-Hatalarım varsa lütfen affedin-
***medya yüklemeye çalıştım ancak olmadı eğer ki müzik ile okumak isteyen varsa bölüm müziğimizin adı "ode to the fallen"***
Bir süre sonra dudaklarımız ayrılmış, kendimizi yatağın üstünde yan yana otururken bulmuştuk. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kai'nin bazen anlamadığım bir şekilde ruh hali değişebiliyordu ve ben yine öyle olacağından korkuyordum. Ya az önce olanları yok sayarsa? Unutmamı isterse?
Kai ile olan güzel anılarım bir anda yok olamazdı. Anılarım yok olsa dahi duygularım hala benimle kalırdı.
"Yıllar önce olduğu gibi..." Kai'nin derin ve hüzünlü çıkan sesiyle hala kapalı olan gözlerimi araladım. Tam karşımda bulunan kapıya kitledim gözlerimi. Eğer ki Kai'ye bakarsam, kötü karma beni bulacakmış gibi hissediyordum. Karmanın var olduğuna inanmazken ondan korkuyor ve beni bulmaması için içimden Tanrı'ya dua ediyordum.
"Kim olduğunu, kim olacağını; ne yaptığını ve ne yapacağını bilmez haldeyim..." yatakta ufak bir hareketlilik hissettim. Sanırım yatağa sırt üstü yatmıştı. "Belki olduğum kişi olmak istediğim kişi değil..."
Bir süre sessiz kaldı. "Olmak istediğim kişi bu değil belkide." Derin bir nefes aldı. "Tanımadan nefret ettiğim kişileri haklı çıkartmak için bunu yapmam ne kadar doğru bilmiyorum. Yaptığım seçim ne kadar doğru, onuda."
Alt dudağımı sertçe ısırdım. Bana düşüncelerini, hislerini anlatıyordu. Bu güzeldi fakat anlattıkları fazla karmaşıktı. Onun anlattığına göre, kaybolmuştu. Kaybolmasının sebebi ise nefretiydi.
Ailesi olmayan bir çocukken, ailesi saydığı insanları kaybetmişti.
"Sen geldikten sonra bunları çok düşünür oldum, Kyungsoo." Ona bakmak istiyordum fakat bakarsam büyüsü bozulacaktı. "Hislerimi rahatça yansıtabilen bir insan değilim. Şimdiye kadar yansıtabildiğim tek şey nefretimdi." Sessizce güldü. Ancak bu gülüş mutluluktan değil, pişmanlıktandı. "Yansıttığım nefretim hemen ardından kötülükleri getirdi."
"İçimde hala Jongin olmak isteyen bir parça var ama ne yazık ki o da öldü." Konuşmadı. Uzun bir süre sessiz kaldık. Büyük ihtimalle uyumuştu, onu uyurken seyretmek için başımı çevirdim.
Ancak Kai uyumuyor, sessizce ağlıyordu.
Gözlerim irice açıldı, dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Kai'nin bu halini ilk defa görüyordum ve ne söyleyeceğim, ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Bende yatağa sırt üstü uzanıp, tereddütle saçlarını okşamaya başladım. Kai sessizce burnunu çektiğinde ufak bir tebessüm ettim. Bu halini görenler onun bir korsan gemisinin kaptanı olduğuna nasıl inanabilirdi?
Yüzlerce, belkide binlerce insan öldürmüştü. Fakat onları öldüren Jongin değil, Kai'ydi.
Jongin hep durmak istemiş ancak Kai buna izin vermemişti.
***
Gözlerimi ovuştururken ağzımı şapırdattım. Hangi ara uykuya dalmıştım bilmiyordum, bu aralar sürekli uyuyasım geliyordu.
Üstümde hissettiğim ağırlıkla gözlerimi açtım. Kai ağladığı için yorgun düşmüş, göğsümde uyuyakalmıştı. Sağ elim onun saçlarında, sol elim ise onun eliyle kenetlenmişti.
Bu gördüklerim hayal olabilir miydi?
Hızla elimi onun elinden çekip ayaklanmaya çalıştım. Ancak Kai bir eliyle sağ kolumu sıkıca tutmuştu. "Uyuduğumu görmüyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4TEEN ⚓KaiSoo
Fanfiction"Ben de bir korsanım ve korsanlar sadece 'yalnız' bir masal kahramanı değildirler. " dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı "Onlar kendi masallarını kendileri yazarlar..." arkasını dönüp ilerlerken mırıldandı "...Buna iyi veya kötü olmaya karar vermekte...