Bölüm 11

1 0 0
                                    


O kısacık öğle yemeği arasına o kadar çok şey sığdırmışlardı ki masada otururken. Nihal de şaşkınlığını hala üzerinden atabilmiş değildi. Uğur ve Musa, dershane yıllarından çok eski iki arkadaştı. Aynı sınıfta okumuşlardı, birlikte sınava girmiş, Musa arkeoloji bölümünü kazanırken Uğur peşinden girdiği üç üniversite sınavından da sonuç alamayınca müziğe ağırlık verip düğünlerde ve bar programlarında saz çalmaya başlamıştı. Sonrasında da, kazandığı işletme bölümünü de yine bitiremeden bırakıp gelmişti. Musa'nın öğrencilik hayatının ilk yıllarında da görüşmeye devam etmişler, sonradan birbirlerini kaybetmişler, hayat mücadelesinin içine düşünce de birbirlerini unutup gitmişlerdi. Kader, seneler sonra iki dostu, Arasta'daki ufacık esnaf dükkanında bir araya getirmişti. Zamanları pek yoktu ama uzun uzun dershane ve gençlik anılarından bahsedip, nasıl sürekli dershaneyi astıktan sonra, güzel havanın tadını pikniklerle çıkardıklarını anlatmışlardı. Nihal ve Buse de kazı sırasında pek fazla sohbet etme şansı bulamamışken, şimdi daha yakından tanışma şansı yakalamışlardı. Bizimki yine de, hala mutsuzdu. Aklı kazı alanındaydı. Ve aklındakini yapabilmeye tek izin verebilecek kişi; karşısındaki eski dostu, Musa idi. Nihal de Uğur'un bu durumu lehine çevirmeye çalışacağını çok iyi biliyor ve biraz da bunun gerginliğini yaşıyordu. Çaylar söylendi, tam birer yudum alınmıştı ki Uğur daha fazla dayanamayıp, mezarı ve soygunu sordu. Musa biraz etrafına bakındıktan sonra;

- "Kardeşim, konuşacaklarımızın burada kalacağını bildiğimi için sana bahsetmekte sakınca görmüyorum. Emin ol ekip dışında bunu öğrenecek tek kişi sen olacaksın.."

Kısık ve esrarengiz bir ses tonuyla girdiği bu cümle ile, bütün dikkatler birden kendisine kesildi. Mezarın sahibinin kim olduğunu, soygunun nasıl yapıldığını, mahalledeki iki katlı evde iki yıl boyunca nasıl karot makinasıyla mermerlerin sabır ve titizlikle delindiğini, çalınan eserlerin değerinin tahmin bile edilemeyecek kadar büyük olduğunu, daha hazine dolu diğer bir odanın daha keşfedildiğini, Allah'tan hırsızların burayı keşfedemeden deşifre olduğunu bütün ayrıntıları ile anlattı. Arkeoloji tarihi açısından, son 100 yılın en önemli tarihi eserleri olarak gösterilen 2 bin 400 yıllık mezar odası ve lahdin bulunduğu yere ulaşmaya çalışan tarihi eser kaçakçılarının mezar odasının bulunduğu noktaya ulaşmak için 2 metre kalınlığındaki mermerleri özel ekipmanlarla deldikleri ve yerin altındaki mezar odasına ulaşmak için ise mermerleri delerek 80 santimetre genişliğinde ve 10 metre uzunluğunda bir tünel kazdıkları ortaya çıkmıştı. Milas'taki 2 bin 400 yıllık mezar odası ve lahdin bulunduğu bölgeyi ileride ziyaret edecek turistler ise dünyanın harikasının nasıl bir şey olduğunu görmüş olacaktı. Ona göre, kaçak kazılarda ortaya çıkartılan eserler, 2 bin 400 yıllık mezar odası, lahit ve lahdin üzerini kapatan podyum dünyanın 8. harikası olarak ilan edilmeliydi. Lahitin üzerindeki kabartmalarda M.Ö 4. yüzyılın ilk yarısına ait "Aslan Avı" sahnesi yer almaktaydı. Ayrıca bir efsane göre de, "Aslan Avı" sahnesinde Hekatomnos'un elinde, altın bir mızrak bulunuyordu. Belki hırsızlar, o lanetli mızrağı da beraberlerinde götürmüşlerdi. Bütün bu duydukları karşısında büyülenen Uğur, daha fazla sabredemeden, ağzındaki baklayı çıkararak, kendisinin de kazı alanına girip giremeyeceğini sordu. Tabi ilk karşı çıkan Musa değil, Nihal olmuştu. Bunun ne kadar aptalca ve riskli olduğunu anlatmaya çalıştı.

Musa da kıza hak vererek, şimdi olmasa bile en azından protoköl dağılınca içeriye sokmanın bir yolunu bulacağına dair söz verdi. Az da olsa mutlu olmuştu ve bugün, ilk kez Uğur gülümsemişti. Ayrıldıktan sonra, Uğur da Nihal'e, gitmek zorunda olduğunu, akşamki program için alışverişe çıkacağını, keman reçinesi ve bir takım tel alması gerektiğini anlattı..

Öğlen yemeği sonrası Buse, Nihal ve Musa tekrar Uzunyuva'nın yolunu tuttular. Bu tesadüf hepsini de fazlasıyla şaşırtmış ve mutlu etmişti. Musa, Uğur ile gençlik yıllarını anlatırken, birlikte yaptıklarından kahkahalar atarak bahsediyordu. Gülüşü, Buse'nin o kadar hoşuna gitmişti ki, Nihal bile kızın, Musa'yı izlerken gözlerindeki ışıltıyı ve hayranlığı fark edebilmişti. Buse, o an Musa öyle gülerken hiç sorgusuz sualsiz dudaklarına yapışmak istedi adamın. Güldükçe gözleri kayboluyor, sanki o gülümseme, bütün bir yüzünü arsız bir şekilde işgal ediyordu. O sırada, farkında olmadan kendi parmağındaki yüzükle oynadığını, fark etti. Dünden beri hala tık yoktu nişanlıdan. Ne bir alo, ne bir mesaj diye iç geçirirken birden telefon çalmaya başladı. Nihal ve Musa birden gülümsemeyi kesip ciddileştiler, sanki çalan kendi telefonlarıymış gibi kıza büyük bir dikkat kestiler. Telefonda kim aradığını göremeden dokunmatik ekranda parmağıyla telefonu açtı. Sesi hemen tanıdı.

UZUNYUVA-Katilin GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin