"Madison! Servisin çoktan geldi bile ve sen hâlâ yataktasın. Her gün seni kaldırmak ile uğraşmak zorunda mıyım ben? Ayrıca bugün giyeceğin gömleğin kırış kırış. Yatmadan önce ütüleseydin ya!"
"Anne neden kafamı ütülemek yerine gömleği ütülemeyi denemiyorsun o zaman?" Bir yandan annemin üzerimden çektiği battaniyeyi geri üzerime yerleştirmekle uğraşıyordum.
Annem pencerenin yanına gitti. Sonra sinirli bir şekilde "Al işte! Servisi de kaçırdın. Bu kez seni bırakmayacağım haberin olsun. Ben işe gidiyorum," dedikten sonra çıkıp gitti.
Beş dakika daha uyukladıktan sonra yavaşça yataktan kalktım. Dersin başlamasına daha bir buçuk saat vardı. Yavaşça ütülenmemiş yeşil gömleğimi ve mor dar paça pantolonumu üzerime geçirdim. Giydiklerim pek uyumlu şeyler değildi. Tamam, hiç uyumlu değildi. Ama kimse benim ne giydiğime dikkat etmediği için pek dert etmiyordum. Bir bardak süt içtim, dişerimi fırçaladım ve siyah ceketimi üzerime alıp evden çıktım. Okul ile evimiz arasında yaya olarak yarım saatlik bir mesafe vardı. Yürüyerek gitmenin sorun olmayacağını düşünerek küçük adımlarla ilerlediğim sırada birden bir şimşek çaktı ve yağmur yağmaya başladı.
Yolda tamamen ıslanmış şekilde ilerliyordum. Servisi kaçırmanın bedelini yağmur ödetiyordu. Daha fazla ıslanmamak için koşmaya başladım. Okula bir an önce varmak istiyordum. O sırada birden ayağım bir şeye takıldı ve çamurun üzerine düştüm. Üzerimdeki kıyafetler, ellerim ve yüzüm tamamen çamur içerisinde kalmıştı. Ayağa kalktım ve çantamdan çıkardığım defterin bir sayfasıyla yüzümü temizlemeye çalıştım. Yağan yağmur da yardımcı oluyordu. Yine de tamamen temizlenememiştim. Eve dönmek için de yeterli zamanım yoktu. O yüzden yola devam ettim. Okula vardığımda üzerimdeki çamur hala tam olarak temizlenmemişti. Sanırım yüzümde de biraz vardı. Ders çoktan başlamıştı ve koşarak sınıfıma ilerledim. Kapıyı çalıp "Gir," sesini duyduktan sonra seri adımlarla sırama doğru yürürken birden ayağım kaydı ve yere düştüm. Herkes halime gülerken bunu umursamayarak yerden kalktım ve sırama oturdum.
"Geç kaldın," dedi Mr. Scruff yüzü tahtaya dönük bir şekilde. Sonra bana doğru döndü ve gözlüğünü gözünden çıkarıp ekledi: "Yine."
"Servisi kaçırdım."
"Bu beni ilgilendirmez. Dersime benden sonra girmeni yasaklıyorum."
"Özür dilerim." Bir yandan gözlerimi devirdim.
Mr. Scruff derse geri döndüğü sırada kafamı sıraya dayamış zilin çalmasını bekliyordum. "Psst." Sesin geldiği tarafa baktım. Bu Vanessa'ydı. Onların deyişiyle "V". V, yani Vanessa şu her okulda olan en popüler üç kızdan biriydi. Bu üç kız bekleneceği üzere hep grup olarak takılırlardı ve her şeylerini birlikte yaparlardı. Her konuda aynı düşünürlerdi. Aynı renkleri sever, aynı markalardan giyinirlerdi. Sadece sevdikleri insanlara takma isim takarlardı ve onların takma isim taktığı herkesin yıldızı parlardı. Bu aptal üstünlük yüzünden onlardan ve onları seven herkesten nefret ederdim. Ama umurlarında olduğumu sanmıyordum.
"Efendim?" dedim. V, genelde benimle konuşmazdı. Aslında hiç konuşmazdı.
"Yanağında çamur kalmış. Al şunu." Elindeki ıslak mendili bana doğru uzattı.
"Neden bana iyi davranıyorsun?" dedim şaşırmış bir şekilde. Onlar bir çıkarları olmadığı sürece kimseye iyi davranmazlardı.
O sırada Mr. Scruff'ın sert bir şekilde bana baktığını görüp önüme döndüm. "Son zamanlarda hareketlerinden hoşlanmıyorum," dedi.
"Özür dilerim," diye mırıldandım. Sonra onun duyamayacağı bir şekilde onu taklit ettim. "Yine."
Okul bitişinde Vanessa, Jessica ve Emily'nin bana doğru yürüdüğünü gördüm. Daha doğrusu V, JC ve Emy'nin. Bu üçlünün arasında en nefret ettiğim JC'ydi. Silikonlu dudakları, hiç eksik olmayan makyajı ve okul için aşırı abartılı marka kıyafetleriyle Emy ve V onun yanında biraz sönük kalıyordu. "Sen!" diye bağırdı JC. Bana bağırıp bağırmadığından emin olmak için arkama doğru baktım. Evet, bana bağırıyordu. Bir şey dememe fırsat bırakmadan bağırmaya devam etti. "Buna nasıl cüret edersin?" Ne olduğunu anlamamıştım. Bugün yaptığım şeyleri kafamdan geçirdim. Hayır, JC'yi rahatsız edecek hiçbir şey yapmamıştım. O sırada birden JC'nin üzerindeki ceketi gördüm. Kesinlikle benim üzerimdeki ceket ile aynıydı. Tek fark onunkinin çakma değil orijinal olmasıydı. "Sen kim oluyorsun da benimle aynı kıyafeti giyebiliyorsun?"
"Pardon, sen kim oluyordun ki?" dedim. Popüler olmayabilirdim. Ancak haksız yere karşımda bana bağıran kimseye karşı sessiz kalamazdım. Bu bağırışları duyan herkes etrafımıza toplanmıştı. Topuklarıyla benden çok daha uzun duran popüler üç kız ve ben. O kadar ilgi çekici ne vardı bilmiyordum. Sonuçta bu üçlü her zaman birilerine bağırır, onu küçük düşürürlerdi. Ama bu kez küçük düşen ben olmayacaktım.
"Sen," dedi. Şaşkınlıktan cümlesini devam ettiremiyormuş gibi yaparak ağzı açık bir şekilde kaldı. "Sen bana cevap veriyorsun öyle mi?"
"Kendini başbakan falan mı sanmıştın? Sen kimsin ki sana cevap verme cesaretini kendimde bulamayayım?" Bu lafımla etraftaki insanlar "Ooov" gibi ses efektlerinde bulunup JC'nin ne diyeceğini merak ile beklemeye başladılar.
JC gömleğimi yakasını tuttu ve sert bir şekilde konuşmaya başladı. "Bir daha," dedi. "Bir daha benimle aynı giyinirsen seni doğduğuna pişman ederim." Sonra beni ittirip arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Emy ve V de onun arkasından gidiyordu.
"Seninkiyle aynı değil," dedim. Bu lafım üzerine dönüp bana doğru baktı. "Seninkiyle aynı değil. Çünkü ben paramı sırf marka giyinip popülerliğimi koruma çabası için bir kumaş parçasına yatıracak kadar aptal değilim." Bu sözüm yine etraftaki insanların aynı ses efektinde bulunmasına sebep olmuştu. Bununla birlikte JC'yi iyice kızdırmıştım.
JC elini V'ye doğru uzatıp "Bana kırmızı keçeli bir kalem ver," dedi.
"JC, sakin ol," dedi V. "Bir daha giymez işte. Abartma bu kadar." V'nin neden beni koruduğuna bir anlam verememiştim.
"V, o ezik kızı mı savunuyorsun?"
"Yo, hayır sadece-"
JC onun sözünü kesti. "O zaman bana derhal kırmızı keçeli bir kalem ver."
V çantasından isteksizce kırmızı kalemi çıkarıp JC'ye uzattı. JC şeytani bir gülümseme eşliğinde bana doğru yürüyordu. Kalem ile ne yapacağını hayal edemiyordum. Gözümü mü çıkaracaktı? Boğazıma mı batıracaktı? Ağzımdan içeri sokup boğulmama mı sebep olacaktı? Bir kulağımdan sokup diğer kulağımdan mı çıkaracaktı? Ben bunları düşünürken kolumu tuttuğu gibi beni yere fırlattı. Pek güçlü olmayabilirdim, yine de buna karşı koyacak bir gücüm vardı. Sadece o sırada ani hareket etmişti ve yere yapışmama sebep olmuştu. Sonra saçımı tutup çektirdi. Diğer eliyle ceketimin üzerine büyük bir şekilde "EZİK" yazdı ve kocaman bir kahkaha atıp bizi izleyen öğrencilere döndü. "Eğer sonunuzun böyle olmasını istemiyorsanız giydiklerinize dikkat edin." Ardından tekrar bana döndü ve şeytani bir ses ile "Evet, sadece benim giydiklerimin çakmalarını giyebilirsin sen zaten," dedi ve topuklarını takırdatarak kalabalığın arasından sıyrılıp gitti.
Başta herkes bana şaşkın bir şekilde bakıyordu; ama sonra aralarından birinin patlattığı kahkaha üzerine hepsi gülmeye, fotoğrafımı çekmeye başladılar. Sakince ayağa kalktım ve dışarıya, servise ilerledim.
Eve vardığımda kendimi direkt banyoya attım. Aynanın karşısına geçtiğimde gözlerimden süzülen yaşları yeni fark etmiştim. Üzerinde ezik yazan ceketim de dâhil üzerimdeki her şeyi çıkartıp duşa girdim.
Duştan çıktığımda kendimi daha iyi hissediyordum. "Sadece bir yıl," dedim kendi kendime. "Sadece bir yıl daha dayan Madison."
Bilgisayarın başına geçip gelen maillerime bakıyordum. Çoğu aptal reklamlardı. O sırada gözüme birkaç dakika önce gönderilmiş bir mail çarptı. Başlık "Okulun en EZİK kızına" idi. Muhtemelen bugün çektikleri rezil fotoğraflarımı gönderen okuldan birisiydi. Huzursuz bir şekilde maili açtım. Herhangi bir fotoğraf yoktu. Sadece "Okulun en popüler kızı olmak ister misin? Sadece bu maili cevapla. Bekleyeceğim Madison," yazıyordu. Gönderen kişi "isimsiz"di. Sırf bu maili atmak için bu hesabı almış olmalıydı. Bu aptal girişime gülüp maili kapattım. Ona cevap vermemi bekleyen kişi beni tanımıyor olmalıydı.
Bilgisayarın başından kalkıp yatağıma uzanmak için yanaştım. O sırada yatağımın üzerinde duran ceket dikkatimi çekti. Üzerinde EZİK yazan ceket... Sonra birden nefret ile dolup JC'ye ve bana gülen herkese gününü göstermem gerektiğini düşündüm. O hırsla bilgisayarı açıp "isimsiz"den gelen maile cevap gönderdim. "Evet, isterim."
Saniyesinde cevap geldi. "O zaman tek yapman gereken söylediğim talimatlara uymak olacak. Hazırsan başlayalım."
Klavyeyi kırarcasına sinirli bir şekilde cevap verdim. "Hazırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Popülerlik Merdiveni
Teen Fiction14 yaşında yazdığım bir hikaye. Birçok eksik var farkındayım. Ancak lütfen, 14. En azından burada dursun, 14 yaşında iyi iş çıkardığımı düşünüyordum. Dolayısıyla o yaşlardaki kitlenin hoşuna gideceğini de biliyorum. İyi okumalar. -Beyza Doğuç.