Soğuk buz kütleleri bedenimin her yanına acı vererek batıyormuşçasına ellerimi titreyen kollarıma sardım. Fakat acıyı hissetmiyordum. Kalbimi hissetmiyordum. Sanki bir fırtınanın ortasında kalbimi, ruhumu ve Atalayla birlikte tohumlarını bırakmaya başlamış olan küçücük umudumu da yitirmiştim.
Zifiri karanlık bir gökyüzüm vardı. Bebeğimi kaybettiğim gün gecemin karanlığını aydınlatan tüm o yıldızlar sönüvermişti birden. Ama Atalay'la birlikte geçirdiğim her saniye gökyüzüm biraz daha aydınlanmaya başlamıştı. Bir yıldız, bir ışık belirmişti kalbimin en karanlık köşelerinde. Şimdi yine umutsuzca gözlerimin önünde bir yıldızın daha kayıp gitmesine şahit oluyordum.
Onu kaybediyordum.
Ama onu kaybetmek istemiyordum.
Bedeni asfalt zeminle buluştuğunda aynı hızla kolundan akan kanlar her yeri kaplamıştı. Acı dolu haykırışlarım, çığlıklarım gözyaşlarıma karıştı.
"Atalay..." diye ismini sessizce fısıldadım. Boğazıma oturan yumru konuşmamı zorlaştırıyordu.Çaresizliğim tepeden tırnağa her yerimi sarmıştı. Omuzlarım hıçkırıklarımla sarsılmaya devam ederken, koca bir enkazın altında ezilen kalbimin yeniden can bulmasına sebep olan bir ses duydum.
O ses... O ses ismimi mırıldanıyordu.
O ses, Atalay'ın sesiydi.
Umut verici ve bir şans daha vadeder gibiydi.
Umutla parlayan gözlerimi kırpıştırdım, kendimi toparladım ve dizlerimi zeminden kaldırıp hızla ona doğru yürüdüm. Kurşun kolunu sıyırmıştı ama onun koluyla birlikte benimde ruhuma koca bir yara daha eklemişti.
Yavaşça dizlerimi yanına koydum. Titrek ellerim yüzünü buldu. Durmadan kan akıtan kolunun acısıyla belli belirsiz yüzünü buruşturdu ama buna aldırmadan kaldırıp ellerini ellerimin üzerine koydu. Ellerimi sımsıkı kavradı. Bu durumda bile tüm dünyayı omuzlarında taşıyabilecek kadar güçlü görünüyordu. Sert çehresinde küçücük de olsa bir acı kırıntısı bile yoktu.
Karanlık gözleri gözlerime sabitlendiğinde, o gözlerin renginin aksine içimi aydınlattığını hissettim. "Merve..." diye ismimi fısıldadı. "Buradan gitmeliyiz."
Soluk soluğa "Ama... Sen... Bu halde... Nasıl?" dedim fakat cümlemi henüz tamamlayamadan sözümü kesti. Yüzümü kavrayan güçlü parmakları dudaklarımın üzerinde gezindiğinde derin bir nefes bıraktım. Teninin soğukluğuna karşılık nefesi sıcacıktı ve kelimeler ağzından her çıktığında tenimle buluşuyordu.
Bu hissi seviyordum.
Nefesini, seviyordum.
"Şşş..." diye mırıldandı başparmağı dudaklarımın üzerinde küçük daireler çizerken. "Ben iyiyim, sadece bir sıyırık o kadar."
"Çok korkuyorum..." derken gözümden akan bir damla yaş onun elmacık kemiğinin üzerine düşüp akarak devam etti.
Bu kez parmakları sakince ilerleyip gözlerimi bulduğunda ağırlaşan göz kapaklarımı serbest bıraktım. Parmak uçları ıslanmış kirpiklerimde gezerken aynı zamanda hem gözyaşlarım siliniyor, hem de onu kaybedecek olma korkum bir nebze de olsa yatışıyordu.
Kendini yüzüme daha yakın olacak şekilde hafifçe kaldırdı ve gözlerime birer öpücük kondurdu. "Korkma..." dedi, kendinden emin bir sesle. "Yanında olduğumda hatta olmadığımda bile seni hiçbir şey incitemeyecek."
Daha net bir şekilde gözlerimi görebilmek için geri çekildi. Yanaklarımı kavrayan avuçları tenimi ısıtıyordu. Ama tenimi, kalbimi ve ruhumun her köşesini ısıtan sadece avuçları değildi. Bana doğru soluduğu her nefes, benim için dudaklarının arasından dökülen her kelime, her harf ve her sesin beni şefkatle sarmaladığını hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BANA AİTSİN
Acción"Kokusunu içime çekerek ciğerlerimi istila ettim. Sanki o bir esrardı da ben gitgide ona daha çok bağlanıyordum. Ondan uzak durmam gerektiğini biliyordum ama aynı zamanda durmak istemiyordum. Beni kendine sardığında tüm benliğimle onunla bütünleşiy...