9. Şanssızlık

5K 142 14
                                    

Kadın olmak... Ne kadar geniş bir kavram, kendi içinde kümelere ayrılan, binlerce mekanizmanın iç içe girmesi belki... Ya da bu teorem sadece erkeklerin gözündeki biziz ancak kadın olmanın karmaşık olmaktan çok zor olduğunu da sadece biz bilebiliriz. Örneğin kendini mutlaka birine beğendirmek için bir uğraş veriyorsun hele beğendiğin çocuk aynı mekândaysa haydi sana kolay gelsin. İşin asıl acı kısmı beklediğin ilgiyi alamamak. Kim ödeyecek o pudranın, rujun, göz kaleminin veya rimelin parasını?  Onun dışında kendini gerçekten güzel hissetmek için ne kadar fazla zamana ihtiyacın varsa, o zaman hiçbir zaman olmuyor dahası o kadar hızlı geçiyor ki lanet, her zaman iki ayağını bir pabuca sokmuyor mu?

Bir yandan cinsiyetimin stresiyle boğuşurken diğer yandan 2 saat sonunda duşum alınmış (25 dk.), kıyafetler seçilmiş (40 dk.) ve giyilmiş (10 dk.), son olarak makyajım yapılmıştı. (20 dk.) Kıyafet olarak hem şık hem de abartı değildim. (Resimde giydikleri :D) Saçlarımı bigudilerden serbest bıraktığım anda sarı saçlarım omuzlarıma düştü. Geri çekildim ve son rötuşlar için aynamda kendime bir alıcı gözüyle baktım. Anlaşılan boy aynamdaki yansımam beni tatmin etmişti ki yüzüme bir gülümseme yerleşmişti. Saçlarımı sona bırakmıştım (25 dk.) ki giyinirken bozulmasınlar diye. Ben kendimde şu an mevcut olmayan kusurları ararken kapımda hafif bir tıklatılma oldu. "Efendim?" diye sordum. "Tatlım hazırsan çıkalım saat sekize beş var." Bir kapıya, bir aynaya sonra tekrar kapıya baktım. En sonunda çantamı kapıp içine aceleyle telefonumu ve rujumu atıp kapıyı açtım. Babam merdivene ulaşmıştı ki kapının sesini duyup bana döndü. Ağzı aralandı ama hemen kapandı. "Kötü olmuşum?" Kafasını sağa sola salladı. "Tam tersi."

Babam zile basmak için öne eğildi bende ellerimi önümde kavuşturup beklemeye başladım. On saniye geçmeden kapı açıldı ve Pattie sıcacık gülümsemesiyle bizi içeri aldı. "Hoş geldiniz! Tanrım Ellie göz kamaştırıyorsun!" dedi elini ağzına götürerek. "Senin yanında hiç şansım yok." Gülümsedi ve devam etti; "Sonunda evde toplanabildik. Pazar gelenekleri kaldığı yerden devam ediyor." dedi gülerek. Turnede olmadığımız zaman her pazar bir evde buluşur akşam yemeği yerdik ve bu bir gelenek olmuştu. "Herkes geldi mi?" diye sordu babam. "Jeremy'ler daha gelmedi, Jazmyn hanım evden çıkmayı reddediyormuş. Bende Justin'i yolladım, o ne yapar eder miniği getirir." Babam gülümsedi. "Ona ne şüphe." Salona girdiğimiz an Scooter ve Alfredo bize el salladı. Kenny, Pattie'ye ait olduğunu tahmin ettiğim bir önlüğü beline dolamış, mutfağın önünde dikiliyordu. "Hoş geldiniz! Pattie bu şeyler garip sesler çıkarmaya başladı!" "Çünkü kızarıyorlar!" dedi kıkırdayarak. "Ben en iyisi mutfağa döneyim. Ne olur ne olmaz." dedi ve Kenny ile mutfağa girdiler. "Ry! Ellie! Hoş geldiniz! Görüşmeyeli çok oldu." Yaptığı esprinin berbatlığına gözlerimi devirdim, Fredo bunu fark etmiş olacak ki bana güldü ve yanıma yaklaştı. "Justin seni arıyordu ama sanırım evine gelmeyi akıl edemedi e sonuçta şaşkın bir delikanlı."

Birden Justin'den bahsetmesi içimde bir şeylerin büzülmesine neden olmuştu. Eğer sürekli bir şey ima etmeyi kesmezse sonu onun açısından hiç iyi olmayacaktı. Onu kolundan tutup kimse bizi fark etmeden, kimsenin bizi duyamayacağı bir tarafa çekiştirdim. Sesimin yeterince alçak olduğundan emin olup konuşmaya başladım; "Ne demeye çalışıyorsun sen?" Omuzlarını silkti ve yüzüne tipik umursamaz ama yine de içten olan ifadesini yerleştirdi. "Aşk kafasına vurmuş herhalde." Ağzım yere düştü ve tekrar kapandı. "Aşk mı?" Kafasını salladı. "Evet, El seninle uzu süredir arkadaşız ve dünyada sana verdiğim değeri herkese vermem bunu sen de biliyorsun ama bazen-" "Sadede gel Fredo!" kızgınlıkla fısıldadım. "Justin seni seviyor ama daha bunu kabullenemedi. İç çatışmaları var ama bu çatışmaların seni üzmesini istemiyorum." Kelimeler sıralandıkça cümlelerin bütününe ulaşmam zorlaşıyordu. Niye mi? Çünkü ilk üç kelime beni egemenliği altına almış, kafamın içinde dönüp duruyordu. "J-Justin beni..." Cümlemi tamamlayamadım, zaten tamamlayamazdım.

Heyecandan titreyen ellerim ve ağzım dışında içleri terleyen avuçlarım benim şu an kendime yenildiğimi gösteriyordu. Sanki içimde bir savaş vardı o savaşı bitirmek için beyaz bayrağı sallıyordum ancak iki tarafta ben olduğum için o savaşın nasıl bittiğini bir türlü anlayamıyordum. Belki Alfredo'nun bahsettiği "iç çatışma" buydu ama benimki farklıydı. Ben âşıktım ve farkındaydım. Alfredo ellerini omuzlarıma yerleştirdi ve gözlerimin içine baktı."Ellie, ne olursa olsun senin mutlu olmanı istiyorum sırf sen değil onun da ama o bu aralar, biliyorsun..." Kafam karışmıştı. "N-Ne?" dedim hala titreyerek ama sesim birazcık da olsa kendimden emin çıkmıştı. "Zor bir dönemden geçiyor ve bunu sadece biz biliyoruz. Dışarıdan hayranlar için her şey tozpembe ama Justin her ne kadar kabul etmese de bir çocuk." Kafamı salladım. "Öyle."

O sırada kapı sesi duyuldu ve iki tane küçük vücut salona daldı. Alfredo ve ben hızlıca onlara doğru yürüdük ve konuşmamız bu şekilde yarıda kaldı. "Ellie!" diye bağırdı Jaxon ve 32 diş sırıtarak kollarıma atladı. Jazmyn ise Pattie'ye koştu ve ona sarıldı. Sonra diğerleri selamlamak için yanımıza geldi ve minikler herkese tek tek sarıldı. Bir dakika geçmeden içeriye Erin ve Jeremy girdi, hemen arkalarından Justin. Justin'in gözleri elindeki telefona mühürlenmişti ve bir an bile kafasını kaldırmıyordu ki bu durum benim de gerilmeme sebep olmuştu. Yüzlerinde gülümsemeyle Jeremy ve Erin herkese sarıldılar ve selamlaşma faslı sona erdi. Justin hala telefonuna odaklanmış vaziyetteydi. Sarılıp sarılmamaktan emin değildim yani 3 saat kadar önce beraberdik ayrıca kasten ilgisini çekmiş gibi olacaktım. "Sorun ne Biebs?" Alfredo da fark etmişti onun ruh halini ancak bende olmayan cesaret tabii ki de onda vardı. Justin kafasını kaldırdı ve ona baktı. "Selena. İntihara teşebbüsten hastaneye kaldırılmış."  Odada birden sesler kesildi. Sanki kimse nefes almıyordu ve çıkabilecek en yüksek ses kirpik kırpma sesi olabilirdi. "Na-nasıl yani? Şu anda iyi mi?" diye sordu babam. "Bilmiyorum ama geri dönmem lazım." Justin'in sesi boğuktu, benimde ayaklarımın bağı çözülür gibi oldu ve başım dönmeye başladı. Gidemezdi yani bu gece. Bencilceydi biliyorum ama gitmemeliydi.

"Scooter bana bir uçak ayarlayabilir misin?" Tüm kafalar Scooter'a döndü. "Denerim." Gözlerimi sıktım, hayır ağlayamazdım. O kızdan tüm benliğimle nefret ediyordum ama sonuçta bir insandı ve ona hep bir şey olmasını dilemiş olsam da şu an onun için üzülmüştüm. "Ben de seninle geliyorum!" Kelimeler ağzımdan hızlıca çıkmıştı. Üzgün umutsuz ve düşünceliydiler. Hislerimi dışarı vuruyorlardı tonlarıyla. Bu sefer herkesin kafası benim tarafıma döndü, Justin dahil. "Emin misin istersen sen kal çü-" diye başladı Fredo ancak kafamı sağa sola sallayarak sözünü kestim. "Gidiyorum." Gözlerim Justin'inkilerle birleşti. Bana adeta odaklanmıştı belki beni ilk defa gördüğünden, ağzı hafifçe açılır gibi oldu ama hemen kapandı. "Bir saate çıkarız hazırlan." Kafamı salladım ve Justin'in yanından geçip kapıdan çıkıp eve doğru koşmaya başladım. Ancak sağıma soluma bakmak aklıma gelmemişti ve son gördüklerim farlar ve etrafa uçan eşyalarımdı ve hemen ardından ürkütücü bir karanlık. Ha birde bir ses duydum, fark etmemiştim ama bu benim çığlığımdı.

Veeeee bilin bakalım kimm geri döndüüü!!!! Snounda okul bitti amk!! Yine hikaye yazabiliceeeem!! Bu arada Harry Styles sevenlere müjdem var; yeni bir hikaye yazmaya başladım!!! Çok güzel amk okurken kendim duygulanıyorumm!!! (asdfgasds)

Neyse yazar uçtu *öhö öhö* tamam, evet...  2 bölüm daha hazır amaaa 20 vote ve 10 yorum istiyorum (Zaten istemesem de yapıyosunuz yerim la sizi ama yine de yaziim ne me lazım) 10. yorumda söz paylaşıcam zaten hazır ve BOMBA gibileer ;) Keyifli okumalar bitchezz...

Not:Yeni cover'a bakın ve tapın ona hani o kadar güzel oldu... (asdfsfa yine gitti)

Be Alright (Justin Bieber Türkçe Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin