“Evet, öyle.” Ellerini belime sardı ve yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı. O an o kadar mutluydum ki ne demem, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sonra usulca dudaklarımı dudaklarına doğru götürdüm.
“Madison?” Birden odamın kapısının oradan gelen ses üzerine hemen Ronald’dan ayrılıp kapıya doğru döndüm.
“Anne?” Annem elini beline koymuş, rahatsız edici bir şekilde bize doğru bakıyordu. Sonra hemen parmağımdaki yüzüğü ona doğru gösterip sırıttım.
“Bu tahmin ettiğim şey değil öyle değil mi?” Şaşkın bir şekilde gülümseyerek yanıma geldi ve parmağımdaki yüzüğü inceledi.
“Sanırım öyle.” Gülümsedim.
“İyi bakalım, umarım kararınızdan dönmezsiniz.” Annem omuz silkeledi ve dışarıya çıktı. Bu kadar rahat davranması ilginç gelse de aldırış etmeyip tekrar Ronald’a döndüm ve sarıldım.
*
Sabah kalktığımda vücudum hala parmağımdaki birkaç gramlık ağırlığa alışamamış gibiydi. Yüzüğün varlığı beni mutlu ediyordu. Elimi ileriye doğru uzatıp ona doğru baktım. Rüya gibiydi. “Umarım bir kâbusa dönüşmez.” Ronald ile aramızdaki her şey o kadar kusursuz gidiyordu ki bir sorun çıkmasından korkuyordum.
Telefonumu elime alıp Ronald’a bir mesaj attım.
“Günaydın koca adayı. :)”
Duşa girip çıktım ve telefonumu geri elime aldığımda hala cevap gelmemişti. Uyanmadığını düşünerek kıyafetlerimi üzerime geçirdim ve dışarıya çıktım. Servis henüz gelmemişti. Bugün normale kıyasla çok daha erken uyanmıştım. Doğrusu, tam olarak uyuyabildiğim bile söylenemezdi. O kadar mutluydum ki uyumayı bile başaramıyordum. Soğuk kaldırıma oturup servisin bir an önce gelmesini bekledim. Birkaç dakika içerisinde geldi ve hızlıca yerimden kalkıp servise bindim.
Yolu izlerken birden normalde hiç dönmediğimiz yoldan sağa döndüğümüzü fark ettim. Doğruldum ve yeni birisinin servise kayıt yaptırıp yaptırmadığını merak ederek yolu izlemeye devam ettim. Biraz eski bir evin önünde durduk ve ilerideki üzerinde kapüşonu kafasına geçirilmiş siyah bir hırka olan esmer ve uzun boylu çocuk yavaşça servise doğru yürümeye başladı. Yüzünü net olarak göremediğim için merakla servise binmesini bekledim. Tek boş yer benim yanımdı ve yüzünü rahatça görebilirdim.
Rahat ve havalı bir yürüyüş ile yanıma doğru geldi. Suratına baktığımda yakışıklı birisi olduğunu fark ettim. Ancak parmağımdaki o hafif ağırlık ona o şekilde bakmamam gerektiğini hatırlatıyordu.
“Oturabilir miyim?” Hoş ve etkileyici bir ses tonu vardı. Gözlerini gözlerime kaydırıp tek kaşını kaldırdı.
Suratına aptal gibi bakmayı bırakıp gülümsedim. “Tabii.”
Kapüşonunu çıkarmamış olması rahatsız ediciydi. Uzun saçları, delici bakışları, siyah kıyafetleri ve dik bir şekilde ileriye doğru bakarcasına oturması ona fazlasıyla gizemli bir hava katıyordu. Kafamı ona çevirmeden onu incelemeye çalışmak gözlerimin yorulmasına sebep olmuştu ve ona bakmayı kesip bakışlarımı tekrar yola kaydırdım.
“Ben Cedric.” Benimle konuşup konuşmadığından emin olmak için kafamı hafifçe kaydırdım. Suratı bana dönüktü. Direk gözlerime doğru bakması rahatsız ediciydi. Bakışları yüzünden ne demem gerektiğini unutmuştum. İsmimi dahi unutmuş gibiydim. Ancak bu olanlar ona karşı güzel şeyler hissetmemle alakalı değildi. Tam tersi onda rahatsız edici bir şeyler vardı ve beni tamamen tedirgin ediyordu.
“Ma-madison.” Yutkunup gülümsemeye çalışmıştım. Benimle ilgilenmesini istemiyordum. Tanıştığım her yeni insanın hayatıma yeni karmaşalar getirmesinden bıkmıştım ve yeni bir karmaşa daha isteyeceğim son şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Popülerlik Merdiveni
Teen Fiction14 yaşında yazdığım bir hikaye. Birçok eksik var farkındayım. Ancak lütfen, 14. En azından burada dursun, 14 yaşında iyi iş çıkardığımı düşünüyordum. Dolayısıyla o yaşlardaki kitlenin hoşuna gideceğini de biliyorum. İyi okumalar. -Beyza Doğuç.