Islak kıyafetleri elime alıp yere diz çöktüm. İçimdeki tüm güven kırıntıları silip süpürülmüştü. O yapmıştı. Beni o öldürmeye çalışmıştı. Neden? Nasıl? İlk kez ümit ışıklarımın sönüşü bu kadar bariz ve can yakıcıydı. İlk kez onun gerçekten kötü birisi olduğunu fark etmiştim. Hislerim, canımı acıtıyordu. Ona duyduğum güven şimdi batıyordu. Ronald en başından beri haklıydı ve ben hislerim yüzünden düzgün görememiştim. Şimdi bunun acısını çıkarıyordu. Ne yapacağımı şaşırmış durumdaydım. Zaten ıslak olan kıyafetleri küçük damlalarla ıslatmaya devam ediyordum.
Gözümün önüne ilk tanışmamız geldi. Servise ilk binişi... Ne kadar da zararsızdı hâlbuki benim için. Her ne kadar bir tarafım isimsiz olduğunu biliyor da olsa sahildeyken babasını anlatması, ağlaması, beni sevdiğini söylemesi, bakışları, gülüşleri... Hepsi isimsiz olduğuna inanmamam için mükemmel kanıtlardı; kendimce. Şimdi ne kadar güçsüz hâle geldiğimi fark etmiştim. Güvenmenin ne kadar korumasız hale getirdiğini anlamıştım.
Çadıra yaklaşan ayak sesleri üzerine hızla kıyafetleri geri poşetin altına koyup elimle yanaklarımı sildim. Çadırın aralanması üzerine kafamı yere eğip ağladığımın anlaşılmaması için içimden dualar etmeye başlamıştım.
"Burada ne yapıyorsun? Dışarı gelsene, kahvaltı vakti geldi."
Sesi ne kadar da neşeliydi. O kadar çakışıyorlardı ki... Şimdi iyice canımı yakıyordu. Onun olmasını istemiyordum. Bana zarar veren kişinin o olmasına dayanamıyordum.
Hızla boğazımı temizledim. "Tamam geliyorum."
Gittikten sonra kendime gelmek için birkaç dakika bekledim. Bir işe yaramamıştı. Üzerimdeki sarsıntının etkisi gitmiyordu ve asla gitmeyecekmiş gibi hissediyordum. Derin birkaç nefesle suratımdaki ağladığımın belirtisini yok etmek için uğraşıp sonunda dışarıya çıktım.
Ortaya kurulan masa üzerinde açık büfe halinde duran kahvaltılıklara baktım. Herkes iştahla yiyordu ancak ben ağzımdan bir lokma girecek durumda değildim. Zaten boğazıma kadar kötü hislerle dolmuştum ve bu bir şey yiyememem için yeterli bir sebepti.
İleride duran Ronald'a baktım. Beni izliyordu. Bir şeyler olduğunu fark etmişti. Endişeyle bana baktı ve bakışları ağlama isteğimi uyandırdığı için gözlerimi başka yöne kaydırdım.
"Hayırdır?" Yanıma gelen Cedric'e soru ifadesiyle baktım. Birkaç saniye suratımı süzdükten sonra "Bir şey mi oldu?" dedi.
Endişelenmiştim. Sanki aklımı okuyabilecekmiş gibi, zihnimdeki tüm düşünceleri savurmaya ve iyi görünmeye çalıştım. İşe yaramıyordu biliyordum. Hafifçe gülümsedim, buna her ne kadar gülümsemek denebilirse, sonra "İyiyim," dedim. Sabah beni birisinin öldürmeye çalışmasının dışında iyiydim. Ve tüm diğer ayrıntıların dışında...
"Eminsin değil mi?"
Kafamla onayladım. Bundan zevk mi alıyordu? Canını yaktığı kişinin iyi gözükmek için gösterdiği çaba hoşuna gidecek kadar mı psikopatlaşmıştı? Evet, tabii ki o derece psikopattı. Bunun başka hiçbir açıklaması olamazdı zaten. Zihinsel bir problemi olmalıydı. Belki babasını kaybettikten sonra böyle zavallı bir duruma gelmişti. Bende patlak vermişti belki. Belki bir şeyler hissetmek canının yanmasına sebep oluyordu ve zaten yaralı olan yerin tekrar acıması hoşuna gitmiyordu. Belki onun için bir kaçış yoluydu bu. Bilemiyordum. Sadece ona acıyordum. Hâlâ tam olarak nefret edemeyişimin sebebi hislerimdi. Ona beslediğim hisler öylesine fazlaydı ki yok olup gitmiyorlardı. Özellikle bana böyle iyi davranırken, her ne kadar alttan kötülük oyunlarını sürdürse de, ona karşı iyi niyetimi kaybedemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Popülerlik Merdiveni
Teen Fiction14 yaşında yazdığım bir hikaye. Birçok eksik var farkındayım. Ancak lütfen, 14. En azından burada dursun, 14 yaşında iyi iş çıkardığımı düşünüyordum. Dolayısıyla o yaşlardaki kitlenin hoşuna gideceğini de biliyorum. İyi okumalar. -Beyza Doğuç.