"Bekle Soo, bunu yapmak zorunda mıyız? Eğer ki gerçekten kaçamazsak başımız çok kötü bir şekilde derde girecek." Luhan korkuyla konuşurken ben olabildiğince bir yerlerime yiyecek saklamaya çalışıyordum. Evet, belki şuan bunları nasıl yiyeceğimi düşünüp midem bulanıyor olabilirdi ancak yerken bulanacağını sanmıyordum. Açlıktan ölmek istemezdim. "Luhan çeneni kapa ve oradan iki şişe al."
Luhan konuşmaya devam ederken ben onu pek de dinlemiyordum. Kaçacaktık! Kalbim büyük bir heyecanla çarpıyordu, kaçmak, ne kadar da güzel bir kelime değil mi? "Soo! Beni dinlemiyor musun sen?!"
Kafamı kaldırıp ona boş gözlerle baktım. "Ne?"
"Aishh!" sağ eliyle saçlarını karıştırdı "Ben neden sana uyuyorsam.."
Son kez mutfağın içine baktım, burayı hiç ama hiç özlemeyecektim fakat bakmaktan bir zarar gelmezdi. İleride çocuklarıma bu aksiyon dolu maceramı anlatacaktım. Tabii daha da abartılı olacaktı ancak şimdi bu konuları geçmeliydik. İçeri aniden Sungmin'in girmesiyle ikimizde sıçradık. Lanet, kaçmadan önce ona hareket çekmek istiyordum. "Gelin."
'Lütfen önden buyurun.' demek zor olmalıydı, yani Sungmin esir olsaydı ve ben korsan olsaydım aynı onun gibi büyüklük taslardım. Hoş, o zaten benden epey bir 'büyüktü'. Yüzüne bakmak için kafamı oldukça yukarı kaldırmam gerekiyordu. Luhan'ı dürttükten sonra önden ilerlemeye başladım. Görende beni veliaht falan zannederdi, öyle rahattım ki Luhan beni uyarma gereksiniminde bulundu. "Soo rahatla, kendini çok kasıyor gibisin."
Pekala, rahat falan değildim. Yüzüme bakan herkes bugün kaçacağımızı anlardı. Hatta şuan kabızlık çekiyor gibi görünüyor da olabilirdim, tüm yüzümün küçüldüğünü ve gözüm ile burnumun birleştiğini hissediyordum.
Abartmakta bir numara olduğumu da söylemiş miydim?
"T-tamam, p-pekala, her şey kontrolüm altında. Tamam." henüz bulunduğumuz yerin neresi olduğunu bile bilmiyordum, her şey kontrolüm altındaydı.
Gemide bilmediğim yerlerden geçtikten sonra bir anda yüzüme vuran güneş ışığı karşısında kolumu siper ettim. Kendimi vampirler gibi hissediyordum, güneş tüm vücudumu yakıyor gibiydi yada ben abartıyordum, bilmiyorum. Luhan'a baktığımda onun çoktan güneşe alıştığını ve şaşkınlıkla karşı tarafımıza baktığını gördüm. Neden şaşkınlıkla baktığını anlamak için bende bakışlarımı karşımıza diktim. Oh, tamam.
Karşımızda bir sürü korsan vardı fakat hepsinin burada olduğunu sanmıyordum. Gemide esirlerle beraber kalanlar elbette ki olmalıydı. "Soo, bence planı iptal edelim."
Evet, aslında bunu şuan düşünmüyor değildim fakat denememiz gerekiyordu. Acayip derecede korkuyordum. Hissettiğim korkuyu 1'den 10'a kadar olan sayılarla ifade etmem gerekseydi 100 derdim, o derece.
Ancak ben bir erkektim ve erkekler korkmamalıydı. Şuan cesur olmalıydım, evet, öyle olmalıydım. Tabii ellerim titremeseydi belki kendimi buna daha fazla inandırabilirdim. "H-hayır, deneyeceğiz. Önce alışverişi yapalım sonrasına bakarız."
Gözlerimle Sungmin'i aradım, bize bakıcılık yapacak kişi büyük ihtimalle oydu. Onu ararken gözlerime takılan esmer beden dikkatimi çekti. Kai, önceki görüşlerimde de olduğu gibi baştan aşağı siyah giyinmişti. Bakışları elbette ki değişmemişti, hala soğuktu. Biriyle ciddi bir şekilde konuşuyordu, kaşları çatılmış ve iki kaşının arasında çizgiler oluşturmuştu. "Sungmin Kai denen kaptanla konuşuyor."
Luhan söylemeseydi konuştuğu kişiye dikkat etmeyecektim. Kai bana ilginç geliyordu, onu bu kadar soğuk bakmaya zorlayan şey neydi merak ediyordum. Bakışlarımı ondan Sungmin'e çevirdim. Arada kontrol etmek için bize bakıyordu. Bence bakmasa da olurdu çünkü etrafımızda neredeyse 100 korsan vardı. Bu kadar korsanın arasında kaçmak gibi bir aptallık da yapmazdık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4TEEN ⚓KaiSoo
Fanfiction"Ben de bir korsanım ve korsanlar sadece 'yalnız' bir masal kahramanı değildirler. " dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı "Onlar kendi masallarını kendileri yazarlar..." arkasını dönüp ilerlerken mırıldandı "...Buna iyi veya kötü olmaya karar vermekte...