1 hafta olmuştu. Koskoca 1 hafta. İlk günler bozuk bir lapa ve bir bardak su ile karnımızı doyuruyorduk fakat son 4 gündür yiyecek tek bir lokma dahi verilmiyordu. Çoğumuz gençtik fakat aramızda yaşlı ve çocuklarda vardı, onlar için endişeleniyordum.Yine bir 'yemek' saatiydi. 2 korsan bize yalnızca su veriyordu. Neredeydik? Nereye gidiyorduk? Bizi arıyorlar mıydı? Sorup öğrenmek istiyordum ancak alacağım tek cevabın bir kırbaç darbesi olmasını istemiyordum. Yasaktı, hiçbir şey öğrenemiyorduk. Hayatımın son vakitlerini berbat bir şekilde geçiriyordum. Ne bir şey biliyor, ne de görüyordum.
Hiçbirimiz konuşamıyorduk, konuşmaya korkar olmuştuk. Luhan ile en son ne zaman konuştuğumu hatırlamıyordum. Aslına bakarsanız, hatırlanacak bir şey bulamıyordum. Kendi anılarımda yaşıyordum. En mutlu olduğum, heyecanlı hatta ve hatta kızgın olduğum zamanları tekrar yaşatıyordum kendime. Ancak yaşattığım şeyler arasında en mutsuz olduğum bir anı yoktu. Onu yaşatmama gerek yoktu çünkü tam olarak şuan bunu yaşıyordum. Bu 'gerçekti'. Ufak bir umutsuzluk ve esaret masalı da olabilirdi fakat bunun mutlu sonu yoktu. Büyük ihtimalle 1 hafta içinde bitecek hayatımı bir korsan gemisinde esir olarak geçirecektim.
Umutsuz, mutsuz ve yine umutsuzdum.
Umudum olsaydı mutlu olabilirdim ancak burada 'umut' denilen kavram denizin derinliklerinde kaybolmuş gibiydi. Bulmak imkansız gibiydi.
"Anne açım." bizimle aynı zindanda kalan çocuklardan biriydi. Ufak bir kız çocuğuydu. Eğer ki burada esir olmasaydı gelecekte onu kendisi kadar güzel şeyler beklediğini söyleyebilirdim. Fakat karşınıza ne çıkacağını bilemezdiniz; esirler hariç. Esirlerin sonları belliydi. Ya ölene kadar korsanlar için çalışırlardı yada ölürlerdi. Her ikisi de bir ölümdü.
Açık konuşmak gerekirse artık ölüm o kadar da korkunç gelmiyordu. Sanırım insanın umudu kalmayınca yaşama amacı da olmuyordu.
"B-ben..." küçük kızın annesi gözleri dolu bir şekilde etrafı taramaya başlamıştı. Boşuna bakıyordu, yiyecek hiçbir şey yoktu.
"Anne iyi hissetmiyorum." küçük kızın gözleri kayınca Luhan ve ben endişeyle yanına yaklaştık. Elimi hızla küçük kızın alnına koydum. "Çok sıcak, ateşi var."
"O-o daha ç-çok küçük, a-açlığa nasıl dayanabilir." annesi yakarışının ardından sadece bizim zindanımızda ki insanlar değil, diğer zindandakiler de susmuştu. Ufak bir yakarış herkesi susturmayı başarmıştı.
Daha sonra ise kimse ne olduğunu anlamamıştı. Anne bir anda demirlere yapışmış ve bağırıp çağırmaya başlamıştı. "Yalvarırım kızıma yiyecek bir şeyler verin! O çok küçük!"
Annenin yakarış ve yalvarışlarının ardından korsanlardan biri bulunduğumuz zindanın önünde dikilmişti. Sizi temin ederim ki hiçbir korsan cılız değildi. Hepsi iri ve güçlüydü.
"Bağırmayı hemen kes!" korsan ona 'bağırarak' karşılık vermişti fakat kadın onu duymuyordu. Korktuğunu biliyordum, eğer ki bu korkunun yanında bir de kızını kaybederse daha kötü olacaktı.
"Kızım hastalandı, lütfen yiyecek bir şeyler verin!" korsan onu dinlemeden arkasını dönüp gittiğinde herkes üzüntüyle yerde yatan küçük kıza bakmıştı. Henüz görmesi ve yaşaması gereken onca şey vardı.
Korsan bir anda gittiği yerden geri dönünce gülümsedim. Korsanların da iyi tarafları vardı.
Fakat düşündüğümün aksine o, ufak kıza yiyecek getirmemişti. Annenin acı dolu inlemesi tüm zindanlarda yankılanırken korku ve endişeyle ayaklandım. Onu kırbaçlıyorlardı, bizlerin ise yapabildiği tek şey seyretmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4TEEN ⚓KaiSoo
Fanfiction"Ben de bir korsanım ve korsanlar sadece 'yalnız' bir masal kahramanı değildirler. " dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı "Onlar kendi masallarını kendileri yazarlar..." arkasını dönüp ilerlerken mırıldandı "...Buna iyi veya kötü olmaya karar vermekte...