Bana sonsuzmuş gibi gelen birkaç dakika sessiz kaldık. Atalay'ın gözleri doğrudan gözlerime sabitlendi. Bakışlarımı hemen ondan kaçırdım ve bir şey söylemeden yürümeye başladım. Az sonra ise onun iri eli kolumu kavrayıp beni kendine çekti. "Şimdi de yürüyerek gitmeye mi karar verdin?" diye sordu, küstah bir tavırla.Kolumu onun elinden kurtarmaya çalışsam da başaramadım. "Bu seni neden bu kadar ilgilendiriyor?" derken dün geceki kadar olmasa da titriyor ve soğuğu iliklerime kadar hissediyordum.
Atalay'ın eli gevşedi ve kaşlarını çatarak gözlerime ifadesizce baktı. "Doğru..." dedi sert bir sesle. "Ben yapmam gerekeni yaptım. Bundan sonrası artık beni ilgilendirmiyor."
Bana son bir bakış atıp evine doğru yürümeye başlarken anbean içimi bir korku kapladı. Ne yapacağımı bilemez halde Atalay'ın gidişini izliyordum. Hava fena halde soğuktu, üzerimde donmama katkı sağlayacak ince bir tişört, altımda bana bol gelen rahatsız edici bir eşofman, ayaklarımda ise yürümeme engel olacak koca topuklu bir çift ayakkabı vardı. Üstelik tek sorunum bu değildi. Hangi semtte olduğumuz konusunda bir fikrim yoktu ve her ne kadar diretip dursam da eve nasıl gideceğimi bilmiyordum.
İlk defa kendimi bu denli çaresiz hissediyordum. Atalay ellerini ceplerine koymuş, yavaş adımlarla yürümeye devam ederken, ansızın dudaklarım aralandı. "Gitme!" diye bağıran sesimi idrak etmem sadece birkaç saniyemi aldı. Hafifçe alt dudağımı ısırdım. Düşünmeden söylemiştim bunu. Oysa ona yenilmeyeceğime dair kendime bir söz vermiştim.
Bana doğru döndü. Başını yana eğdi ve yüzüne sinsi bir gülümseme yerleştirip, bakışlarıyla beni süzmekten hiç çekinmedi. "Nihayet bana muhtaç olduğunu kabul edebildin, güzelim."
Derin bir nefes aldım. Öfkeyle yürüyüp aramızdaki mesafeyi kapattım. Başımı dikleştirip öldürücü bakışlarımı onun kömür karası gözlerine diktim. "Sana muhtaç değilim!" dedim dişlerimi sıkarak. "Ve bir şey daha... Ben senin güzelin değilim. Bana bu şekilde hitap etmekten vazgeç artık."
Yüzüme doğru eğilip nefesini yüzümde hissedecek kadar yaklaştı. İşaret parmağını yanağımın üzerine koyup tenimi aheste aheste okşadı. Kısa bir an sonra "Söyle bana güzellik..." diye mırıldandı.
Boş gözlerle baktım. "Neyi?"
"İsmini..."
Bana güzelim diye hitap etmesindense ismimi söylemesini tercih ederdim. Bu yüzden sorusuna hiç tereddüt etmeyerek cevap verdim. "Merve..." dedim gözlerimi kaçırarak. "İsmim Merve."
"Merve..." diyerek tekrar etti. "Güzel isim..." Gülümsedi. "Seni evine bırakmamı kabul edecek misin?"
Parmağı halen yanağımın üzerindeydi ve bana her dokunduğunda, tuhaf bir şekilde bedenimin her yerine yakıcı bir sıcaklık yayılıyordu. Dokunuşları bir tüy kadar hafif, bulutların üstünde hissettirecek kadar rahatlatıcıydı. Hem bundan küçük bir rahatsızlık duyuyor hem de sonsuza kadar sürsün istiyordum. Karşımda dikilen bu yabancı adamın tenime işleyen küçük dokunuşları hücrelerimi yeniliyordu sanki. O, bundan hiç rahatsızlık duymuyor gibi görünüyordu. Bense buna hiç itiraz etmiyordum. Dün gece itibariyle gördüğüm, olmadık hakaretler ettiğim, hakkında bilgi sahibi olmadığım bir adama karşı çekiliyordum. Planlamadığım bir şekilde, istemsizce.
Kabul etmek istemesem de başka çarem yoktu. Alt tarafı beni evime bırakacaktı, ne zarar gelebilirdi ki? Hem az önce beni bırakmayı küstahça ve alay eder gibi değil, nazikçe söylemişti. Birkaç dakika önceki sinir bozucu adamın yerine başka biri gelmiş gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BANA AİTSİN
Acción"Kokusunu içime çekerek ciğerlerimi istila ettim. Sanki o bir esrardı da ben gitgide ona daha çok bağlanıyordum. Ondan uzak durmam gerektiğini biliyordum ama aynı zamanda durmak istemiyordum. Beni kendine sardığında tüm benliğimle onunla bütünleşiy...