Genç kız çekimserlikle yanına yaklaşıp yeniden koluna girdi Atalay'ın. Arabaya bindikten sonra yol boyunca hiç konuşmayıp sessizliğini korudu. Kendinden utanıyordu. Acısının bedelini başka insanlara yükleyemez, kimseyi tanımadan yargılayamazdı.
Fark ettirmeden Atalay'a attığı her kaçamak bakışta, aslında onun sert görünüşünün ardında sıcacık bir kalp gizlediğini görebiliyordu. Bu adam hakkında nasıl böyle bir düşünceye kapılmıştı? Yaşadığı ihanet sonucunda etrafındaki tüm erkeklerin kötü olduğunu nasıl düşünmüştü? Aptalca bir saçmalıktan ibaretti bu.
Diğer yandan Atalay da kızın hiç konuşmamasından, yolun yarısı boyunca derinlere dalıp gitmesinden rahatsızlık duyuyordu. Kızın sözlerinden anlamıştı hemen kanadı kırık bir kuş olduğunu. İlk kez bir kadının acılarını sarmak gelmişti içinden. İlk kez annesinden sonra bir kadını koruma isteğiyle dolup taşmıştı. Tüm bunları neden yapmak istediğini bilmiyordu. Bildiği tek şey; onun kalbine dokunup yaralarına merhem olmak istediğiydi. Onun o güzel yüzüne hüzün değil, mutluluk yakışıyordu.
Atalay Zorlu gibi bir adama son bir günde ne olmuştu böyle? O kız, bu kadar kısa sürede ne yapmıştı kendisine? Kadınlarla sadece tek bir gece geçiren, fazlasına asla göz yummayan bir adamdı o. Babasının ölümünden sonra hayatında ne sevgiye ne de şefkate yer vermişti. Geçmişinde yaşadığı bu yıkım, babasıyla birlikte tüm duygularını alıp götürmüştü ondan. Peki ya şimdi yanındaki kıza karşı hissettiği bu sevgi, bu şefkat, kalbinin derinliklerinden gelen bu duygu yüklü hisler de neyin nesiydi? Bu kızdaki fark neydi? Onu dünyadaki diğer kadınlardan farklı kılan küçük detayı bilmek istiyordu.
Aralarına yıkılmaz bir duvar gibi giren sessizliği ilk bozan Atalay oldu. "Suratın asıkken çok çirkin göründüğünü söylemiş miydim?" dedi şakayla karışık olarak. Hâlbuki onun yüzüne yansıyan her ruh halinin apayrı bir güzelliğinin olduğunu düşünüyordu.
Atalay'ın tam da tahmin ettiği üzere bu sözler derin düşüncelerinden çabucak çekip çıkardı Merve'yi. Genç kız endişesini saklamaya çalışarak, "Kötü mü görünüyorum? Gerçekten mi?" diye art arda sordu.
Genç adam bir kahkaha attı. "Hayır..." dedi göz ucuyla ona oldukça çapkın bir bakış atarken. "Aslına bakarsan bu akşam katil olmamak için epey bir çaba sarf etmem gerekecek."
Son derece yakışıklı ve karizmatik bir adam tarafından güzel bulunmak Merve'nin gururunu okşuyordu. Ondan ayrı kaldığı iki gün boyunca diğer tüm sorunlarını zihninin derinliklerine itmiş, nefes aldığı kırk sekiz saatin her anını bu gizemli adamı düşünerek geçirmişti. Onun ağzından çıkan her bir cümleye hatta her bir kelimeye kafa yormuştu. Gece başını her yastığa koyup gözlerini kapattığında gözünün önünde onun sureti, onun karanlık gözleri belirmiş, kulaklarında onun sesi yankılanmıştı. Atalay, Merve'nin karanlıkta kalan kalbine yavaş yavaş ışığını sızdırıp onu aydınlığa kavuşturuyordu sanki.
Yirmi dakika sonra arabasını uygun bir yere park edip hızlıca arabadan indi ve Merve'nin kapısını açıp elini tutarak ona eşlik etti. Onunla birlikte restoranta doğru ilerlerken, genç kız cumartesi günü olmasına rağmen mekânın bu kadar boş görünmesine hayret etti.
Restorantın kapısından içeri girdiklerinde kapının önünde iki garson belirdi. "Hoş geldiniz Atalay Bey, hoş geldiniz hanımefendi..." diyerek nazikçe selamladırlar özel müşterilerini. Daha sonra garsonlardan orta yaşlı olanı bakışlarını Atalay'a çevirip, "İsteğiniz üzere bu akşam için mekân kapatıldı efendim. Masanız da özel olarak hazırlandı. Benimle gelin lütfen..." dedi güler yüzle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BANA AİTSİN
Acción"Kokusunu içime çekerek ciğerlerimi istila ettim. Sanki o bir esrardı da ben gitgide ona daha çok bağlanıyordum. Ondan uzak durmam gerektiğini biliyordum ama aynı zamanda durmak istemiyordum. Beni kendine sardığında tüm benliğimle onunla bütünleşiy...