37. O olabilir miydi?

2.1K 138 5
                                    


Yorum ve beğeni yapmayı unutmayınız.

Hadi başlayalım...
____________
Melek'in biten serumunun ardından doktor fizik tedavi ile ilgili bilgiler vererek, odasına tekrar döndü. Esila, rahatsız edici sandalyenin üstünde uyuya kalmıştı. Gözlerini aralayıp bebeğin çığlıklarını duymamazlıktan gelmek için yarım saat önce hemşireden aldığı pamuğu iki kulağına tıkadı. Artık sesten çok kulağı tırmalayan uğultu vardı. Melek ilaçların verdiği rahatlamanın hissiyle kolunu sallayarak gülümsedi. Yediği bir araba dayağa rağmen vücuduna kalıcı zarar vermemişti. Doktor ilaç tedavisini beş kere söylediği için aklında kalan tek bilgi buydu. Göz ucuyla baktı ağlayan bebeğe, nasıl da içli, içli ağlıyordu! Etrafta doktor veya hemşire silueti görmeyince bebeğin olduğu tarafa yataktan destek alıp topallayarak geçti. Bebeğin annesi dayanılmaz ağlama krizleri eşliğinde, kısık sesli ninniler okuyarak rahatlatmak istese de bu mümkün değildi.
Kadın akıttığı gözyaşlarını silip hıçkırarak devam etti okuduğu ninniye.
"Neyi var bebeğin?" Diye atıldı Melek. Yanlış cümleyle soruyu sormuştu. Sinirle bebeğine yüklenen annenin, tepkisiz yüzü sayesinde, sorunun yanlış aksettirdiğini öğrenmiş olsa da, çok geçti.
Melek dudağını ısırıp Esila'nın olduğu tarafa baktı. Yardım etmesi için mahçup bir tavırla gözlerini kırpıştırıp önüne döndü. Yardımcı olacağını umduğu kişinin sandalyeden kalkıp yardım etmeye niyeti yoktu.
"Şey, sakın yanlış anlamayın. Yani insan sinirli olunca, ona yöneltilen her soruya karşı önüne sed koyma ihtimalini anlayabiliyorum." Kadının sus ve defol diyen bakışları altında ellerini nereye koyacağını şaşırdı.
" Şey... Ben bir yıl öncesine kadar küçük bebek baktım. Bakıcı gibi bir şeydim." Gülümsedi karşısında tepkisiz yüze rağmen.
"Bir dakika bebeğinizin yanına geçebilir miyim?" Bir adım yaklaştı ki kadın oflayarak saçlarını karıştırdı.
"Hayır tabii ki..." dedi gözlerinde ki yaşları silerken.
"İki adım arkada olacaksınız. Bebeğe siz yakındayken zarar vermem. Lütfen izin verin ağlamaktan yüzü morarmış."
"Beş dakikalık kalkacağım. Senin konuşmanda umut sezdiğim için değil, bir şeylerin güzel gitmesini umut ettiğim için." Yatağın kenarından kalkıp sandalye'ye oturdu.
"Delirmek üzereyim çünkü..." Melek onu anladığını göstermek için bütün vücudunu adamıştı. Bebeğin yattığı yatağın yanına yaklaştı. İki kaşın arasına işaret parmağıyla gel, git hararetleriyle masaj yapmaya başladı. Sakinleştirmek için kulağına doğru annesinin ağlamaktan yarım bıraktığı ninniyi söyledi.
"Uyu yavrum yine sabah oluyor.
Uyumazsan güzel yüzün soluyor.
Babası da gelmiş bize bakıyor.
Uyu yavrum yine sabah oluyor." Bu arada bütün hastaların hatırlarını sorarak Serpil hanım ve Sibel iki dakika önce acil bölümüne girmişlerdi. Melek'in canını, dişine takmış haline baktılar. Yara, bere içindeyken bile bebeği düşünmesi tam ona göreydi.
"Başına bela açmasa, kendine biraz çeki düzen verse, huyu biraz tatlı olsa, işve, cilve, naz yapmasını bilse tam evlenecek kıvamda bu kız." diyerek gülümsedi Serpil hanım.
"Anne daha ne kaldı? Kızın felsefesi didişmek erkek tarafı bunları kabul ederek gelmeli." dedi, daha halen dikkatle Melek'i izliyorlardı. Melek, kollarına sardığı bebeğin az da olsa ağlama krizleri geçirmişti. Boynuna küçük bir öpücük kondurup karşısında aglamaktan hitap düşmüş kadını çağırdı.
"Buyrun paşa şimdilik sustu." dedi kadının ağlamaklı gözlerine bakarak.
"Sizin haklı olarak, stresli, huzursuz haliniz çocuğa geçtiği için bu kadar rahatsız. Bak her yerim mosmor ama dünya umurumda değil." Küçük bebeğin acısı azalsın diye bildiği bütün kısa sureleri okuyarak yüzüne üflemişti. Annesi her yıl üç aylık okul tatillerinde Kuran kursuna gönderdiği için, kendisini bu konuda şanslı hissediyordu. Esneyerek çocuğun annesine baktı.
"Nazar da olmuş tatlı, güzel paşa." dedi.
"Baksanıza üç dua okudum esnemeye başladım." diyerek tekrar esnedi.
"Teşekkür ederim." Kadının sesi bile yaşadığı sıkıntı yüzünden bitkin düşmüştü.
"Önemli değil. Yanına uzanın ikinizde dinlenmiş olursunuz." dediği gibi Serpil hanım ve yakın arkadaşını gördü.
"Hoşgeldiniz..." diyerek, birkaç dakika önce tanıştığı, genç yaşına rağmen beyaz saçlarla dolu, hüznünü saklayamayan bebeğin annesine veda edip, topallayarak heyecanla digerlerinin yanına geçti.
"Sen bize hastanenin acil bölümünde misafir perverlik mi yapıyorsun? Ahh kuzum ne çekilmez cilen varmış." Serpil hanım kuzum lafını fazla uzatmıştı. Herkes sevgiyle kucaklaşan, aile gibi görünen, lakin gerçek hayatta aile dostu olan insanlara imrenerek bakıp önlerine döndü.
"Yok be Serpil teyze, bakma halime iyiyim. O kadar iyi durumdayım ki yatakta kalamadım." diyerek yattığı tarafa götürdü. Esila gelenleri görünce geldiğinden beri uyumuş olmasına rağmen, sanki hiç uyumamış gibi gözlerinden akan uykuyla ayağa kalkıp, ne kadar isteksiz olsa da konuşmak için dudaklarını yaladı.
"Hoşgeldiniz. Nasılsınız, iyisinizdir inşallah?" siyerek elini uzattı. Zengin bir balo'da hemcinsine el uzatır gibiydi. Soğuk ve kendini beğenmiş.
"İyidir kızım, sen kimsin?" dedi Serpil hanım baştan aşağı süzdü elini isteksiz sıkarak.
"Ben mi? Ben patronuyum." Kasılarak söylemişti.
"Arkadaşı olsan, sandalye'ye yapışmak yerine yanında olurdun zaten. Belli patron olduğun..." Duyduğu cümleler üzerine Esila gözlerini devirerek Melek'e baktı.
"Offf! Hayatına dair herkes ile bağım felaket olmak zorunda mı?" Ellerini giydiği pembe İmitasyon deri ceketine koydu.
"Neyse laf dalaşına giremeyecek kadar yorgunum. Ailen geldiğine ve burada durmaktan daha önemli işlerim olduğuna göre ben gidiyorum." dediği gibi Murat geldi aklına. Eve giderse kesinlikle öldürülürdü onun tarafından.
"Neyse gitmesem de olur." Yalancı bir gülüş savurup telefonuna baktı.
Serpil hanım gözlerini devirerek kızın yüzüne bakmadan konuşmaya başladı.
"Hadi kızım boş boş konuşacağına bize iki çay al. Uzun yoldan geldik."
"Ben mi???" Dudaklarını yaladı.
"Kendinizle gelen kişiye söyleyin lütfen." dedi Sibel'i işaret ederek. Esila soğuk havaya rağmen, ceketinin altında askılı pembe diz üstünde biten elbisenin kırışmış tarafını düzeltmeye çalışıyordu. Dediği kelimelere pişman olmayacaktı. Zaten pişman olması için karşısında ki yaşlı kadının şekli, şemali'de izin vermiyordu. Serpil hanım, Melek bu haldeyken, buranın hastane olması sebebiyle tabi ki ağız dalaşına girmeyecekti.
"Patron olmuşsun ama yüzünde birçok godamanın yüzünde oluşan maşrapa duruşu var." diyerek acilden sorumlu hemşirenin yanına gidip üç kızı arkasında bıraktı.
"O kadın bana ne demek istedi? " Melek başını hafifçe kaldırıp.
"Hiç bilmiyorum." dedi. Konuşma uzamasın diye Sibel sıkıca sarıldı arkadaşına. Öptü morarmış yanaklarını, ne çok acı çekmişti Allah bilir.
"Nasılsın?" dedi Melek'e bakarak.
"Aynı..." Gözleri buğulanmıştı.
"Sen nasılsın?" Sibel arkadaşının burnunu çekip.
"Bu haldeyken bile hatrımı soruyorsun? Aptalsın kızım sen, aptal." Gülmeye başladılar. Esila gözlerini devirerek sandalyeye geri oturdu.
"Melek, ailen geldiğine göre ben dışarıdan yemek yemeye gideceğim. Bir saat içinde gelirim." Çantasında taşıdığı küçük not kağıdına kendi telefonunu yazdı.
"Misafirlerin gitmeden beni aramaya kalkma." Yerinden kalktı, saçlarını toparlayıp notu Melek'in eline uzattı. Sonra kulaklarına koyduğu pamuğu cebine koyup, acil kapısından çıktı.
"Tam dayaklık bir kadın bu. Melek bu kimdi Allah aşkına?" dedi Sibel.
Melek yakasını silkerek.
"Dedi ya, kasım kasım kasılarak. Saygı değer patronice." Dalga geçer tarzda dil çıkardı.
"Tuvalet kağıdı gibi koparıp, koparıp suyun içinde yumuşatıcı etki ile kaybolmasını istiyorum." Yatağına oturdu. Kahkaha atarak, kaldıkları yerden sohbete devam ettiler. Serpil hanım bu arada doktor ile konuşup, doktorun bütün itirazlara rağmen çıkış işlemlerini halletmişti. Serum ve yapılan müdahale için ödenecek parayı şirketin ödeyeceğini duyunca biraz tartışma çıkarsa da, bu konuyu fazla uzatmanın önemli olmadığına karar verdi. Doktor Melek'in bacağına yarım atel takıp iki hafta boyunca geceli, gündüzlü takacağını ve şişkinlik olmasın diye birkaç gün aralıklarla soğuk kompres yapması gerektiğini anlatmıştı. Atel ayak bileğinden başlayarak dizine kadar gidiyordu. Doktorlar bu şekilde acıyı en aza indirgemek istemişlerdi. Melek bir kolunda Serpil hanım, bir kolunda Sibel ile, topallayarak taksiye bindi. Hastane macerasının sonuna nihayet gelmişlerdi. Bindiği taksi ne kadar hızlı gitmeye çalışmış olsa da, akmayan trafik yüzünden dakika başı frene basarak eve getirmişti.
"Dur kardeş, dur..." Serpil hanım homurdanarak çantasına uzandı.
"Valla oradan, buraya kadar, nasıl bu kadar para tuttu, anlamadım." diyerek cüzdanından taksimetre de yazan parayı adamın eline uzattı.
"Ben eve geçince borcumu veririm."
"Kız ne diyorsun birde ben mi seni döveyim. Kızım gibi gördüm diye öyle dedim. Sana harcadığım her para helal hoş olsun." Kapıyı açıp Melek'in elini hafifçe tutarak dışarıya doğru çekti. Nihayetinde eve gelince üçü bir ağızdan çıkmışcasına 'şükür' etti. Sibel, Melek'i oturma odasına götürürken Serpil hanım bir bahane bulmak için Hayri bey'i aradı.
Bahane hazırdı. Yüksek ihtimal Sibel'in nişanı attığından haberi olmadığını düşündüğü için, teselli, dayanak olsun diye Melek'in yanında kalmasını rica edecekti. Zaten arada kalıyorlardı sorun etmezdi.

Resmen Aşık 1-2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin