24. Kılıçlar Fora : )

2.1K 156 18
                                    

Yorum ve beğeni yapmayı unutmayın.

________
Zaten Melek'i kendisinden koruyacak biri yoktu. Bu iş onun için çocuk oyuncağı olacaktı. Muhasebe bölümündeki temiz yüzlü kırk beş yaşlarında ki kadın Melek'i çağırdı. Zorunlu tebessüm eşliğinde yerinden kalkarak kadının önünde ki sandalye'ye oturdu. On beş dakika içinde işini halletmiş koridorda yürümeye başlamıştı. Korkutmak için çaba harcayan Ayhan'ı göremeyince bir nebze rahatladı. Zarfa koyulmuş parasını elinde sıkıca tutarak ne yapacağını düşünüyordu. Asansörü düğmesine basarak, beklemeye başladı. Tek kat olmasına rağmen rahatsız edilmeden, kedi yavrusu gibi yakasından tutulup asansörden atılmadan bir kere binmeliydi. Asansörün gelmesiyle içeriye adım atarak giriş kata bastı. Kapı tam kapanacaktı ki, parlak klasik ayakkabılı biri içeriye girdi. Yüzüne bakmak için kafasını kaldırdığında karşısında yine Ayhan yarım ağızla gülüyordu.
"Korkmuş insanların korkusunu on adım öteden bile alabiliyorum. Bu korku insanın nefes almasını sağlıyor." dediği gibi asansöre binerek elindeki kart ile kapıyı kilitledi. Melek yapılan bu hareket karşısında ses çıkarmak yerine susmayı seçmişti. Bu sayede birkaç dakika konuşup, bırakacağını umuyordu. Koca asansör dar gelmiş gibi Melek'e yaklaştı. Melek şimdiden bildiği bütün kısa sureleri okudu. Gözleri kapalı bir şekilde dua ediyordu. Vurmak istese de Ayhan'ın karşısında mukayese edilmeyecek kadar güçsüzdü. Ayhan soğan ile harmanlanmış ağız kokusunu yüzüne üflemeye başladığında, bu şekilde daha fazla dayanmak kesinlikle mümkün olmadığını anlamıştı. Kapattığı gözlerini açarak yaklaşmakta olan adamı, tüm gücüyle itti. Melek'in, bu stres karşında nefes alışverişleri bile yön değiştirmişti.
Bedeni bütün duygu karmaşasını bugün tatmış ve fazlasıyla yorgundu. Sabah işe gelmeden önce, her şeyin iyi olacağını umut ediyordu. İyi temennileri Suzan sayesinde ilk çatlağı açmıştı. Sonrasında Salih bey'in sinirden titreyen bakışları ikinci çatlağına neden olmuştu. Murat Arsel'in davranışları da birkaç çatlağın kırılmadan onarılmasına yardım etse de Fahri bey'in işten kovması bütün çatlakları deprem misali yıkıntı haline getirmeye yetmişti. Şimdi asansör içinde, nefret ettiği insan ile karşı karşıya durmayı hiç istemiyordu. Daha fazla yıkıntı olacak, ne hali vardı, ne de sabrı...
Ayhan büyük bir dikkatle birkaç dakika avını izlemeye devam etti. Aklından, nasıl bir şiddet uygulayacağını düşünerek bu durumu eğlenceli hale getirmeye çalışmakla meşguldü. Psikolojik şiddet bugün için yeterli olduğunu düşünmüş olacak ki geri çekildi. Ama başka zaman aynı tevazuyu göstermek gibi bir niyeti yoktu.
'Biraz korkutmak hiç fena olmaz.' diye içinden söylenerek, küçük asansörü Melek'e dar etmek için tekrar yaklaştı. Adamın iğrenç vücudu ona döndüğünde gözlerini kocaman açarak tekrardan itti. Bu hareketi adamın daha da hoşuna gitti. Ne kadar güçlü olursa bir kadın Ayhan o kadar nefret dolu ve güçlü olduğunu hissediyordu.
"On'a kadar say, sana bir şey hatırlatacağım." diyerek kahkaha attığı gibi bir adım daha yaklaştı. Bu adamın deli olduğuna kanaat getirmişti. Lakin, bir deliye nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Bu yüzden ettiği tehditin hangi boyutlara yükseleceğini tahmin edemedi. Ayhan karşısında duvara dayanmış kızın tokayla bağlanmış saçlarını tutarak;
"Ben size ne dedim? Akıllı, uslu kızlar olursanız, bende size bulaşmam... Dedim mi demedim mi? Tabii ki dedim, uyarmadan kimseye şiddet göstermem. Ama sen ne yaptın?" dediği gibi sıktığı yumruğunu Melek'in arkasında ki duvara hışımla vurarak devam etti.
"Gittin bu işin içinde ki insanı dövdün... Kendini çok fazla güçlü mü sanıyorsun? Başına bela olacağım, hiç aklına gelmedi mi?" diyerek arkasına döndü. Melek hareketsiz korku içinde adamı izliyordu. Buradan sağ çıkarsa, verdiği sadakaların yüzü suyu hürmetine olacağını bir an düşündü. Sadaka da çok az veriyordu.
Hareketsiz duvara dayandığı, iki dakikanın ardından. Adamın kendi kendine konuşması, dehşet verici şekilde ürkütmeye başlamıştı. Arkasına döndüğü için biraz rahatlamış olsa da kapı kilitli olduğu sürece korkusu sadece hafifleyecekti. Sinsi bakışlarla yine Melek'e döndürüp dikkatli bir şekilde baktı. Daha ne kadar eziyet karşısında suskunluğunu koruyabilirdi? Daha ne kadar gözünü kararta bilirdi. Artık dayanamadı daha fazla sessiz kalacağı bir şey kalmamıştı. Ne bu adama karşı sabrı ne de sessizce dinlemek için tahammülü yoktu. Ayhan iyice ne kızı köşeye sıkıştırmanın verdiği haz ile aklında ki nefret söylemlerini dile dökecekti ki... Melek adamın bacak arasına hiddetli bir tekme savurdu. Adam çığlık atarak acı içinde yere yattı. Melek, adamın pantolonun sağ cebinde ki kartı çıkartıp asansör kilidini açarak ilk gelen kata adamın yüzüne tükürerek dışarı çıktı. Otopark bölümünde indiği için biraz rahattı. Arkasına bakarak hızla koşmaya başladı. Başını yumuşak bir yere çarptı. Panikle kafasını kaldırdığı gibi karşısında şefkatle bakan Murat Arsel'i gördü. Gözlerini kırpıştırıp, tekrardan arkasına bakarak panikle konuşmaya başladı.
"İyi günler efendim..." Vücudu korkudan titriyordu.
"Sizlen vedalaşmak nasip olmadı diye çok seviniyordum. Neyse gitmeden önce son kez yüzünüzü görmeye dayanabilirim. Unutmadan, gelecekte ki sekreter ile iyi anlaşmanızı umut ediyorum. Tabii herkes benim gibi sabırlı davranmaya bilir." diyerekten bozulan saçlarını hızla toplayıp yanından gitmek için adım attığı gibi Murat nazikçe kızın kolundan tuttu.
"Kendine önem verildiğini düşünme ama, çabuk çalışanlarıma bağlanırım." Yalan söylüyordu.
"Bu yüzden başına ne geldiyse, kovulmana ne sebep olduysa bulacağım. Hele ki benim yaptıklarımın bir üst seviyesinde bir şey yapıldıysa, hayatı onlara zindan edeceğim. Yanlış anlama bu holding de her hangi bir çalışan içinde bu geçerli. Sekreterlerimize, kıymet veren bir şirketiz." diyerek Melek'in şaşkın bakışları arasında kirli sakallarını kaşıyarak yalanla harmanladığı, konuşmasına devam etti.
"Şimdi senden başka sekretere laf anlatacak sabrım yok. Seni bile zar zor aklı başında, işini düzgün yapan bir kıvama getirmeye başladım. O yüzden iki gün sadece iki gün sana izin veriyorum. Sonra yine ait olduğun yerde olacaksın. Benim yanımda..." dediği gibi Melek kollarını bağlayarak konuşmaya başladı.
"Kusura bakmayın ama biraz önce kovuldum. Bana artık eziyet çektiremeyeceğiniz için üzgün olabilirsiniz lütfen bu durumu kabullenin, iyi günler." dediği gibi gözlerini devirip yanından tekrar uzaklaşmak için adım attı. Birkaç adım atmıştı ki Murat hınzırca gülümseyerek.
"Patron olarak sende böyle bir intiba bıraktığıma üzüldüm. Hem her yerde küfür ve eziyet edip sorunları halleden sensin. Mesela, değişik bir türkçeye sahipsin. Küçük yaramaz erkek çocukları gibi ağzından çıkanı kulağın duymuyor. Geçen eski sevgilime söverken, hatrım kalmasın diye benim aileme de sövdün. " Melek ne yapmaya çalıştığını tam olarak anlamadığı patronunun yüzünü dikkatle inceliyordu. Yakışıklıydı patronu, ilk defa farketmiş gibi uzun uzun bakmak, hoşuna gitmişti. Sonra utanarak yaptığı hareket yüzünden kaşlarını çattı.
"Sizin sayenizde birçok insan benden nefret etti. Sövdünüz diyorsunuz ya? Yine suç sizin... Etrafınızda ki bütün kadınlar apaçık bana meydan okuyorlar. Ben sizin sekreterinizim ama onlara bunu inandıramıyorum. Yetmezmiş gibi, sizde kurbanlık koyun misali onları birer birer önüme atıyorsunuz. Beni de onların önüne... Anlayışsız kız arkadaşlarınız çoban, koyun sohbetinden de anlamıyor. İlla besmelesiz ebesine kadar inmem gerekiyor. Hem siz bu kadar şikayet ediyorsunuz? Hemde yanınızda kalmam için Fahri bey'in yanında dil döküyorsunuz. Ben sizi anlamadım, anlamak içinde çaba harcamıyorum. İyi günler..." Murat makina gibi susmadan konuşan kadının gözlerinde hissettiği, sadece hafiflemiyecek sinir arbedesiydi. Yine de güzeldi, yine de annesinden sonra gördüğü en güzel gözlerin sahibiydi. Bu kadını yanında tutmak için ne yapabilirdi? Ne yapması gerekti hiç bilmiyordu. Şu anda tek düşündüğü, gözlerinde boğulduğu kadının sinir olduğu için buruşmuş yüzüydü.
"Esila diye kuzenim var."
"Eee!"
"O buraya gelirse olaylar tepetaklak olsa da bazı şeyleri yoluna sokar."
"Bana niye anlatıyorsunuz?"
"Gelmesi için kışkırtmam lazım haberin olsun." Melek bu konuşmadan da bir şey anlamamıştı.
"Oldu o zaman ben gidiyorum. Kendinize iyi davranın çalışanlara da." Uzun uzun baktı, yüzü endişeliydi ama konuşmadığı için çözemiyordu. Bu kadın deliydi hiçbir şey yapmamak Murat Arsel'i de büyülüyerek inceden kalbine ayar çekiyordu. Melek de ise bu durum tam tersiydi. Gözleri yaşadığı olaylar yüzünden tam olarak adamın bakışlarını göremiyordu. Görse de anlam yüklemiyordu. Murat'ın boş ve dalga geçmek amaçlı yaptığı konuşmalarını düşündü. Aslında sözleriyle dalga geçtiği bariz gerçekti. Lakin kalbinden dalga geçmediğini bilseydi bu denli rahatsız hissetmezdi. Ve bu şekilde konuştuktan sonra başı dik, adamın yanından hızla uzaklaşmazdı. Murat saçlarını karıştırıp, koşarak giden kıza baktı. Bir yandan da telefonundan 'Şarlot kız' diye kayıtlı kişiyi arayarak kulaklığını taktı. Karşı taraf meşgul'e attığı için telefonu dişlerini sıkarak kapatıp, cebine attı. Asansörün olduğu tarafa yürümeye başladı. Asansörün yanında Ayhan, Murat'ı gördüğü gibi el, pençe, divan durmuş vaziyette selam verdi.
"Burada korumanı gerektiren bir şey yok, ne dolanıyorsun burada?"
"Kusura bakmayın efendim asansör yanlışlıkla buraya indi hemen yukarı çıkıyorum kolay gelsin." Ayhan acı içinde sıktığı dişlerini aralayıp Murat Arsel yanından gittiği gibi kendi kendine konuşmaya başladı.
'Elime geçtiğin gün, üçüncü sayfada haberin yapılıyor olacak Melek Kapya. O gün geldiğinde yaptığın hareketler faydasız ve zavallı bir hal alacak.' diyerekten güvenliğinden sorumlu olduğu muhasebe bölümüne gitti.

Resmen Aşık 1-2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin