Savaş Sözeri
Alain ile konuşmamı bitirmiş, telefonu çoktan torpido gözüne koymuştum. Annemin evi benim evime uzak olduğu için haliyle yolda geçirdiğim vakit uzundu. Aslında anormal olan annemin yaşadığı evin uzaklığı değil, bendim.
Şu yılda dağın başında yaşayan benden başka kimler kalmıştı?
Birkaç yüz metre sonra çevirme olduğunu gördüm. Ehliyetimin her zaman arabada, kimliğimin de yanımda oluşu beni endişelenmekten koruyordu. Henüz aranmıyordum. Amcam, zaman kazanmam için soruşturmayı biraz ağırdan alıyordu ama bu uzun vadeli süremezdi. Eninde sonunda sorguya çekilecektim.
Hızımı biraz düşürüp polisin yanında durduğumda bana camı kaldırmam için işaret etti. Elimi camı indirmek için kapıya doğru uzatmıştım ki, aniden ileri doğru itildim. Emniyet kemerim kafamın direksiyona çarpmasını önlemişti.
Refleks olarak sağıma soluma bakıp camı indirdiğimde uzun bir araba kuyruğu olduğunu görmek afallamama sebep olmuştu. Korna sesleri o kadar kuvvetliydi ki gökyüzü elleriyle kulaklarını kapatmış olmalıydı. Yan şeritten geçen arabaların sürücüleri hizama geldiğinde şöyle bir bana bakmayı ihmal etmiyordu.
Önüme dönüp polisi görmeye odaklandım ama ne o, ne de arabası ortalardaydı. Korna sesleri daha da artmaya başlamıştı. Sürücülerin bağırmaları o kadar güçlüydü ki sesleri arabalarından sızmış, kulağıma kapaklanmıştı. Çok, çok, çok ağır hakaret ediyorlardı!
Hayal görmüş olmalıydım. Bu bir sanrı olmalıydı! Olmayan bir polisi görmek de ne demekti! Zihnimin oyunları, beni uzun tırnaklarıyla kucağında uyuttuktan sonra kaldırmayı yine unutmuştu.
Arabamın camını açıp arkamdaki kuyruğa baktıktan yaklaşık 5 saniye sonra arkamdaki ilk aracın sürücüsü indi ve bana söylene söylene yaklaşmaya başladı:
"Yolun ortasında ne dikiliyorsun kardeşim!"
Orta yaşlı, saçları hafif ağarmış olan adam hiddetli gözleriyle beni adeta her yerimden bıçaklarken bir kaza çıkmaması için elini yumruk yapmıştı. Yüzümü iyice inceledi.
"Boş boş ne suratıma bakıyorsun? Onlarca insan seni bekliyor!" Son cümlesini söylerken iki elini de arkamızdaki arabalara doğru çevirmişti.
Hiçbir şey demeden camı kapattım. Belki de bu bile bir sanrıydı. Belki de ben gerçek hayatta sorunsuz biçimde arabamı kullanıyordum.
Arabamın arka koltuğunda anlık olarak Birkan belirdi. Küçük kahvelerinin üstüne kirpiklerinin gölgesi düşmüştü. Düştüğüm durumdan haz alırcasına dilini şaklattı. Tişörtünün üzerindeki kan kurumuş, kahverengiye dönüşmüştü.
İlaçlarıma ihtiyacım vardı. Önümdeki aynadan ona diktiğim gözlerimi torpidoya indirip orada ilaçlarımı aramaya başladım. Boş ilaç kutuları, telefonum ve açılmamış onlu peçete paketleri-peçeteleri buraya neden istiflediğimi şu an hatırlayamıyordum- vardı. Hayal kırıklığıyla önüme dönüp koltuk ceplerinde su aradım. Ellerimi şişkinlik bulma umuduyla ceplerde gezdiriyor, her başarısızlıkta diğer koltuğa geçiyordum. En sonunda, arka sağ koltukta yarısı su dolu bir şişe buldum.
Şerbet içer gibi suyu kafama dikmem sağ camın önündeki adamın dikkatini çekmiş olacak ki, öylece durmuş beni seyrediyordu. Eh, on insandan kaçı trafikte boş yere durup arabasında debelenen şizofren biriyle karşılaşıyordu ki?
"Manyak mıdır, nedir..."
Adamın zihnimi arşınlayan sesi Birkan'ı yerinden kaldırıp yok ettiğinde yüzümün tamamını adama çevirdim. Korna sesleri, adamın yandaşları gibiydi. Yüzümün tamamını o adama döndürüp özür dilermişcesine ona baktım. Bana olan bakışları aniden yumuşadı. Yüzümde gezdirdiği gözleri birden irileşmişti. Onu bu kadar afallatan neden, yüzümün sarıya dönmesi olmalıydı.
Cama doğru eğilip bana iyice baktı. ""Oğlum, iyi misin sen?"
Yumuşak sesi kulaklarımı okşarken 'evet' anlamında başımı salladım. Açıklama yapma gereği duymadan-ne de olsa kimse trafikte bir şizofrenin olduğunu bilmek istemezdi- arabamı hareket ettirdim. Birkaç metre gittikten sonra aynadan arkama baktığımda o adamın hala bıraktığım yerde olduğunu gördüm. Öylece durmuş, ardımdan bana bakıyordu. Ellerini hiçbir şey anlamadığını ifade etmesi için iki yana doğru salladıktan sonra arabasına bindi. İşte trafik, asıl o arabasını sürmeye başladıktan sonra normale döndü.
Sanrılarıma oldum olası hiç alışamamıştım. Beni toplum içinde rezil ediyordu! İçine yuvarlandığım durumun gerçek olup olmadığını belirleyemiyordum. Etrafımdaki insanlarla aynı mekanda olup farklı zamanlarda yaşamak idare etmesi zor bir şeydi.
Eve vardığımda Deren ve Kuzey'in soran bakışlarıyla karşılaşmayı hiç mi hiç istemiyordum. Tüm bunların bir gün son bulacağını umarak arabamı eve doğru sürmeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Diyor Ki
Novela Juvenil"Sen hangi bataklıkta açan çiçeksin?" Korku hikayesi değildir. Tamamlandı. Kapak:@minervagibi