Geri kalan yarım saati de sessiz bir şekilde geçirdikten sonra ormanlık bir alana girdik. Arabadan indiğimde, Atalay çabucak yanıma gelip elimi sımsıkı kavradı. Her yer ıssız ve bir o kadar da karanlıktı. Yolun karşısında bizi bekleyen iki katlı mütevazı bir ev vardı. Alt kattaki pencerelerin birinden hafif bir ışık sızıyordu. Onun haricinde etrafta başka bir ev görememiştim. Atalay'ın annesinin böylesine ürkütücü ve sessiz bir ortamda nasıl yaşadığını düşünmeden edemiyordum.Tedirginlikle elimi avucunun arasına hapsetmiş adamı takip ettim. Güçlü görümünün ardında tıpkı benim gibi yaralı bir kalp gizleyen, kömür karası gözlerinin derinliklerinde asla çözemediğim bir gizem barındıran adamın...
Benim korkuyla attığım adımlarımın aksine onun adımları korkusuz ve kendinden emindi. Evin verandasına geldiğimizde bakışlarını bana çevirdi. "Elimi hiç bırakmayacaksın."
Sesi daha çok emreder gibiydi ve ben ona itaat etmeye çoktan hazırdım. Başımı olumlu anlamda sallayarak karşılık verdim. Boşta olan eliyle cebinden evin anahtarını çıkarıp yavaş bir hareketle kilide soktu ve ikinci çevirişinde kapı tamamen açıldı. İçeriden en ufak bir tık sesi dahi gelmiyordu. En az dışarının ıssızlığı kadar sessiz ve korkutucu bir havaya bürünmüştü etraf.
İstemsiz olarak elimi sıkıp, "Anne!" diye bağırdı.
Aradan bir dakika geçmesine rağmen hiç ses gelmedi. Bu kez ışığın açık olduğu odaya doğru yürüdük. Odaya girdiğimizde bizi karşılayan yere saçılmış eşyalar oldu. Eski bir sandığın içinden çıkarılıp her yere savrulmuştu. O sandığa doğru yürürken kalbim tekledi. Ters giden bir şeylerin olduğunu hissediyordum ve bizi bekleyen bir felaketin olduğuna dair can sıkıcı düşüncelere kapılmıştım.
Atalay elimi bırakmadan yere doğru eğildi ve sandığın üzerine bırakılmış beyaz gömleği eline alıp inceledi. Başımı ondan tarafa çevirip baktığımda gömleğin üzerindeki kan lekelerini görüp dehşetle çığlık attım.
Gömleği yere fırlatıp "Lanet olsun!" diye haykırdı. "Anne! Neredesin?"
Onun benden uzaklaşıp koridora doğru koşmasını izlerken gözümden bir yaş damladı. Korkuyordum... Kalbim göğüs kafesime dar geliyor, bedenim soğuktan donmak üzereymiş gibi zangır zangır titriyordu. Ayağımın tam dibinde duran gömleğe kaçamak bir bakış attığımda onun bir kadın değil, erkek gömleği olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Gözpınarlarımda biriken yaşlarla usulca yere eğilip gömleğe dokunmaya çalıştım, ama oldukça iri bir el parmaklarını dudaklarımın üstüne kapatınca olduğum yerde durmak zorunda kaldım. Bir erkek eli olduğunu tahmin etmek zor değildi. Atalay, diyerek iç geçirdim fakat elin sahibi parmaklarını dudaklarıma öyle bir sertlikle bastırıyordu ki, neredeyse nefesimin kesileceğine yemin edebilirdim.
Henüz onu göremesem de bedenini sırtımda hissediyor, ara sıra ağzından kaçan sessiz hırlamalarını duyabiliyordum. O sırada bakışlarımı gömlekten kaldırıp karşımda duran aralık kapıya diktim. Arkamda durup beni öldürecekmiş gibi sarmalayan adam Atalay değildi. Çünkü o, koridor boyunca koşturuyor ve yüzünü kaplayan korkunç ifadeyle annesini arıyordu.
Yavaşça başımı çevirip adama bakmaya çalıştım. Çatılmış kaşlarının altında parlayan koyu kahverengi gözleri, beni müthiş bir öfkeyle izliyordu. Yüzünün büyük bir çoğunluğunu kaplayan kirli sakalları, sert çehresinin belli kısımlarında bulunan çeşitli yara izleri vardı. Gördüklerimle birlikte gözlerim fal taşı gibi kocaman açılırken, dudaklarımın arasından bir inilti koyuverdim ancak sesim Atalay'a ulaşamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BANA AİTSİN
Acción"Kokusunu içime çekerek ciğerlerimi istila ettim. Sanki o bir esrardı da ben gitgide ona daha çok bağlanıyordum. Ondan uzak durmam gerektiğini biliyordum ama aynı zamanda durmak istemiyordum. Beni kendine sardığında tüm benliğimle onunla bütünleşiy...