Akşam yemek yerken birden zil çaldı. Kapıyı açtığımda kimse yoktu. Sonra yerdeki kutuyu fark ettim. Üzerinde kırmızı keçeli bir kalem ile “EZİK” yazıyordu. Sessizce mırıldanarak kutuyu aldım. “Evet, belli ki bana gelmiş.”
“Kimmiş?” diye bağırdı annem içeriden.
“Yanlış numara.” Sonra söylediğimin saçmalığını fark ettim. “Ehem… Yani yanlış kapı diyecektim.” Annem söylediğim şeye bir anlam veremediğinden daha fazla açıklama yapmamak için koşarak odama çıkıp kapıyı kapattım. Yatağıma oturdum ve kutunun üzerine yapıştırılmış kartı aldım. Üzerinde “1. Adım” yazıyordu. Bu kutuyu maili atan kişi getirmiş olmalıydı. Kutudaki gereksiz bantları hışımla yırttım ve içini açtım. İçi sakızla doluydu; şu bozuk para atıp da aldığımız yuvarlak sakızlarla. Ağzıma bir tanesini atıp çiğnemeye başladım. Sonra “Ah! Kendimi çok popüler hissediyorum!” diye alaylı bir şekilde bağırdım. “Bu işe girişmem aptallıktı zaten. Birisi benimle kafa buluyor.” Kutuyu kapatıp kitaplığımın altına koydum ve aşağı indim.
“Madison, yemeğin bitmeden sakız mı çiğniyorsun?”
“Canım yemek istemiyor anne.”
“Alışverişe çıkmak ister misin?” Anneme çoğu kez çok üzülüyordum. Babamın yıllar önce çekip gitmesi üzerine geriye kalan tek ailesi ben ve evlatlık olan kardeşim Max’ti. Sürekli bizimle vakit geçirmek ile uğraşıyor ve olabildiğince ilgili olmaya çalışıyordu.
“Üzgünüm anne, canım hiç istemiyor.” Yine de bugün gerçekten hiç alışveriş havamda değildim.
“Senin de canın hiçbir şey istemiyor.” Bu sözü üzerine gidip yanağına bir öpücük kondurdum ve geri odama çıktım.
Kutuyu açtım ve ağzımdaki tadı geçmiş sakızı çöpe atıp yeni bir sakız aldım. Geri yerine koyacakken kutu birden elimden kaydı ve yere düştü. O sırada yere dağılmış sakızların arasındaki bir metal dikkatimi çekti. Bu bir anahtardı.
Anahtarı elime alıp inceledim. İki tarafı da girintili çıkıntılıydı. Yani ya bir araba, ya da posta kutusu gibi bir şeyin anahtarı olmalıydı. Anahtarı cebime atıp aşağıya indim ve anneme “Ben dışarıya çıkıyorum,” deyip dışarıya çıktım. Koşarak bu civarlardaki posta kutularından birisinin yanına gittim ve anahtarı sokmaya çalıştım. Sonra birkaç tanesinde daha denedim. Ama hayır, hiçbirisine uymamıştı. O sırada okuldaki dolaplardan birisinin anahtarı olabileceği aklıma geldi. Geri eve döndüm. İlk kez okul vaktinin gelmesi için sabırsızlanmıştım.
*
“Madi-“ Annemin sözünü tamamlamasına izin vermeden yatağımdan kalktım. Hemen giyinmeye koyuldum.
“Rüya mı görüyorum? Tek lafımla kalktın. Ne zamandan beri okul bu kadar ilgini çekiyor?” Sonra bana doğru kusma isteğimi getiren manalı bir şekilde bakmaya başladı. “Yoksa kendine bir sevgili mi yaptın?”
“Ah, hayır anne...” Gözlerimi devirdim.
“İyi bakalım, çok üstüne gelmeyeceğim. Bu azmini yok etmek istemiyorum.” Sonra odamdan çıktı.
Hemen elime ne geçerse giydim ve kahvaltı dahi yapmadan çıkıp servisin gelmesini bekledim. İlk kez ben servisi değil, servis beni bekletiyordu. İki-üç dakika sonra geldi ve beni gören servisçi şaşırmış gözüküyordu. “Madison? Yüzünü unutmuştum.” Abartıyordu.
Okula gelince hemen çantamdan anahtarı çıkardım ve okulda önüme gelen dolapla uyuşup uyuşmadığına baktım. Ama hayır, hiçbirisi ile uyuşmuyordu. O sırada zil çaldı ve dersimin olduğu sınıfa ilerlemeye koyuldum. Yolda ilerlerken JC ile karşılaştık. Beni görünce güldü ve kıyafetlerimi süzdükten sonra “Akıllanmışsın,” dedi. Bir şey söylemeden yoluma devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Popülerlik Merdiveni
Novela Juvenil14 yaşında yazdığım bir hikaye. Birçok eksik var farkındayım. Ancak lütfen, 14. En azından burada dursun, 14 yaşında iyi iş çıkardığımı düşünüyordum. Dolayısıyla o yaşlardaki kitlenin hoşuna gideceğini de biliyorum. İyi okumalar. -Beyza Doğuç.