Utana sıkıla bindiğim siyah at ve Kai denen korsan ile birkaç metre ötedeki gemiye ilerliyorduk. Henüz bu atın üstünde tahminen 3 dakika durmuştum fakat kalbim gerçekten çok hızlı atıyordu. Ata binmeyi sevmezdim, hatırlayamıyor olsam bile annem çok küçükken attan düştüğümü ve travma geçirmiş olabileceğimi söylemişti. Ayrıca olabildiğince şuan bir 'siyah atın' üstünde olduğumu kendime hatırlatıyordum çünkü bizim kasabalarımızda siyah atlar yoktu. Onlar eşsizdi ve güzeldi.
Ata binmeyi sevmezdim fakat atlara karşı bir nefretim yoktu.
Heybetli bir 'korsan gemisinin' önünde durduğumuzda Kai attan inip beni çekiştirmeye başladı. Ayaklarım yere zorlukla bastığında henüz toprağın varlığını hissedemeden tekrar Kai tarafından çekiştirilmeye devam ettim. Tamam, acelesi vardı, yakalanırsa ölecekti. Kendimi onun yerine koymaya çalışıyordum fakat elbette bir korsanın hislerini bilemezdim. Ben o olsaydım büyük ihtimalle korkudan ölüyor olurdum ancak şuana kadar olan gözlemlerim -ki bu sadece 5 dakika falandı- sonucu oldukça rahat olduğuna karar verdim. Hayır, rahat da değil, nasıl demeliyim ? Korkusuz ? Veya Cesur ?
Zorlukla korsan gemisini incelemeye devam ettim. Rengi simsiyahtı ve üstünde beyaz bir renk ile '4TEEN' yazıyordu. Kafamı biraz yukarı kaldırdığımda korsan bayrağının esen rüzgar ile dalgalandığını gördüm. "4TEEN mi? Geminin adı 4TEEN mi ?" kendi kendime mırıldandım ancak onunda duyduğunu biliyordum. Garip bir şekilde bakışları korkunçtu, soğuktu fakat yinede korkunçluğunu düşünmeden önce gözlerinizin önünde iyi hali beliriyordu. Henüz o kısmını görememiştim, aslında var olduğundan da emin değildim. Yinede şöyle bir düşününce; Tanrı'nın bunları istediğim için yaptığını düşünmüyor değildim. Şimdiye kadar hep bir korsan görmek istemiştim ve Tanrı bana bir korsan göndermişti. Benim dualarımda dikkat etmediğim şey 'iyi' bir korsan görmek istediğimi söylemememdi bu yüzden iyi yada kötü olmasına Tanrı karar vermişti.
Peki şuan esiri olduğum korsan iyi miydi yoksa kötü mü ?
Bileğimdeki el dahada sıklaşınca dişlerimi birbirine bastırdım. Geminin içine doğru olan sürüklenişim bittiğinde bir anda kendimi yerde bulmuştum. Kai beni itmişti. "Sungmin onu zindana götür. Birazdan diğerleri de burada olur. Güçlü olanları küreğe ver, bir an önce buradan uzaklaşmalıyız."
Sungmin onu başıyla onayladıktan sonra beni kabaca ayağı kaldırıp sürüklemeye başladı. Zorlukla arkama dönüp Kai'ye bakmaya çalıştım fakat görebildiğim tek şey sırtı olmuştu. Hayır, bana bakmadığı için üzülmemiştim fakat hayal kırıklığına uğramış olabilirdim. İyi bir korsan olmasını bu kadar çok dilediğimi bilmiyordum.
Sungmin denilen korsan beni geminin iç tarafına götürüp bazı yerlerden geçirdi. Gemi gerçekten çok büyüktü, aynı zamanda da korkunçtu. Geçtiğimiz yerleri sadece ufak gaz lambaları ışıklandırıyordu ki bu da oldukça loş bir ortam yaratıyordu. Geminin çoğu yeri yosun tutmuştu ve küf kokuyordu. Zindanların bulunduğu yere geldiğimizde titredim, hapis hayatı yaşamak istemiyordum. "Kyungsoo!"
Luhan'ın sesini duymamla gözlerim fal taşı gibi açılmıştı ancak onu göremiyordum. "Demek bir arkadaşın var, sana ilk ve son iyiliğimi yapıp onunla aynı yerde kalmana izin vereceğim." Sungmin sırıtarak beni Luhan'ın bulunduğu zindandan hızla içeri itti. Ani itiş karşılığında Luhan'ın üzerine düşmüştüm. "İleride sizinle çok eğleneceğimizi düşünüyorum." dedikten sonra zindanın kapısını kilitleyip bulunduğumuz yerden ayrıldı.
"Hayatımın son vakitlerini böyle yaşamak istemiyorum." Luhan yavaş bir şekilde yanımdan kalkıp bir köşeye oturdu. "Buradan gökyüzünü bile göremiyoruz. Gökyüzünü özleyeceğimi hiç düşünmemiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4TEEN ⚓KaiSoo
Fanfiction"Ben de bir korsanım ve korsanlar sadece 'yalnız' bir masal kahramanı değildirler. " dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı "Onlar kendi masallarını kendileri yazarlar..." arkasını dönüp ilerlerken mırıldandı "...Buna iyi veya kötü olmaya karar vermekte...