20. Suç- 2. Bölüm

1.4K 86 17
                                    

Karşımdaydı. Bileklerine kelepçe takmışlardı. Sağ tarafta bir yerlere bakıyordu. Sonra kafasını çevirdi. Gözlerimiz kesiştiği an nefesimi tuttum. Onun ise gözleri büyüdü ama etkisinde olduğu alkol ve ot onun suratına muşmula etkisi vermişti. “Onun ne işi vaar buradaa?” Diye sordu beni işaret ederek. Kelimeleri uzatıyordu. “Sen burada ne arııyorsuun?!” Sesi yükselmişti. “Baylar bayanlar karşınızda dünyanın en güzel orospusu.” Suratımı ekşittim. Canımı yakmak istemişti. Başarmıştı da. “Ağzını topla!” Diye bağırdı kadın. Justin parmağıyla onu işaret etti. “Ben ona aşığım. O benim sevgilim.” Ağzımı açmaktan korkuyordum. Hata yapamazdım. Zaten yapabileceğim en kötü şeyi yapmıştım. “Ellie. Git.” Sesi titremişti, ağlayacak gibiydi. Dediğini yapmak için arkamı döndüm. Kendimi hiç bu kadar güçsüz hissetmemiştim. “Sen de bırak beni.” Dedi sesi güçsüz çıkıyordu. “Herkes benden nefret ediyor zaten. Sen dâhil. Bırak beni. Sen de git.” Hızla ona döndüm. Gözleri dolu dolu bana bakıyordu. Ben de ona baktım bir süre. “Hayır. Hayır, seni bırakmayacağım! Asıl sen beni bıraktın. Tanrım ben çok özür dilerim.” Ona doğru yürüdüm ama önüme bir adam çıktı. Kadına baktım. Kafasını salladı ve Justin'e döndü. Sonra tekrar bana baktı. Anlamıştım. “Justin, neden buradasın?” Omuzlarını silkti. “Bilmiyoruum.” Önünde duran adama “Lütfen geçeyim.” Diye hafifçe yalvardım. “Bırak geçsin.” Dedi kadın. Yanına hızla ilerledim ve morarmış suratını hafifçe ellerimin arasına aldım ama o başını çevirdi. “Beni aldattın. Hem de onunla!” Derin bir nefes aldım. Sonra tuttum ve verdim. Olanları sindirmeye çalışıyordum. “Niye buradasın?” “SENİN YÜZÜNDEN!” Yerimden sıçradım. “Ne yaptın?” diye sordum sakin kalmaya çalışarak. “Kendimi öldüürmek istedim. İçtim içebildiğim kadar. Seni düşünerek. Sonra arabaya bindim. Kafam dağılsın diye yarış yaptık ve sen yine buradasın ve ben hala hayattayım.” Kadın ve adam birbirlerine umutla baktı. “Tamam, alacağımızı aldık.” dedi adam ve elini omzuma koyup beni dışarı çekiştirmeye başladı. “Ne?” dedim panikleyerek. “Beni kullandın!” Justin resmen kükremişti. “Hayır ben...” “Defol!” Adam beni dışarıya çıkarmıştı.

Bekliyordum. Gerekirse saatlerce hatta günlerce bekleyecektim. Ona onu ne kadar sevdiğimi söylesem de inanmayacaktı bana. “Ellie?” Babamın sesi anlayışlı ve yumuşaktı. Elini omzuma koydu be destek verdiğini ima edermişçesine omzumu hafifçe sıktı. “Artık eve gidelim. Elimizden beklemekten başka çare gelmez.” Kafamı salladım. “Hayır baba. Onu bırakmayacağım.” Yanıma oturdu. Derin bir nefes aldı. Kim bilir aklından neler geçiyordu. Yine yalnız bir baba olmanın zorluğuyla karşı karşıyaydı. Belki de anneme ihtiyaç duyuyordu. “Güzel kızın. Justin şu an mantıklı düşünecek durumda değil. Birbirinize zaman vermeniz lazım. Şu an onun üstüne düşersen kendini iyice geri çekecektir. Hadi beni dinle, eve dönelim.” Kendime düşünmek için biraz zaman tanıdım. Babam da öyle. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapadım. O an Justin ile beni hayal ettim. El ele deniz kenarında geziyoruz. Sonra kolunu omzuma atıyor ve beni iyice kendine çekiyor. Kafama minik bir öpücük konduruyor ve bana âşık gözlerle bakıyor. Daha sonra Justin'in yarım saat önceki bakışını düşündüm. Benden nefret edermişçesine bakışını... Kelimeleri tükürürcesine söyleyişini. Gözlerim yaşarmıştı. Babama baktım. Beni usulca kollarıyla sardı ve alnımı öptü. “Her şey düzelecek söz veriyorum. Justin seni gerçekten seviyor. Bunu hepimiz biliyoruz.” Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve başımı onaylarcasına salladım. “Hadi. Gidelim.”

Yatağımda yastığıma sarılmış bir şekilde oturuyordum. Saatler geçmiyordu. Duş aldım, Twitter’a girdim ve uyudum ama sadece 3 saat geçmişti. Yastığımı iyice sıktım. Justin’e sarılmak istiyordum. Beni tekrar güçlü kollarıyla sarmasını… Kapı tıklatıldı. “Ellie, tatlım sana yiyecek bir şeyler getirdim.” Babamın sesi içtendi İki gündür yemek yemiyordum. İştahım kesinlikle yerinde değildi. “Yemeyeceğim baba.” Kapıyı açtı ve içeri girdi. “Ama yemek zorundasın. Tamam, âşıksın ama bir çocuk yüzünden aç kalmana izin veremem.” Kafamı iki yana salladım. “Lütfen baba zorlama iştahım yok.” “Lütfen Ellie.”  Gözleri yalvarırcasına bakıyordu. “Seni bir çocuğa saplanıp acı çekmen için bu günlere bu çabalarla getirmedim.” Yemeği şifonyere koyup yatağa oturdu ve bana sarıldı. “Baba ben çok üzgünüm.” Gözlerimden bir damla yaş düştü. “Justin’e bunu yapmak istememiştim. Sadece, sadece ben Alex’i bir kerelik de olsa mutlu etmek istemiştim. Oysaki o pislik bizi oyuna getirdi.” “Biliyorum bir tanem. Keşke elimden bir şey gelse, seni böyle gördükçe içim parçalanıyor.” O sırada telefon çaldı. Açmayı umursayamayacak kadar bitkindim. Babam kalkıp çalışma masamın üstünde duran. Birden içim öfkeyle doldu. Gözlerim sinirle parladı ve sarsılarak yerimden doğruldum ve telefona doğru yürüdüm. Telefonu hızla elime aldım. Cevapla tuşuna basar basmaz telefonu kulağıma götürdüm ve şöyle dedim: “Git kendini becer pislik! Bana asla sahip olamayacaksın. Senden iğreniyorum!” Ve telefonu kapadım. Ellerim titriyordu. “Bir bayan için fazla kabasın.” Dedi babam gülümseyerek. “Bu halime alışsa iyi olur.” Ben de gülümsedim. Telefon tekrar çaldı. Arayan yine Alex’ti. “Anlatamadım galiba, seni de seninle konuşmayı da istemiyorum!” Alenen kükrüyordum. “Ellie bir dinle lütfen.” Kafamı onaylamayarak salladım. “Seni dinlemeyeceğim tamam mı? Beni oyuna getirdin.” “Evet ama…” “Evet ama ne?! Kabul edip nasıl açıklama yapmaya çalışabilirsin? Ruh hastası mısın? Defol git hayatımdan.” Gözlerim yanıyordu. Alex benim en yakın arkadaşımdı. Onu böyle kaybetmek istemiyordum ama kazanmaya da çalışmayacaktım çünkü nefret doluydum. “Ellie anlamıyorsun! Seni seviyorum tamam mı? Sana aşığım! O çocuk seni mutsuz etti ama ben? Ben hep senin yanındaydım! Ben hep seni sevdim.” “Sevme istemiyorum! Lanet olsun sevme beni! Ne geldiyse başıma senin bu sevginden geldi. Ben Justin’i seviyorum anladın mı? Justin’e deliler gibi aşığım ve senin gibilere hayatımda yer yok!” Ve telefonu kapadım. Nefesimi toparlamaya çalışıyordum.

Başıma ağrılar giriyordu. “Baba, başım ağrıyor.” Kafasını salladı ve yatağımı işaret etti. Yatağıma uzanıp kolumla suratımı kapadım. Oda ışığı bile beni rahatsız ediyordu. Çok geçmeden babamın odaya girdiğini duydu. “Çek kolunu.” Dedi ve yaptım sonra kafama ıslak bez koydu. “Bu sana iyi gelir.” “Teşekkür ederim baba.” Saçımı sevdi sonra odadan çıktı. Yalnız kalmak iyi miydi kötü müydü bilmiyorum. Bana iyi gelebilirdi ama düşüncelerimle baş başa kalmam için başlı başına bir sebepti. Gözlerimi kapadım. Onun suratı aklıma geliyordu. Bu gece anlaşılan uzun sürecekti.

Justin

Ertesi Sabah

Yeni yeni ayılmaya başlamıştım. Başım ağrıyordu, hem de çok. Dünden kalma olduğum 100 metreden anlaşılabilirdi. Kokuyordum. Gözlerim kapanıyordu. Kafam hala iyiydi. “Justin Bieber?” dışarıdan bir ses geldi. İnledim. Başka türlü ses çıkarabileceğimi zannetmiyordum. “Ziyaretçin var.” “Kimseyi görmek istemiyorum.” Gözlerimi açamayacak durumdaydım dahası kimseyi görecek halde değildim. Özellikle de onu… “Şımarık p.ç” dediğini duydum birinin. “Son yıllarda yaptıkların hepimizi sıktı.” “Aptal velet.” Yan hücrelerden sesler beynimi daha çok ağrıtıyorlardı. “Kesin sesinizi!” diye bağırdı gardiyan. “Hanımefendi giremezsiniz durun!” Karşımdaki kapının arkasından biri bağırıyordu. O anda kapıda Ellie belirdi. “Justin!” Kalbime hançer saplanmış gibi oldum. “Burada… ne yapıyorsun?” diyebildim. “Seni görmeye geldim.” “Ve şimdi gidiyorsun buraya gel!” diye biri kollarından tutup onu çekmeye başladı. “Bırakın beni!” “Çocuk seni görmek istemediğini söyledi bebeğim istersen bana bir uğra.” Dedi yavşağın teki yan hücreden. “Ağzını topla!” diye patladım. İyi bir hamle değildi. Başıma iğneler giriyordu sanki. “İstiyorum. Onu görmek istiyorum.” İrice olan zenci gardiyan Ellie’nin kolunu bıraktı. Ben de derin bir nefes aldım. Canı yanıyor gibi duruyordu. “5 dakikan var Bieber.” Kafamı salladım ve adam çıktı. “Kıza bak!” “Bebeğim akşama çıkıyorum eğlenelim biraz.” “Tam becermelikmiş.” Dayanamıyordum. “Kesin sesinizi!” diye bağırdım. Öyle yüksek sesle bağırmıştım ki gardiyan içeri girdi. “Ne oluyor burada?” diye sordu. “Sevgilime sulanıyorlar.” “Kesin sesinizi mendeburlar.” “Kız güzel ama.” “Nikolvski susmazsan çıkmayı rüyanda görürsün.” Ve sustular. Sonunda. “Ne istiyorsun Ellie?” diye sordum çakralarımı ovuşturarak. “Seni.” Dedi ve ellerini demir parmaklıklarının arasından geçirip göğsümün üstüne koydu. Yutkundum. “Ellie yapma.” Eli pantolonuma gitti. “Ellie dur yoksa-” “Yoksa?”

Ellerimle yanaklarını tutup onu kendime çektim. “Ne yapıyor bu?” Uzaktan sesler geliyordu. “Dostum kendine gel.” O anda kafamda bir şey hissettim. Gözlerimi açtığımda sağımda bir adam duruyordu. Elinde pet şişe vardı. “Kendinle yiyişiyordun dostum.” Yanaklarım yapış yapıştı. Bana o anda bir peçete verdi. “Yanaklarını sil, kimi düşünüyorduysan salyaların akmış.” Hafifçe yanaklarım kızardı. “Kız arkadaşımı.” Güldü. “Nerede olduğunu unutma yeter.” Burada benim dışımda sadece o vardı. Demek ki hepsi bir rüyaydı. Ellie aslında hiç gelmemişti ve… Neyse. Zaten benim ona kızgın olmam lazımdı. Zaaflarıma yenik düşmemeliydim ama Ellie benim tek zaafımdı. O sırada kapı açıldı. Kadın bir gardiyan içeri girdi. “Bieber çıkıyorsun.” O anda aklımda sadece bir şey vardı: Alex’e gününü gösterecektim.

Yeni bölümü en kısa zamanda yazıcam...

Be Alright (Justin Bieber Türkçe Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin