Yorum ve beğeni yaparak destek olmandan mutluluk duyarım.
________Sonra da kulağına dolan beyninin bütün nöronlarını bitiren ses ile odadan çıktı.
"Kenan bey merak etmeyin. Bu yaptığın iyiliği ödemez olur muyum? O kız artık bu iş yerine adım atamaz. Diğeri de piyango oldu önümüz açıldı. İkisinden de sayenizde ömür boyu kurtulduk." Ve akabinde şuh kahkaha atarak sohbeti sonuçlandırdı. Melek'in eli ayağı boşalmıştı. Bu insanların biraz bile üzülerek, yaptığı ucuz ama ağır hata yüzünden pişman olur diye düşünüyordu. O zaman bir ihtimal affetmesi olağan olabilirdi. Melek nefret edemeyecek kadar bitkin, çaresiz olduğu yerde kaldı. Bir ihtimal sadece lanet olası bir ihtimal olarak düşündüğü yalanla karşı karşıya kalmak ne demek, şimdi daha iyi anlayabiliyordu. Görünürde kimseler yoktu. Asansör tarafına doğru ilerlemeye başlamıştı ki, bir an da Suzan'ı karşısında gördü. Elindeki telefondan heyecanla mesaj atmaya uğraşıyordu. Demek ki, rica ve minnetini göstermek için çene yapan bu kızdı. Hışımla elindeki telefonu aldığı gibi, yazdığı mesaja baktı.
[ Kızlar dünkü plan on numara işlemiş. Merve artı Melek cadısı tarihin tozlu sayfalarına isimlerini kazıdılar. :) :) ] diyerek iyi bir davranış biçimi gibi, son paragrafta gülücük koyarak sonuçlandırmıştı. Melek tek kaşını kaldırıp derin bir nefes alarak, yanında duran, korkudan küçük dilini yutmuş Suzan'a telefonu verdi.
"Şimdi, ben sana ve senin kumaşından olan arkadaşlarına ne yapayım? Öldürüp, gömsem içim acımaz... Sizin mideniz nasıl aldı, günahsız bir insanın hayatını mahfettiniz?" dedi adım, adım yaklaşarak konuşmaya devam etti.
"Siz bela aradınız öyle mi? Zevkle belanızı bulacaksınız." demesiyle Suzan'ın saçlarına asılıp, asansöre doğru sürüklemesi bir oldu. Kız korkudan karşılık vermemesi, Melek'in işini fazlasıyla kolay hale getirmişti. Gelen asansöre ilk kızı attı. Sonra da üstüne çeki düzen vererek kendisi içeriye girdi. Asansör kapandığı gibi kızın saçlarını tekrardan tutarak, yüz hizasına getirdi. Okkalı bir tokat attı. Kız çığlık atarken bile yalvarıyordu. Kızı yere düşürüp, üstüne çıkarak yüzüne seri bir şekilde tokat atmaya devam etti. Elleriyle o kadar hızla vuruyordu ki sanki o anı tekrar, tekrar yaşıyormuş gibi hissetti.
Sırtına giren ağrıyla afallayıp, elini çelik tabana koyarak güç almaya başladı. Göbeğine yattığı kızın acı içinde çığlıkları bile kendi üzerinde baskı yapan acıyı hafifletmiyordu. Nihayetinde giriş kata gelmiş ve kapı açılmaya başlamıştı. Dişlerini sıkarak son bir çabayla kalkmaya çalışsa da pek başarılı değildi. Elini tabandan çekip kızın çenesini tuttuğu gibi açılan kapının diğer ucundan ses geldi.
"Sen nasıl asansöre binersin?" Melek acı içinde kafasını açılan kapıya çevirmeden kimin konuştuğunu anlamıştı. Zaten anlamasa da onu kaldıran güvenlik görevlileri sayesinde gerçek ile yüzyüze gelme şerefine nail olmuştu. Patronunun sorduğu veya sorması gereken soru bu olmamalıydı. Murat'ın yanında şaşkınlıktan baka kalan Salih, Murat'ın gördüğü manzaraya değil de başka nedene şaşırması ve gözünde büyüyen Melek gibi bir kızın bu halde olması, cansız bir ruh gibi odaklanmasına sebep olmuştu. Salih yerde acı içinde bayılmış kadını hastaneye götürmesi için güvenliğe talimat vererek çatılmış kaşlarını Melek'e çevirdi.
"Bir açıklama istiyorum. Derhal! Bu konuyu konuşmak için odamda bekliyor olacağım." diyerek yanlarından uzaklaşırken, Murat, Salih'in önüne geçerek konuşmaya başladı.
"Pardon ama kimin sekreterinden açıklama istiyorsun? Bu holding de hesap vereceği tek insan, benim... Sen bu konudan fazlasıyla uzaksın. O yüzden gördüklerini kendi kafanda bitir." diyerek Melek'e döndüğü gibi konuşmasına devam etti.
"Gördüğüm manzara karşısında nutkum tutuldu. Sen ne hakla iznimi almadan asansöre bindin? Bu yaptığın hatanın hesabını vereceksin. Şimdi tıpış, tıpış çıkışa gidiyorsun. Arka tarafta ki yangın merdivenine çıkarak odamda oluyorsun." diyerek Melek'in omzundan tutup kapıya gönderdi. İyi bir şey başarmış gibi, Melek uzaklaşırken asansöre bindi. Toplanan insanların ve Salih'in gözünde, dayaktan çok Murat Arsel'in davranışları anormal duruyordu. Melek başı yerde kapıdan çıkarak arka tarafa doğru ilerlemeye başladı. Hıncını alamadığı için de kendini kaybetmiş gibi küfür ediyordu.
Yangın merdivenlerinden sırtındaki ağrı dolayısıyla yavaş yavaş çıkıp kendi katında ki kapıdan içeriye girdi.
Murat Arsel'in odasına doğru yürürken başından terler akıyordu. Keşke dövmek için bugünü es geçseydi, diye aklından geçirerek, canı yana, yana tebessüm etti. Patronun kapısına gelerek kapıyı iki kere tıklayıp beklemeye başladı. Aklında uygun gelen bir bahane planı dahi yoktu. Doğaçlama mevzuya giriş yapmak en başarılı olduğu kısımdı.
"İçeriye gel." Sesi duyduğu gibi derin bir nefes alarak içeriye girdi. Murat koltuğa kurulmuş halde nedensiz yere Suzan'ı neden dövdüğünü düşünüyordu. Bu kızın şiddet eğilimi vardı ama bu denli bir şiddete kesin bir tavırla karşı olduğunu biliyordu. Hali, tavrı diğer günlere göre çok yabancı olması da tuz biber olmuştu. Bir şey olduğu belliydi. Birkaç dakikanın ardından ayağa kalkıp Melek'in önüne geçerek, kendisinden beklenmeyen sakin bir üslubla konuşmaya başladı.
"Şimdi, neden o kıza vurdun bayan şiddet? Ağzından çıkan cümleler yetmediği için mi yoksa?" Melek yutkunarak bir iki adım kendini geri çekti.
"Önemli bir mevzu değil efendim... Sadece bana aptal dedi. Aramızda halletmemiz gereken bir konuyu dışarıya yansıttığımız için kusura bakmayın." diyerek başını eğdi. Söylemek istiyordu, söylediği saçma bahaneden çok, gerçeği... Bir insanın hayatını mafetmek için plan kuran insanların huzur dolu davranışlarını tahammül edemiyordu. Lakin Merve'ye söz vermişti, anlatmaya kalkarsa kötü sonuçlar doğura bilirdi. Hatta Merve'nin hayatı, içinden çıkılmaz hale gelebilir diye susmayı tercih etti. Hem söylese ne değişecekti. Yardım etmek yerine insanların ağzına sakız edebilecek potansiyele sahip bir patronu vardı karşısında. Kimsenin haberi olmasa daha iyi olurdu.
"Böyle bir durum yüzünden, haklı yere, beni kovmak gibi bir düşünceniz varsa? Kırk sekiz günlük tazminatımı bugün almak istiyorum, efendim..." diyerek ellerini sıkmaya başlamıştı. Bu kadar küçük düşürülebileceğini hiç tahmin etmemişti. İçinden, dün yaşanılan bütün olaylara küfür savurdu. İzin istemeden, arkasına dönerek çıktı. Arkasında, sekreterinin deli, şiddet eğilimli,gizemli biri olduğunu düşünen bir patron bırakmıştı. AMurat fazlasıyla şaşırmıştı aslında, asansör de gördüğü manzara karşısında. Ne denilebilir di o anda, ölçüp, tartmadan. Kimse sekreterinin üzerine gitmesin diye, yangın merdivenini bahane ederek insanların kafasını karıştırmak istemişti. İstediği olmuştu. Yerde kendinden geçercesine yatmış kızı düşünmek yerine yangın merdiveninden gelmeyen sekretere dert yanması, anormal gelmişti bir çoğuna. Tabii bir kaçına gizemli davranış olarak algılamış olmasına neden olduğunun farkında değildi. Melek sekreter odasına geçerek masaya serdiği dosyaları toparlamaya başladı. Etrafta ona bakmakta olan diğer kızları ilk birkaç dakika farketmemişti. İncelemeden şeffaf dosyaya koyduğu kağıtları masanın kenarına bırakırken, ilk gördüğü, suçlamadan, objektif bakan Hacer di... Tebessüm ederek bakıyordu. Hacer, Melek'in boş yere dayak atmadığına emindi. Mutlaka Suzan bir hareket yapmıştı. Şiddete karşı olsa da, bu durumda Melek'e daha çok üzülmüştü.
Elinde ki son dosyayı, diğer dosyaların yanına yerleştirirken küçük görürcesine bakan diğer kızları farketti. Kendine sahip çıkması gerekiyordu. Şimdi onlarında hakkından burada gelse, sonuç karakol olabilirdi. Gözlerini devirerek, tahminen bugün son defa oturacağı sandalyeye kuruldu. Bilgisayardan iş aramak için birkaç yere mesaj yollamaya başladı. Bu işlemi beş şirketin mesaj kutusuna göndererek sonlandırdı. Alayla bakan Ayşe ve Yaren'e göz kırparak önüne döndü. Melek'in yaptığı davranış ikisini de sinir etmişti. Gerçeği bilip, bilmediğini düşünmekten konuşamayan kızlar Suzan'a yapılanın aynısı olacak diye tedirgin ama belli etmemek için alaylı bakışlarla Melek'i inceliyorlardı.
"Neden bana bakıyorsunuz hanımlar?" diyerek Melek ayağa kalktı. Seri adımlarla Yaren'in masasına doğru eğildi. İkisi de aynı yerde olması tedirgin olduklarını kanıtlayan nedenlerden bir tanesiydi. Bu Melek'in işine geliyordu. Onları dediğine inandırmak daha kolay hale gelmişti.
"En yakın arkadaşınızı dövdüğüm için bana düşman olmadınız değil mi? Bana yanlış yaptığı için dövdüm. Neden dövmek zorunda kaldığımı düşünüyorsanız? Söyleyeyim... Salak arkadaşlarına benim hakkımda mesaj atmış. Ben görünce hemen sildi. Kime attığını görmediğim için arkadaşları şanslı. Ama Suzan için bunu söylemek saçma olur. " diyerek mahcup bir edayla gülümsedi. Arkasında onları izleyen Hacer ne olduğunu, neden böyle davrandığını çözemediği halde müdahale etmiyordu. Başkası olsa bu davranış karşısında kaba bir tabirle uyarıda bulunabilirdi. Ama şimdi sadece izlemek yeterli gibi gelmiş olacak ki, birkaç dosya ile sekreter odasından çıkmıştı. Yanyana yapışmış ikizler gibi, titreyen kızlardan, ilk Yaren konuşmaya başladı.
"Biz, biz, sana küs değiliz... Gerçekten yanlış anlama bizi. İyi yapmışsın dövmekle." diyerek duvara yapışmış halde Melek'e bakıyordu
"İyi o zaman yanlış anlaşılma yoksa sevindim." Tekrardan göz kırpıp odadan dışarıya çıkarak, lavaboya doğru yavaş adımlarla gitti. Etrafı üstün körü gözetleyip, telefondan Sibel'i aradı. İlk çalmada açılan telefonuna, cevap vermeden, son bir defa kapıda gelen biri varmı diye bakarak cevap vermeye başladı.
"Alo Sibel nasılsın canım?" dedi lavabonun önündeki aynada yüzünü inceleme başladı. Yediği tokat'ın izi kalmamış demek istese de dikkatlice bakıldığında az da olsa belli oluyordu.
"Ben iyi değilim. Ama Merve düne göre çok iyi." demesiyle sustu Sibel. Rolleri değişmiş olduklarını düşünüyordu.
"Ne oldu? Sorun mu var?"
"Ne mi oldu ? Düğün iptal edilmiş. Bizimkiler birgün önce geldi. En önemli mevzuya geliyorum. Merve küçük çaplı sinir krizi geçirirken bil bakalım kim bana yardımcı oldu? Dur tahmin etmeden ben söyleyeyim, Annem! Duydun mu annem... Şimdi Merve'nın yanına uzanmış, sakinleştirmeye çalışıyor." diyerek tekrardan sustu.
"Annen bizi çiğ çiğ yiyecek. Son olarak Merve, şimdi nasıl? Daha halen aldığı darbeler açıyor mu?"
"İyi canım merak etme. Aldığı darbelerden çok, yaşadığı travma etkilemiş onu. Annem doktor edasıyla bu tanıyı koydu. Annem konusunda haklısın, yarım saat bana vaaz verdi. Akşam gelince sana da sela verecekmiş. Hadi akşam gelince görüşürüz. Bakkaldan bir şeyler alacağım, çok işim var." Telefonu kapattığı gibi elini yüzünü yıkayarak dışarı çıktı. Sekreter odasına geçip, sandalyeye oturacağı anda Yaren kısık bir tonda Melek'e seslendi.
"Melek tatlım, Fahri bey seni odasında bekliyor." Yaptığı yapmacık tavırlarıyla gülümsemekte olan kıza baktı. Melek bu kızın da üzerine atlayarak, arkadaşını gönderdiği yere göndermek istedi. Lakin alan'ı boş bulmasınlar diye kendine sahip çıkarak sessiz bir şekilde başını kaldırıp dışarıya çıktı. Asansör yasak olmasının yanı sıra normal merdivenleri kullanmak da yasaktı. Yavaş hareketlerle yangın merdivenine doğru ilerlemeye başladı.
'Ne diye asansör yasağını kabul ettim ki.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Resmen Aşık 1-2
RomanceHer gün yeni bölüm mükemmel bir hikaye buyurun efendim. :) Bütün patronların seksi olacağını da kim söyledi? Bazıları kıvırcık saçlı, sinir bozucu aynı zamanda sempatik olabilir. Bu patron tamamıyla öyle... Ruhunu sevdiğim kadın olmanı istedim. Ru...