Bela geldi hoş geldi

2.1K 158 10
                                    

Beğeni ve yorum yapmadan geçmeyin benim için çok önemli.🫣🤍

____________

"İşte bugün benim günüm olacak." diyerek dans edip odadan çıktı. Babası her zaman ki gibi mutfakta kahvaltı hazırlamakla meşguldü. Masaya oturmadan ocağın üstündeki çaydanlığı alıp, kendisine imamın abdest suyu diye tabir ettikleri kadar dem ve su doldurdu. Babasına bardağın yarısından çoğu kadar dem, kalan yere de hatrı kalmasın diye su koyup caydanlığı masanın kenarında ki nihaleye indirerek babasının karşısında ki sandalyeye geçti.
Bol arnavut biberli menemen yapmıştı Hayri bey. Ekmeğini suyuna bandırırken, Melek ağzına dolan acı yüzünden koca bir bardak çayı midesine gönderdi. Yemek acı, çay sıcak olunca boğazını iyice ne yaktı. Ağzını eliyle havalandırarak bir lokma daha attı.
"Mükemmel olmuş babam." diyerek bir lokma daha aldı. Ciddiydi sözlerinde, acı severdi hemde birçok acı severim diyen insanın aksine bayılırdı. Ortaya koydukları tavada birşey kalmayana kadar yedi. Hayri bey, ölen eşi ve kızının aksine acı sevmezdi. Daha çok Melek'in annesi bütün acı biberleri közler afiyetle yedikten sonra, üstüne sadece bir bardak su içerdi. Biricik karısını yine hatırlamıştı. Melek, kahvaltı yaptıktan sonra seri bir şekilde masanın üstündeki her şeyi ya buzdolabına, ya tezgaha koydu. Babasına keyif çayı olarak bir fincan daha çay koyup, iki tabak, iki çatal, bir tava, iki bardağı suyun altında çalkalayıp, makinaya dizdi. Diğer odaları, babasının odasını üstün körü düzeltti. Sonra hızlı adımlarla odasına doğru giderek ütülediği kıyafetlerini üstüne geçirdi. Omuzlarında biten dalgalı kahverengi saçlarını at kuyruğu yaptıktan sonra, artık hazırdı. Odasından çıkıp, televizyon odasında babasının ağlamaklı olduğunu gördü. Yanına koşup, eliyle koca adamın yanaklarını tutup kendisine döndürdü.
"Baba iyi misin? Bir şey mi oldu, hadi babam konuş bir yerin mi ağrıyor?" Hayri bey'in konuşmak için takati yoktu. Usulca tek hazinesini göğsüne sardı.
"Annen olsaydı eğer, sen bu kadar zorlanmazdın."
"Ne yaptım da zor geldiğini düşündün, canım babam?"
"İşe gideceksin, sofrayı topladın, yetmedi evi topladın."
"Annem varken de topluyordum. Yaptıklarım annesizlik yüzünden değil. Misafir gelirse demesinler, bu evde evlenecek kız var çok pasaklı." diyerek gülümsedi.
"Baba ne çabuk unuttun annemin sözlerini." Annesi gibi işaret parmağını boşluğa doğru sallayarak konuştu.
"Misafir gelse evi pis görse bana pasaklı demezler. Bu evde senin gibi genç kız yaşadığı için sana derler. Sonrada bekle ki hayırlı bir kısmet senin gibi deliyi istesin." Kıkırdadı hatıralar ilk defa gülümsemelerine neden olmuştu.
"Hiç dinlenmiyorsun kızım, hep iş..."
"Annem varken de yapıyordum. Bende diyorum, neden ağlıyor bu yakışıklı adam. Annem eğer hayatta olsaydı. Şurası çok pis, işe gitmeden temizle. Şurayı süpür, tuvalet, banyoya çamaşır suyu dök. Komşunun kızı bak neler yapıyor. Anlayacağın emir listesi uzun olurdu. Sen kendini eksik hissetmekten vazgeç." Babasının elini sıkıca tuttu.
"Sen ve ben iyi bir ekip olduk. Artık benim için üzülme. Annesi ölen bir tek ben yokum, şu uçsuz bucaksız evrende. Benden çok daha kötü durumda olanlar var. Ben sana sahibim, benim başımda devlet gibi duran bir babam var. Dimdik ve sağlam."
"Hadi işe git, beni daha fazla ağlatmadan git." Ayağa kalkıp,babasının yanaklarını birkez daha öperek dışarıya çıktı.
Lalezar sokağı, gösterişten, şaşadan uzak İstanbul'un küçük bir semtinin birçok kişinin adres sorarken tarif ettiği en fazla üç, dört katlı binaların bulunduğu sokağı. Çocuklar yaz kış sokakta ip atlarlar, top oynarlar eskiye göre oyunlar yok denecek kadar azdır. Sibel'e selam vermek için köşeyi döndü. Serpil hanımın hayır duasını alsa çok iyi olacaktı. Serpil hanım her zamanki gibi pencereyi açmış, bu soğukta kendisini pazardan aldığı pembe kelebekli yelpazesiyle serinletiyordu. Ahh bu menopoz, yaz kış demeden nasılda heybetli kadını ter ve hararetten bitirmişti.
"Serpil teyze..." Melek'in sesiyle yelpazesini yere indirip, gülümsedi.
"Gidiyor musun?" diyerek eliyle penyesini aşağıya doğru çekti.
"Sibel nerede? Açsana kapıyı onuda göreyim."
"Sibel yok, cenemden kurtulmak için, dengesiz kızım iş aramaya gitti. Bende şimdi kapıya kadar gelemeyeceğim. Hadi sen git deli kız, kendini orada kimseye ezdirme. Allah yolunu açık etsin. Bir terslik olursa telefon etmeyi sakın unutma." Melek bozulduğunu belli etmeden el sallayarak yürümeye başladı.
"Melek kızım." Pencerede elinde yumuk yapmış bir poşetle Serpil hanım bağırdığı gibi.
"Efendim." diyerek gülümsedi Melek.
"Al bunları okunmuş tuz, okunmuş şeker, okunmuş su hepsini iş yerine gidene kadar bitir. Dün senin için okudum. Poşeti de atma, akşam getir."
"O da mı okunmuş?" dedi annesi gibi gördüğü kadına gülümsedi.
"Yok poşet okunmadı. Evde bakkal poşeti hariç öyle afilli poşet yok. Hadi hadi soru sorma işe geç kalacaksın." Melek, elindeki poşetten iki küp şekeri alıp. "Bismillahirrahmanirrahim." diyerek ağzına attı. Üstüne biraz su içip, kaldırımın kenarında durdu. Tuz'un içine işaret parmağını daldırıp, ağzına götürdü. Poşeti siyah kol çantasına koyduktan sonra adımlarını hızlandırıp önünden geçen otobüsün peşinden koşmaya başladı. Bir yandan koşarken, bir yandan otobüsün yanına vurup durması için el sallayarak yolcu olduğunu belli ediyordu. Nihayet koşmakta ısrar eden kızı otobüs şoförü farkedip, kapılarını iki dakikadır koşan kıza açtı. Sabah yoğunluğunun kol gezdiği trafikten sonra, iş yerinin önünde derin bir nefes alarak gülümsedi. Yine gelmişti, hemde kovularak gittiği yerden, şirketin en üst kademesi tarafından aranarak. Tanıdık birisini bulur düşüncesiyle, gözüyle etrafı taradı. Mesela Murat Arsel olabilirdi. Kimseyi bulamayınca özgüveni tavan yapmış halde yürümeye başladı. Etrafta tek, tük insanlar aralarında Melek'in şiddet skandalına imza attığı halde buraya gelmesine şaşırmış halde birbirlerine bakıp, alay edercesine sessizlik içinde yanlarından geçtiler. Omuzlarını dahada dikleştirip hızla asansöre yöneldi.
'Ben suçlu değilim. Mağdur tarafım.' İçinden defalarca söyleyerek kendini sakinleştirdi. Asansöre binip nefes aldı. Onunla bekleyen kimse binmemişti. Fahri bey'in odasının önüne gelerek, baş sekreterin şaşkın bakışları arasında, izin isteyerek kapıyı tıklatıp içeriye girdi. Fahri bey ve ilk defa gördüğü kıza selam verdi. Masanın önünde ellerini göbeğinin önünde bağlayıp, büyük patronun konuşmasını bekledi. Belli belirsiz biraz heyecan yapmıştı, Murat onu gördüğünde vereceği tepkiyi aşırı merak ediyordu.
"Bir daha bu şirkette şiddet istemiyorum." diyerek Fahri bey konuşmaya başladı. Melek emre itaat edip.
"Tamam." dedi ufakta olsa gülümsedi.
"Daha fazla bu konu hakkında konuşma yapmanın anlamı yok. Şimdi bölümüne gidebilirsin. Sekreter hanımla da konuş, birkaç gündür yoksun, sana bilgi versin."
Melek başını sallayarak, dışarı çıkmak için arkasına döndü. Umduğunun aksine çok kötü geçmemişti.
"Bir dakika bekler misiniz?" Melek vücudunu beş dakikadır, burun kıvırarak kendisini izleyen kıza çevirdi. Kız ise hiç ona bakmadan, Fahri bey'e.
"Dayı sekreteri mi buldum." İşaret parmağıyla Melek'i gösterdi.
"İşte benim sekreterim."
"Ben mi, sekreteriniz olacağım? İmkansız yani olamaz. Benim zaten bir patronum var, Murat Ar..." Başını umursamaz bir ifadeyle çevirince Melek sözünü tamamlamadan başını yere eğdi. Kavga yok, şiddet yok, içinden tekrar tekrar aynı cümleleri söylüyordu. Geçen dakikalar boyunca, Fahri bey ne dediyse, Esila'yı ikna edemedi. En sonunda hiç susmadan konuşan yeğenine dönüp.
"Tamam bir hafta çalışın. Lakin Melek senin sekreterin olamaz. Benim eşşek sıpası kendi işyerine sekreteri olmadan adım atmayacağını söyledi." Melek, yaşlı adamın sözlerini duyunca olduğu yerde sallanmaya başladı. Demek Murat Arsel şart koymuştu, ya sekreter olur yanımda yada ben iş yerine adım atmam. Nedensiz yere kalbi hiç duymadığı sesler çıkarmaya başlayınca biraz korksada mutlu hissetti. Birde ilk defa gördüğü halde, sinir krizi geçirten bu kızdan da kurtulsa her şey yerli yerine oturacaktı.
Esila dayısının boynuna nazikçe kafasını dayayıp.
"Dayı, sen bir yolunu bulup, dengesiz abi mi ikna edebilirsin. Lütfen dayı beni kırma." diyerek kapıya doğru yürümeye başladı. Melek'in önünden geçerken, kibirli bir bakış atmayı da ihmal etmedi.
"Hadi sende peşinden gel. İsmin neydi?"
"Hıı? Şey is_ismim Melek, Melek Kapya." diyerek zoraki gülümsedi. İç sesiyle, abi diye bahsettiği kişi Murat mıydı diye düşünmeden edemiyordu. Kimsenin duymayacağı şekilde dudakları arasından.
'Bu nedir ya biri bitmeden diğeri başlıyor.' diyerek peşinden gitti.
"Melek Kapya, şimdiden anlaşalım benimle konuşurken telaffuzlarına dikkat et, efendim ile başlayıp efendim ile cümleni bitir." Kendini toparlayıp, kafasındaki birbirlerine benzeyen iki insanı sildi. Başına ilk günden bir iş açmamak için mırıldanıyordu.
'Şiddet yok Melek, şiddet tamamen buradan uzaklaşmana sebep olur.' Başını huşuyla kaldırıp.
"Aynen öyle diyecektim efendim." Son kelimeyi bastırarak söylemişti. Bu kim oluyordu ve niye şimdiden diş bilemişti? Derinden nefes alıp, tekrar verdi. Şiddet yoktu bir yolunu bulup kurtulacaktı ne de olsa. Esila'nın düz biçimli siyah saçları omuzlarından aşağıya doğru nasıl süzüldüğünü izledi yürürken. İlk defa görmüştü bu güzel ama kibirli kadını. Giydiği dizinin biraz altında siyah kalem etek, zayıf bedenini daha güzel ortaya sermişti. Üstündeki saten krem gömleğin altına, siyah dantelli iç çamaşırı, koridorun etrafında cinsiyet ayrım etmeksizin herkesin dikkatini çekiyordu. Melek'den uzundu, giydiği platform topuklularda aralarında ki boy farkı site ve apartman gibi durmuştu.
Nihayetinde asansörün önünde durduğunda, içeriye girerek, eksi bir'e bastı. Garajda bıraktığı arabasında almayı unuttuğu ekraklar vardı. Melek nefesini tutup o günü düşündü. Asansör de az kala tarifi imkansız bir şey gelecekti. Ayhan tehlikeliydi, başına bela açmaktan korkan bir tip değildi.
"Şu tarafta, al bu da anahtar, oraya kadar gelemeyeceğim." diyerek şaşkın halde bakan Melek'e anahtarı verdiği gibi duvara dayandı. Melek hızla yanından uzaklaşıp, tarif ettiği tarafa doğru yürüdü. Son model kırmızı arabanın içine girip,evrakları aldı.
"Buyrun efendim." demesiyle elinde tuttuğu evrakları verdi. Hiçbir şey demeden tekrar geldiği gibi yukarı çıktılar.
Bu kadından kurtulmak gerçekten zor olacaktı.

****

"Bebeğim uyandın mı?" Murat duyduğu şuh sesle, açılmamak için inat eden gözlerini kırpıştırıp açtı. Omuzlarına saçılmış boyalı sarı saçları görünce içinden bir of çekerek gözlerini kapattı. Dün ne olmuştu, diye düşündü uzun uzun.
'Yağmur ile oynarken yemek saatinin gelişiyle iyice ne karnımı doyurdum. Esila'nın Salih'i her konuda kıskaça almasını kahkaha atarak izledim. Esila, kızı gibi gördüğü Yağmur'un ısrarıyla yanında bir saat boyunca uzanarak uyumasına eşlik etti. Kaç yıl sonra ilk defa Salih ile birlikte oyun konsolun da maç yaptık eski günlerdeki gibi. Sonra Esila limon sıktı, bu keyfin içine... Bir ara mutfağa Salih'i sürükleyen Esila büyük bir kavganın fitilini ateşledi. Sonra, sonra, sonra hı buldum... Salya, sümük ağlayan Esila'yı evine bırakıp, arkamdan ettiği beddualar eşliğinde, kulübe gittim." Başını elleri arasına aldı.
"Başım ağrıyor hangi akla hizmet bu kadar fazla içtim ki? Salih'e beddua ettikten sonra bana da mı etti Esila? Yanımda fazlalık ile eve gelmişim." Edepsiz hareketlerle Murat'ın göğsünde zikzaklar çizen kıza aldırış etmeden çarşafı üstüne alıp ayağa kalktı. Çarşafı gelişi güzel beline bağlayıp, pencerenin önüne döndü. Arkasında ayakta bekleyen kadın ne yapacağını şaşırdı.
"Üşüteceksin beni sevgilim." Kulağını tırmalayan sözle, kıza acıyarak baktı.
"Giyin o zaman, ne bekliyorsun? Birisinin seni giydirmesini mi? Giyin ve evimden defol." diyerek alaycı bir gülümsemeyle bakıp, yanından uzaklaşarak banyo'ya geçti. On beş dakika sonra banyodan çıktığında. Bıraktığı gibi duruyordu her şey.
Tek bir farkla kadın on beş dakika önce iç çamaşır ile duruyorken şimdi üst bölgesi tamamen açıktı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun, sen?" dedi tiksinerek sormuştu.
"Sence ne yapmam gerek? Yatağa mı uzanmalıydım?" diyerek Murat'ın yanına yanaştı. Beline sardığı havlusunun altında gözüken adonis kaslarına dokunmaya başladı.
"Şimdi düşünüyorum da gece yanımda yatmadın, değil mi? Birlikte yatmış olamayız."
"Sen kapıyı üzerine kilitledin. İçeriye giremedim bende salonda uyudum sabah beni görünce hatanı anlarsın diye." devam ederken Murat mutlulukla gülümsedi. İçkili halde onu isteyen bir kadına elini sürmemişti.
"Sadık bir erkek oluyorum sanırım."
"Ne? Hatanı anladıysan ben hazırım."
"Sizin gibi kadınlar neden ayık erkekleri tuzaklarına düşürmek yerine kırk yılın başında kendinden geçen erkekleri düşürür. Kolay lokma gibi mi gözüküyoruz? Kolay lokma olsam da bu muameleyi hakettiği mi düşünmüyorum." Kızın cenesini kaldırıp, kendisine bakmasını sağladı.
"Kapıyı kilitlediysem yapman gereken bu evden uzaklaşmak olmalıydı. Sabahı beklemen çok üzücü bir hareket. Dışarıdan basit ve kolay görünüyor olmalıyım. Yada sen öylesin. Karar ver."
Murat'ın soğuk bakışları komidinin üstündeki telefonunun sesi ile bozuldu. Sinirle ellerini saçları arasında karıştırıp, telefonu hışımla eline aldı. Açmadan utanmazca kendini seren kadına dönüp bağırdı
"Giy üstünü defol... Seninle bir şey yaşamışım gibi de düşünme. Aynı yatağı bırak aynı odada bile yatmadım." Telefonu açtı.
"Alo, ne oldu Salih?"
"Şimdilik bir şey yok ama, böyle gider mi bilmiyorum?" demişti Salih, iş yerinde yolunda gitmeyen şeyler olduğunun en büyük kanıtıydı.
"Sen git gide bana mı bağlanıyorsun?" demesiyle duvara yaslandı. Ayaklarını yere sinirle vurarak odadan çıkan kıza bakıp başını başka tarafa döndürdü.
"Üç gündür aramada ki ilk numara ben oldum. Git baş belanı arasana." diyerek karşısında ki dün gece musallat olan kıza tekrar bakmak zorunda kaldı. O kadar ses çıkarıyordu ki ne yapmaya çalıştığını anladı. Telefon sesini kapatıp nefes aldı.
"Senin burada olman onu etkilemez. İstersen telefonu sana vereyim ben bu evdeyim de yine bir şey demez. O yüzden oyunculuğun bittiyse lütfen git." Kadın odadan çıkınca tekrar telefona döndü.
Salih elindeki telefonla konuşurken, camın önünden koşturarak koşan sekretere baktı. Esila'nın bugün otuz kez istekleriyle yormayı başardığı kızın bitkin hali baya yüzüne zarar vermişti. Saçları koşmaktan dağılmış, yüzü cehresinde ki bütün mimikler ben ölüyorum der gibi duruyordu. Kafasını toparlayıp, telefondaki sese tekrar dönerek.
"İş yerine çabuk gel." dedi.
"Neden? Bana iyi bir teklif sunman lazım." diyerek yirmi saniye sustu.
"Teklifiniz nedir, Salih Saraç?"
"Teklif mi istiyorsun? Tamam küçük bey, hemen gelmen için teklifi mi sunayım. Esila nedensiz yere delirdi Melek'e nefes aldırmıyor. Sabahtan beri oradan oraya sürüklüyor. Manyak kuzenini durdurman lazım. Gittim uyardım daha çok iş verdi kıza."
"Melek! Geri geldi mi? Sekreter Melek yanlış olmasın."
"Senin Melek, şapşal çabuk gel. Esila'ya cin çarpmış gibi kurtar kızı elinden."
"Melek nihayet geldi ve aptal kuzenim ona kafayı mı taktı? Tut o aptal kızı, Melek'e zarar vermesin, bir saat içinde orda olacağım. Melek'i de tut, Esila'nın üstüne atlayıp dövdükten sonra, istifa filan etmesin. Kuzenimi getirdiğim güne lanet olsun. Bugün yaşadığım her şeye lanet olsun."
_______

Yeni bölümde buluşmak dileğiyle. Kendinize iyi bakın. Bölüm size emanet beğenisiz yorumsuz bırakmayın.

Resmen Aşık 1-2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin