Bölüm 1 ♥

43K 855 234
                                    

Biz kadınlar, sevdiğimiz adamlara çok çabuk bağlanıp belki de hayatımız boyunca onlara sadık kalırız. Onlar bize doğru bir adım atıyorsa, biz onlara karşılık on adım atar ve elimize geçen her fırsatta sevgimizi, verdiğimiz değeri fazlasıyla hissettiririz. Koşulsuz şartsız güveniriz biz. Tüm samimiyetimizle, tüm benliğimizle... Ama bu güven duygusunun ne denli önemli olduğu bilinmez ve acımasızca üzeri ezilip geçilirse işte o anda her şey biter. Çünkü ezilen sadece güvenimiz değildir. Ezilen, aşkın esiri olmuş, sırlarla, acılarla dolu olan yüreğimizdir.

Ve işte ben de bir erkek tarafından yüreği ezilip paramparça edilen o kadınlardan biriydim. Sevdiğim adam tarafından gururum ayaklar altına alınmış, duygularım hiçe sayılmıştı. İhanete uğramak hayatta görüp görebileceğim en büyük acı değildi belki... Ama canımı yakıp yaktığı her yeri kavurmuş ve bugüne kadar yaşadığım en katlanılmaz acıyı yaşatmıştı bana. Yanıp kavrulan kalbim şimdi kül olmuştu. Ve asla küllerinden geri doğmayacaktı.

Dün gece itibariyle kendime bir söz  vermiştim ve bu sözü tutmaya yeminliydim. Son beş aydır yaptığım gibi kendimi dört duvar arasında hapsedip acılarımla baş başa kalmayacaktım. Verdiğim sevgiyi hiç hak etmeyen bir erkek tarafından kahrolmak benim prensiplerim arasında yoktu artık. Bundan sonraki hayatımda da olmayacaktı. Kendime verdiğim o söz, durmadan zihnimin içinde yankılanacak ve tuzla buz olmuş kalbimin bir daha eski haline dönmesine izin vermeyecekti. Asla bir erkeğe âşık olmayacaktım... Asla!

Aynı hatayı bir kez daha yapmayacaktım. Bundan sonra kalbimin sesini dinlemek yoktu benim için. Bundan sonra tamamen mantığım ve aklım önde gelecekti. Dünyanın en yakışıklı, en iyi, en karşı konulmaz erkeği de çıksa karşıma beni kararımdan döndürmeye yetemezdi. Çünkü ben uğradığı ihanetle birlikte aşka olan inancını çoktan yitirmiş, bütün umutlarını tüketmiş güçlü bir kadındım.

Uyanalı birkaç saat olmasına rağmen hâlen uzandığım yatağımdan yavaşça doğruldum. Konsolumun üzerinde duran sürahiyi alıp bardağıma su doldururken, orada sanki beni izler gibi duran yüzüğe ilişti gözlerim. Ben onu her unutmaya çalıştığımda, o ardında bıraktığı anılarla bir şekilde aklıma gelmeyi başarabiliyordu. O lanet olası yüzüğün orada ne işinin olduğunu düşünerek elimde tuttuğum sürahiyi hemen yerine bıraktım ve yüzüğü avuçlarımın arasına alıp sımsıkı tuttuktan sonra öfkeme yenilerek onu çöp kutusunun içine fırlattım.

Etrafımda ona dair hiçbir şey görmek istemesem de ne yazık ki bu pek mümkün olmuyordu. Gittiğim her yerde, attığım her adımda ona, bize, geçmişimize ait bir şey görüp hatıralarımla yüzleşmek zorunda kalıyordum ve İzmir'de kaldığım sürece bunun sonunun gelmeyeceğini, hep böyle devam edeceğini biliyordum. Aldığım karar benim için en doğrusuydu. İstanbul'a taşınıp kendime yepyeni bir hayat kurmaya kendimi hazır hissetmiyordum belki ama bunun üstesinden geleceğimden emindim. Ben güçlü bir kadındım... Elbet buna da alışırdım.

Derin bir nefes aldıktan sonra hırsla dolabıma doğru yürüdüm. İçinden koca bir bavul çıkarıp yatağımın üzerine yerleştirdim. Sonra tekrar dolaba döndüm ve yanımda götüreceğim kıyafetlerimi seçmeye başladım. Pür dikkat dolaba odaklanmışken, kulağımı bir ses doldurup beni aniden kendime getirdi.

"Ne yapıyorsun sen Merve?" diye soran anneme doğru baktığımda, annemin çoktan yatağımın üzerinde duran bavulu fark ettiğini ve gözlerinin yuvalarından fırlayacakmış gibi kocaman açıldığını gördüm.

Bu kez daha yüksek bir sesle "Bu bavul nereden çıktı?" diye sordu. Yüzüne şaşkın bir ifade yerleşmişti.

"Gidiyorum," dedim kısaca.

Bu kadar önemli olan bir olayı umursamazca söylemiş olmam onu kızdırmış olacak ki "Nereye gidiyorsun?" diye sorarken kaşları çatıldı.

Elime aldığım birkaç tişörtü bavulun içine yerleştirdim. "İstanbul'a!"

SEN BANA AİTSİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin