Hadi başlayalım yeni bölüme..._____
Çünkü ɑyrılıklɑr dɑ sevdɑyɑ dɑhil, Çünkü ɑyrılɑnlɑr hɑlɑ sevgili..
(KahramanTazeoğlu)
______________Melek son iki saattir bütün sınırlarının zorlandığının farkındaydı. Bacakları koşturarak işleri halletmekten, mor damarlar ortaya çıkmış ve inanılmaz derecede zonkluyordu. Oturduğu yerden sadece emir vererek, küçücük bir böcek gibi ezerek, işleri halletmeye çalışan bu kızdan, Melek kelimenin tam manasıyla nefret etmişti. Hacer, önemli ressamların gerçek ile ayrım edemeyecek imitasyon resimlerine bakarak uzun koridorda ilerliyordu. Karşıdan tüm bitkinliğine rağmen etrafa gülerek bakan Melek'i görünce adımlarını durdurdu.
"Nasıl gidiyor yeni patronunla?" dedi elinde ki telefona mesaj atarken...
"Anlamadığım bir şekilde benden nefret ediyor. Saçma sapan işler verip beni cezalandırıyor." diyerek omuzlarını düşürdü.
"Esila hanım bu kadar mı zorluyor seni?" dediği gibi telefonu elindeki dosyaların üstüne kaba bir hareketle bırakarak devam etti.
"Aslında Salih bey ve Esila hanım çalışanlara karşı en nazik davranan insanlardır. Esila hanımın dilinin ayarı yoktur ama davranış olarak çok iyidir. Herkes onun sekreteri olmak ister. Geldiği gibi bir insanın sabrını zorlayacak birisi değil." İnanmıyordu, Esila hanımın hiç bir suçu yokken bir insana bu kadar katı davranacağına...
"Bana yapmasa bende öyle düşünebilirdim. Ama gördüğün gibi... Kahve zafiyeti geçirecek beni uğraştırmak için." dedi kendini gösterip.
"Hiçbir suçum yokken nefret etti." Birkaç dakika sonra konu Merve'nin dün Hacer'i aramasına geldi. Melek bu durumu yeni öğrendiği için, doğal davranma konusunda zorlanmadı. Güzel bir bahane ile kendini birkaç hafta daha saklamaya karar veren kıza çok kızıyordu ama sessizce bilmiyormuş gibi tebessüm ederek anlatılanları dinledi. Herkes korkularıyla hemen yüzleşemez, bazıları için biraz zaman gerektiğini öğrenmeye başlamıştı. Yine de kızmadan edemiyordu.
"Üç saat içinde beş tane espresso içtikten sonra şimdi de yetmemiş olacak ki, filtre kahve istedi. Neresine gömüyor bu kadar kahveyi anlamadım. Hadi görüşürüz." Sıcak bir tebessümle Hacer'in yanından koşarak uzaklaştı. Sekreter odasına geçip, masasının üstüne koyduğu çantasından telefonunu çıkardı. Kendi işlerini yaparken, etrafa göz gezdirmeyi de ihmal etmiyordu. Suzan ve Merve'nin masası boştu, Ayşe ve Yaren ise korkudan kafalarını gömdükleri dosyalardan çıkartamaz halde titriyordu. Kafa dağıtmak için, iki kızdan sinirini çıkarmak istese de, onu bekleyen ve beklemekten hoşlanmayan birisi vardı. Ve şimdilik acil durum listesinin başında Esila duruyordu.
İşlerini hallettiği gibi seri adımlarla, Murat bey'in odasını, Salih'in odasını geçti Esila hanımın odasının önünde beklemeye başladı. Asansör açıldı, kafenin genç elemanı elinde tepsiyle Melek'in yanına gelip tepsiyi verdi.
"Kusura bakma." dedi tepsiyi genç çocuktan alırken bakışlarını mağrur yapıp arkasına döndü.
"Beş kere aşağıya indim bir kerede siz getirmenizi istedim." diyerek muzipçe gülümsedi. Çocuk da sorun yok der gibi tebessüm edip geldiği asansöre yöneldi. Melek ayak üstü Fatiha süresini okuduğu gibi kapıyı çalarak odaya girdi. Esila başını masaya gömmüş karın ağrısıyla savaşırken hitap düşürdüğü karnını okşuyordu. Ne çok kahve içmişti. Yetmezmiş gibi sabır konusunda level atlayan sekreter, ne dediyse karşılık vermemiş, daha kötüsü soğuk bir gülümsemeyle dediklerini harfiyen yapmıştı. Ne biçim sekreterdi? Boşuna kavga çıkarsa amcası ebediyen şirketten çıkarırdı. Melek'in kavga etmeye niyeti yoktu. Başını masaya yavaşça vururken aklında sadece Melek'in neden bu kadar sabır göstererek, sustuğuydu. Etraftan bilgi alırken şiddet eğilimli olduğunu duymuştu. Melek kapıyı çalarak içeriye gelince, saçlarını toparlayıp yukarıdan bakmaya kaldığı yerden devam etti.
"Benimle çalışmaya başlamış olman ne kadar güzel değil mi?" diyerek alaycı bir tavırla ayağa kalktı. Neresi güzeldi? Melek bakışlarını yere kaydırıp konuşmadı. Sabrı zorlanmadan tek bir hareket, tek bir küfür kullanmak yoktu.
"Ailen başkasına ait erkeğin etrafında dolaşmanın ayıp olduğunu öğretmemiş. Ama patronuna karşı yasak olan aşkını sessiz durarak öğretmiş."
"Abartıyor olabilir misiniz? Ailemi saçma sapan kaprislerinize malzeme yapıp ağzınıza almayın." dediği gibi masanın üstüne elindeki kahveyi bıraktı.
"Konuştun... Demek ki bam telini bulmak lazım. Patronlar, yok, yok erkekler ya da bir ihtimal ailen. Hangisi bam telin?" diyerek Melek'in burnunun dibine geldi.
"Tartışma istemiyorum. Bam teli aramaktan vazgeçin." demişti Melek, gerçekten tartışma istemiyordu.
"Artık çok geç sekreter bozması. Beni ikna etmeden bu şirketten ve bu odadan çıkamazsın." Sağ elini beline koyarak bacaklarını hafifçe açtı. Ayağını açık kahverengi zemine hafifçe vurarak tehditkar bir duruşla sekreterin ateş saçan gözlerine baktı. Melek kendisine meydan okuyan kadına kısa bir süre ne yapmak ve neden yaptığını anlamak istiyordu. Bu şekilde bakarak, bu şekilde durarak onu korkutamazdı. Dudağını ısırıp gülümsedi. Kendisinden uzun olduğu halde, karşısında duramayacak kadar güçsüzdü. Sessiz kalarak, kovulma riskini kaldırabilir miydi? Ohh hayır eğer burada kavga olursa şartsız, savunma yapmaksızın kovulacaktı. Masadaki filtre kahve gözüne çarptı. Esila'nın yanından uzaklaşıp, çatlak patronice'nin bakışlarını aldırmadan kahveyi midesine indirdi.
"Şimdi daha iyiyim." Kahve fincanını masaya bırakıp uzaklaştığı yere geri döndü.
"Nerde kalmıştık? Bakın şiddet veya acı çektirmek gibi hastalıklarınız varsa, bir klinikte müşahede altında olmanız gerekir. Ben kavga istemiyorum." dedi dudağının kenarında kahve telvesi kalmıştı. Diliyle yalayarak Esila'nın şaşkın bakışları arasında onu da midesine indirdi.
"Sen bana deli mi diyorsun? Bana ait olan kahveyi izinsiz içen sen, deli olan ben miyim? Komik olduğunu mu düşünüyorsun?" diyerek hafifçe arkaya doğru Melek'i itti.
"Bana deli mi dedin, diyorum?" Bir kere daha itti.
"Cevap ver?" dediği gibi tam itecekken Melek, Esila'nın kolunu tutup, duvara yüzünün yapışmasını sağladı.
"Evet delisin ve sesin çok kulak tırmalıyor. Etrafında ki insanları deli etmekten, ekmekleriyle oynamaktan, bu şekilde bağırmaktan vazgeç." diyerek kolunu bıraktı. Esila ağrıyan kolunu sallayarak burun kıvırdı.
"Sende başkasına ait adamla uğraşma..." Sağ kaşını yukarıya kaldırıp arkasına döndü.Melek saçlarını sinirle karıştırıp ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu.
"Allah aşkına senin sevgilin kim?"
"Salih Saraç..." diyerek masaya bedenini dayadı.
"Allah senin belanı versin. Ben onun kalbine küçükken hükmettim." dedi ayaklarını yere küçük çocuklar gibi vururken Melek abartısız Murat gibi deli olduğunu düşünüyordu. Bir anda frapan görüntüsünde çıkmıştı. Deli gibi bağırıp, saçlarını karıştırıyordu.
"Beddua niye ettin şimdi kafayı mı yedin?" Sakinleşmek için kendine on beş saniye verdi.
"Lütfen bir dakika beni dinler misin?" Yavaşça Esila'nın yanına gitti.
"Normalde senin yaptıklarını başkası yapsa, sonuçları ağır olurdu. Ama senin iyi olduğunu duydum. Burada ki insanlar bana yaptıklarını duyduğunda senin yaptığına inanamadı. Yaptığın aptallıkları unutabilirim" gülümsedi.
"Şimdi tekrar eder misin, derdin ne?"
"Salih tabii ki aptal!" Şimdi birbirlerine öldürecek gibi bakıp, sessizce düşünüyorlardı. Melek, Esila'nın ilk zamanlarda hoşlandığı erkek için savaştığını duyması az olsada canını yakmıştı. Sevmesine artık sevmiyordu yine de üzülmüştü. Omuzlarını dikleştirip başını bir kuğu misali yukarı kaldırdı.
"Bir kez söyleyeceğim, bir daha tekrar etmemi isteme. Salih'den hoşlanıyordum." Esila'ya baktı, tepkisini görmek istiyordu. Görmek istediği tepkiyi alamayınca çaresiz devam etti.
"Ama sadece hoşlanıyordum, bu kadar." diyerek tek kaşını havaya kaldırdı.
"Ne hakla, kimden aldın bu izni?"
"Niye bunun için izin alayım? Hem ben neden size hesap veriyorum? Duygusal ve özel olarak yaşadığım hiçbir şey sizi ilgilendirmiyor. Yaşamadım da zaten."
Esila ellerini masaya sinirden kenetlemiş biçimde dövmemek için kendiyle savaş veriyordu. Melek ise nihayet sinirine yenik düşmeden bir şeyi halletmenin keyfiyle gözünün önünde sinir arbedesi yaşayan kadını izliyordu. Susarak birbirlerini izlemesi fazla uzun sürmedi. Esila ayaklarını yere sürerek Melek'in önüne gelip kolundan itti.
"Artık hoşlandığın insanları iyi seç. Yoksa ben seçmene yardımcı olurummm." diye bağırdı.
"Bir daha beni itme, yoksa sonuçlarına kötü olur." der demez Esila sinirle bir kez daha itti. Belki de patronun kim olduğunu Melek'e göstermeye çalışıyordu.
Yanlış zaman,
Yanlış hareket,
Ve yanlış insana yapmıştı.
Melek kaybedecek hiçbir şeyi yokmuş gibi, Esila'nın boşta duran elini döndürüp sırtına götürdü.
"Sana dedim sabrımla alakalı hareketlere girme." diyerek kolunu iyice ne döndürdü. Esila acı içinde Melek'in ayağına, topuklu ayakkabısıyla vurdu.
Birisi kolunu çamaşır gibi silkelerken diğeri tek ayağıyla acı içinde zıplıyordu.
"Salih'den hoşlanıyorsam sana ne?" Zar zor ayağını yere indirip devam etti.
"Kavga istiyorsanız buyrun sizi önden alalım. Lakin yapılan kavganın da mantıklı bir nedeni olmalı. Ben sizin hoşlandığınız kişiden hoşlanıyorum diye bana düşman olmaya hakkınız yok." diyerek Esila'nın nefes nefese kalmış yüzüne dikkatle baktı. Tek cümle kullanmadan birbirlerini izliyorlardı.
Melek dağılmış saçlarını el yordamıyla düzelttikten sonra sözde izin isteyerek dışarı çıktı. Yoksa elinden kimse alamayacağı kesindi.
Söylediği eskiden gerçek şimdi her cümlesi yalan barındıran sözleri düşündü. Artık Salih'den hoşlanmıyordu, bir anda ona karşı küçük de olsa bütün hisleri bitmişti. Sırf Esila'nın davranış bozukluğu yüzünden yalanın kötü olduğunu bilmezden gelerek, kafa tutmuştu.
"Lanet olsun, inşallah Salih ve en önemlisi Murat bunu duymaz." diyerek içinden kendine veryansın edip sekreter odasına girdi.
Gözüne Yaren ve Ayşe'nin endişe dolu bakışları çarptı.
"Ne bakıyorsunuz? " dedi tıslayarak.
"Hiç, hiçbir şey yok. Kahve filan ister misin diye soracaktım?" diyerek gülümsedi Ayşe, yanında ki Yaren'de başını sallayarak tebessüm ediyordu.
Saçlarını elleri arasına alıp.
"Benimle ilgilenmeyin, işiniz yok mu sizin? Gidin dosyaları incelerken eskisi gibi bekar erkeklerin dedikosunu yapın." dedi kesin bir dil kullanmıştı. Sohbete kapalı, itiraz kabul etmeyen. İki kız başlarını korkuyla yere indirip, gün boyunca sürecek dosyalara gömüldüler.
Bir saat geçmişti. Sessizlik içinde geçen bir saat. Melek'in gözü kapı ile önündeki dosyalar arasında gel gitler yaşarken Esila'nın sonraki hamlesini düşünmeden edemiyordu. Kendinden emin bir şekilde ayağa kalkıp Hacer'in oturduğu masanın önündeki sandalye'ye oturdu.
"Esila hanım ile Salih bey sevgililer mi?" diyerek meraklı gözlerle Hacer'in cevabını bekledi.
"Esila hanım çok seviyor. Hani dilden, dile yayılan Leyla, Şirin, Aslı gibi karşılıklı değil, karşılıksız ama gerçek bir aşkla. Tabii ki Salih bey için işler tam tersi, duygusal anlamda bir şey hissettiğini düşünmüyorum. Yine de Esila hanım yıllardır uğraşıyor." dediği gibi, arkasındaki dolaba elindeki mavi dosyayı koydu.
"Erkek kaçıyor kadın tüm kalbiyle kovalıyor." dedi tebessüm ederek. Melek hiç iyi yapmadığını şimdi daha iyi anlamıştı. Keşke ağzını tutup hoşlanmadığı halde hoşlanıyorum demeseydi. Sandalyeden kalkıp yerine geçti. Ne yapması gerekiyordu. Ne yaparsa karşıdaki kişinin damarına basmazdı. Melek ayağa kalkıp son kez şansını denemek için Esila'nın odasına doğru yürümeye başladı. Salih odasından çıktığı gibi karşısında Melek'i görünce tebessüm ederek başıyla selam verdi.
"Nasıl gidiyor Melek?" dedi o kadar sıcak o kadar soğuktu konuşması.
"İyi fazlasıyla iyi." diyerek gülümsedi. Gülümsemek bu durumu en normal gösteren kılıf olmasını temenni ediyordu.
Bir kaç dakikalık sohbetten sonra Salih'i arkasında bırakıp bugünü zehir eden kızın kapısını çalarak içeriden sesi beklemeden girdi.
"Rahatsız etmiyorum umarım?" Sorduğu sorunun akabinde Esila'nın yanına birkaç adım daha yaklaştı.
"Ben Salih bey'den hoşlanmıyorum."
"Kendini aklamak için mantıklı bir hamle değil. Sana inanmıyorum, bir saat önce ondan hoşlandığını söyledin." diyerek kaşlarını çattı. Biraz önce Murat arayarak "oraya geliyorum Melek'in kılına zarar dahi verme" demesi üzerine hiçbir şey yapamıyordu. Ama ona nefret edercesine bakma dememişti.
"Evet Salih bey'den hoşlandığımı kabul ediyorum. Ama bu çok geride..." Sözünü tamamen bitirmeden arkasında kalan kapının kapanma sesiyle ürkek bir şekilde devam etti. Arkasına dönüp bakmaktan çok korkuyordu.
"Salih bey için duygusal anlamda..."
"Hoşgeldin bayan çok bilmiş..." Sözünü bitirmeden arkasında kalan kişinin sesi geldi. Vücudu kaskatı kesilmesiyle yerine sabitlendi. Sesin sahibini tabii ki tanımıştı. Neden sadece bu cümleleri söylemişti? Birkaç kelime daha yanına sıkıştırıp sunmak çok mu zordu? Yoksa konuşulan her şeyin yanlış anladığının bir nevi göstergesi miydi? Melek kendisini az da olsa toparlayıp başını dikleştirdi. Devam etmek istiyordu Salih için önceden küçük, elle dahi tutulmayan bir şeyler hissetmişti. Ama artık yoktu başka bakışların odağında olduğu andan beri yoktu. Titreyen dudaklarına aldırış etmeden.
"Esila hanım ben Salih bey'den kesinlikle..."
"Hoşlanıyorsun." dedi arkasında kalan ses.
"Hayır ben bunu belirtmek istemedim." dediği gibi arkasındaki kişiye döndü. Murat, beyaz tişört'ün üstüne giydiği lacivert blazer ceketinin iki düğmesinden birini açıp Melek'in sinirden katılaşmış gözlerine bakıp Esila'ya döndü.
"Benim sekreterim neden burada?" dedi Melek'in yanından geçerek Esila'nın ayak ucuna geldi.
"Artık benim sekreterim olduğu için olabilir mi?"
"Olamaz, imkansız Melek Kapya bu şirkette sadece bana asistanlık yaparak para kazanır." diyerek Melek'e baktı.
"Öyle değil mi Melek hanım?" Gülümsedi. Melek, karşısında bütün gösterişiyle gülen adamın hiç bu kadar güzel güldüğünü görmemişti.
"Öyle" dedi başını önüne eğip kekeliyerek. Murat aldığı cevapla mutlu olmuştu. Biraz önceki duyduklarından sonra yanında kalmayı bari istemesi mutlu etmişti. Salih'den hoşlanıyor olması umurunda değildi. Bir kalbi varsa onun içinde birgün atma şansı vardı. Esila'ya göz kırparak elini cebine koydu.
"Kuzen, sakın arkamdan beddua etme." diyerek Melek'in titreyen elini tutup dışarı çıktı. İkisi el ele tutuşmuş kimseye aldırmadan yürüdüler. Bu an Murat için bir dakika dahi sürmedi.
"Keşke alt katta veya üst katta olsaydı odam." diyerek sinirle dudakları arasından sessizce tısladı. Ne soğuktu bu kızın eli hiçbir kızın elleri gibi sıcaklık vermiyordu. Yine de karşı cinsin elini tutarken ilk defa kalbi çocuk gibi çırpınıyordu. Zaten en fazla yatağa götürürken kızların elini tutan bu adam kafasında cinsellik içeriği olmayan hayaller geçiyordu. Mesela, gözlerindeki deliliği sevdiği bu kadının ailesiyle tanışmaya gidiyormuş gibi hissetti. Bir dakika içinde ne kadar hayal kuruluyorsa, kurmuştu. Salih'den hoşlandığını söylediği halde kurduğu hayallerden atmaya kıyamamıştı. Güzel gözlerinin odak noktası olmak istedi. Başkasına ait başka erkeği düşünen bu kızı nasıl kendisine ait hissettirecekti. Ait olmak ona bu kadar uzak olan bir kelimeyken, ne de çabuk kabul etmişti.
Odasına geçtiği gibi Melek elini usulca çekti.
"Bir daha elimi tutmayın." demişti tersi olması için kendiyle savaş versede elimi tutma demek zorunda hissediyordu.
"İnsanlara patronun kim olduğunu göstermem gerekiyordu. Elini tutarak kendimi ne kadar dibe batırdım bilemezsin. Islak mendil varmı etrafta? Ellerin nedense çok ıslak ve cıvıktı." dedi yalan söyleyerek yavaşça pencerenin önüne geçti. Salih'den hoşlandığını söylediği için sekreterini sinir etmek istiyordu.
"Elimi tutan sizsiniz mutsuz olan yine siz. Elimi tutmak bu kadar iğrenmenize sebep olduysa ceketinizin üstüne elinizi sürtün gitsin." dediği gibi kollarını birbirlerine doladı. Murat kahkaha atarak karşısında ki belaya bakıyordu. Esila bela konusunda her zaman bir numara olmuştu. Lakin Melek'de bela açmak konusunda birçok insanla yarışırdı.
"Sana hediye aldım." Bir anda söylediği söz ile Melek'in gözleri sulandı. Hediye mi almıştı hemde kendisine.
"Nerde?" diyerek hiç alışık olmadığı bir hevesle Murat'a baktı. Aslında ne alaka demesi gerekiyordu.
"Birazdan gelir o zaman görürsün." Dudaklarını diliyle ıslatıp gülümsedi. Farkında olmadan yaptığı bu hareket Melek'in bakışlarını adamın dudaklarına kaymasına neden olmuştu. İlk defa bir erkeğin dudaklarını incelemeye tabii tutmuştu kendisini... Doğal bir kırmızılık vardı, ıslattığı için daha da kızarmıştı. Gülümsemenin en güzel durduğu dudakların sahibine bakmaya başladı. Kıvırcık kahverengi saçlarıyla, gözlerinin maviliği, dudaklarının kırmızı tonuyla tamamıyla uyum içindeydi.
"Şimdi şu dosyayı alıp faksla gönder." Murat'ın sesiyle kafasındaki her şey bir anda buhar oldu. Başını onaylar biçimde sallayıp Murat'ın elindeki dosyayı aldı.
"Ben gi- gidip hemen bunu yol- yolluyorum. Ondan sonra ne yapayım?"
"Her zaman ne yapıyorsan onu yap." derken odanın içindeki oyun konsolun önüne oturdu. Melek omuzlarını düşürdü ne sanmıştı Allah aşkına. Dalga geçmek için hediye aldığını söylemiş olabileceğini nasıl düşünmedi. Oflayarak odadan çıktı. Faks işini bitirdikten sonra yapacağı işlere bakmaya başladı.
"Önce mavi dosyayı mı alayım yoksa kırmızı dosyaya mı bakayım?" Elini düşünen adam gibi çenesinin altına yerleştirip bakmaya devam ediyordu.
Arkasından geçen koca bir paket ve iki adamı farketmek şu anda yapacağı en saçma işti. En sonunda karar verip kırmızı dosyaya bakmaya başladı. Ofis telefonunun çalmasıyla boşluğa düşmüş gibi kısa süreli bir korku yaşayıp açtı.
"Buyrun Murat bey."
"Odama gelir misin? Çabuk derhal gel." diyerek kapattı, rica mı etmişti emir mi vermişti? Dağılan saçlarını düzeltip odaya doğru yürüdü. Kapıyı çalarak içeriden ses gelmesini bekledi.
"Melek Kapya isen içeri gel. Yoksa çabuk kapının önünü boşalt." Melek gülümseyerek içeriye girdi. Gördüğü şey karşısında ağzı açık kalacağını düşünmemişti. Böyle bir hediyeyi bir kıza sadece Murat Arsel'in vereceğini hatırlayıp bıkkın bir halde yanına yaklaştı._______
Yeni bölümde buluşmak dileğiyle yorumlarınızı eksik etmeyin beğenileri de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Resmen Aşık 1-2
RomansaHer gün yeni bölüm mükemmel bir hikaye buyurun efendim. :) Bütün patronların seksi olacağını da kim söyledi? Bazıları kıvırcık saçlı, sinir bozucu aynı zamanda sempatik olabilir. Bu patron tamamıyla öyle... Ruhunu sevdiğim kadın olmanı istedim. Ru...