Adamın griye çalan gözleri, can alıcı bir intikam duygusuyla dolup taşmıştı. Beklediği telefon geldiğinde karşısındaki kadına bakıp keyifle dudaklarını büktü. "Hallettin mi?" diye sordu, telefonun ardındaki yardımcısına.
"Hallettim, efendim..." diye karşılık veren yardımcı tedirginlikle konuşmasına devam etmeye yeltendi fakat patronunun kulaklarında yankılanan hoşnut kahkahası yüzünden durmak zorunda kaldı.
"Yalnız bir sorunumuz var efendim," deyince, adamın soğuk çehresi kasıldı ve devamında gelecek sözlerin etkisi daha şimdiden öfkesini perçinledi.
Bir sorun çıkmasa şaşırırdı. Lanet olası adamlarının her biri korkutucu cüsselerinin ardında dev bir aptallık gizliyordu. İşlerinin berbat olmamasını dileyerek sert bir sesle, "Gevelemeden söyle, ne oldu?" diye sordu.
"Yanında esmer bir kız vardı. Onu evde bıraktım ama her şeyi görmüştü. Ya polise ulaşıp gördüklerini anlatırsa? O zaman izimizi sürebilirler."
Patron, "Lanet olsun!" diye gürleyerek ayağa dikildi ve yumruğunu yanında duran masanın üzerine geçirdiğinde, karşısındaki sandalyeye bağladığı kadının korkuyla inlediğini gördü. "Bunu şimdi mi söylüyorsun? Ne tür bir aptalsın sen? Kızı nasıl orada bırakırsın!"
"Ben... Size haber verecektim ancak şimdi fırsat bulabildim."
"Sen bunu çocuk oyuncağı mı zannediyorsun?" diyerek kükredi adam. "Başına buyruk hareket edip, böyle bir riski nasıl göze alabilirsin?"
"Özür dilerim, efendim. Size haber vermem gerekirdi."
Adamın dudaklarından edepsiz bir küfür firar etti. "Geri dön ve kızı alıp kulübeye götür. Şanslıysan onu bıraktığın yerde bulursun. Eğer aksi ihtimal olursa, bu dikkatsizliğinin bedelini çok ağır ödeyeceksin!"
"Siz nasıl isterseniz, efendim."
Genç adam, şansının yaver gitmeyişine lanet okuyup, öfkesini sandalyede debelenen kadından çıkarmaya karar verdi. Hızlı adımlarıyla ona ulaştı, yavaşça eğildi ve sert bir hareketle çenesini tutup onu kendine bakmaya zorladı. "Nihan Zorlu..." dedi alaycı ses tonuyla gülerek. "Neden bu kadar titriyorsun? Yoksa hatalarının bedelini oğluna ödetecek olmam seni korkutuyor mu?"
Kadının gözlerinden akan yaşlar yanaklarından süzülüp, ahşap zemine düşüyordu. Oğluna zarar vermemesi için gururunu hiçe sayıp adamın ayaklarına kapanmak, ona yalvarmak istiyordu. Ancak keskin bir bıçak gibi bedenine batan sandalyeye en güçlü halatlarla bağlanmışken, üstelik ağzının üzerinde dudaklarını kilitleyen yapışkan bir bant varken, gerçekleştirmeyi istediği tüm bu eylemleri boş bir düşünce olmaktan öteye geçemiyordu.
"Eminim oğlunun da gizlediği bir takım sırlar vardır," diyen adam, içinde büyüyen nefretiyle kadının badem yeşili gözlerine baktı. "Tüm pisliklerinizi ortaya dökeceğim! Kaybeden ben değil, siz olacaksınız!"
Kadının aldığı nefesler, ciğerlerine yetersiz geliyordu. Adamın yüzünü kaplayan gergin ifadeyi çok net görebiliyordu. Ellerini birbirine sürterek iplerden kurtulmaya çalışsa da başaramadı. Ne yaparsa yapsın buradan kaçamayacağını biliyordu. Çaresizce dua etti sadece. İçinde bulundukları durumdan dolayı bir yanı oğlundan nefret etmeye devam etse de, diğer yanı onun saçının teline gelebilecek en ufak zarardan dahi endişe ediyordu. Koca bir boşluğun içine düşmüştü. O artık eski Nihan Zorlu değildi, geçmişinin omuzlarına bıraktığı ağır yükle başa çıkmaya çalışan talihsiz bir kadındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BANA AİTSİN
Acción"Kokusunu içime çekerek ciğerlerimi istila ettim. Sanki o bir esrardı da ben gitgide ona daha çok bağlanıyordum. Ondan uzak durmam gerektiğini biliyordum ama aynı zamanda durmak istemiyordum. Beni kendine sardığında tüm benliğimle onunla bütünleşiy...