Asrın, gözyaşlarının içinde boğulmuş göz bebeklerini bir sağa bir sola hızlıca hareket ettiriyordu ve omzuna dökülen bukle bukle saçları rüzgarın salınışıyla küçük bir dans sergiliyorlardı. Dudaklarını birbirine bastırdı ve ayağa kalktı.
Gözlerini gözlerimde durdurup baştan aşağı beni süzdü. Eşofmanımda, sonra atletimde ve en sonunda tepeden sıkıca topladığım saçlarıma baktı. Gözlerinden kurtulan gözyaşı yanaklarını ince bir yol çizip istila ediyordu. Bakışlarını arkamda duran Devrim'e, oradan da Günseli'ye çevirmişti. Ceketinin kolunu avuçlarına kadar getirip gözlerini sildi ve ağır adımlarla arka bahçeyi arşınlamaya başladı.
"Baksana," dedi Ensar. Sesiyle irkilmiştim. "Ona ne oldu?" Gözlerinde ışıldayan zerrecikler bir yanıp bir sönüyordu.
"Bunu neden bana soruyorsun?"
Ensar hafifçe bocalarken gözündeki ışıltılar biraz yatıştı. "Bilirsin diye düşündüm."
Yüzümü tamamen ona çevirip gözlerinde kitlendim. Bal rengi gözleri yerinde duramazken konuştum: "Peki nereden?"
"Tamam, tamam..." dedi. Bozulmuşa benziyordu ancak benim psikolojim, yaşadıklarım ve bozuk hayatım ona düzgün bir cevap vermeye müsait değildi. Anlamasını da beklemiyordum. "Terslemene gerek yoktu," diyerek benden uzaklaştı. Arkasından kısa bir bakış atıyordum ki zil çaldı. Sinan bize döndü ve gözlerini kısaca üzerimizde gezdirdi: "Üzerinizi değişecek misiniz?"
Devrim çantasını alıp Sinan'ın yanından geçerken 'Yoo' gibi bir ses çıkardı. Onlar değişmiyorsa bende değişmiyordum. Kuzey omzuma elini attı ve beni ileri doğru itti.
"Manzara güzeldi."
Hafif fısıldaması, tenha zihnimde gürültü oluştururken devam etti: "Bunu beklemiyordum." Omzumda olan elini sıkılaştırdı ve beni kendine çekti. Ne yapıyordu bu? Biri görse yanlış anlayabilirdi. Arkamızda olan Günseli adımlarını hızlandırıp önümüze geçti. Bunu yaparken anlık bir bakış atmayı unutmamıştı.
"Sence bunu neden yapıyor?" dedim. Bakışlarını okulun kapısından bana çevirdi. Soğuk havaya rağmen alev alevlerdi. Sanki gözlerindeki damarlar o alevi körüklüyor, her saniye büyüyen bir yangın çıkartıyordu.
"Okula boşu boşuna gelmedik herhalde," dedi. "Asrın Hale'yle çok iyi anlaşıyormuş. Devrim öyle dedi."
Vay canına! Okulun içine girdik merdivenlere doğru yöneldik. Kuzey okulun içine girdiğimiz için kolunu omzumdan çekmişti.
Gülerken konuştu:" Asrının yolu Hale'den geçiyor anlayacağın..."
Ona ufak bir tebessüm edip merdivenleri çıkmaya devam ettim. Yanımda ilerliyordu ve ben onun ağzından çıkacak her bir kelimeye milyonlar ödemeye hazır gibiydim. Olacaklardan beni haberdar eden tek kişi oydu.
"Kuzey," dedim. "Kaç yaşındasın?"
Yapmacık bir şekilde şaşırmış rolü yaptı. "Bilmiyor musun? Bildiğini sanmıştım."
Son kata geldiğimizde içeride olanları merak etmiştim. Acaba Savaş ve Hale içerideyse ne konuşuyorlardı... "On dokuz yaşındayım. Yaşıtız yani."
Kuzey'in sesi, iç dünyama şiddetli bir tokat atıp beni çekip koparırken son anda onun gülümsemesine baktım. Biraz arkada kalıp sınıfın kapısından ilk önce benim geçmemi sağlarken Savaş ve Hale'yi yan yana otururken gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Diyor Ki
Teen Fiction"Sen hangi bataklıkta açan çiçeksin?" Korku hikayesi değildir. Tamamlandı. Kapak:@minervagibi