⚓Ten

4K 489 131
                                    


Benim için 'dehşet verici' olan kan havuzunu gördükten sonra kendimi her zaman olduğu gibi düşünmekten alıkoyamaz hale gelmiştim. Normalde gerçekten fazla düşünürdüm fakat şu son olan olayların ardından düşünmeye vakit bulamamıştım. Peki, şuan düşünmek için yeterince vaktim var mıydı?

"Kılıcımı getir." Hayır. Hala düşünmeye vaktim yoktu. Yinede, bu kadar olmayan vaktimin olmayan arasında düşünüyordum ve sanırım bu sürekli olarak uzaklara dalmamı sağlıyordu.

"Sana diyorum, kılıcımı getir." Ah, birde yapacağım şeyi unutabiliyordum. Kai'ye bakmamaya özen gösterip -açıkçası o zamandan beri onun yüzüne bakamıyordum- ahşap masasının hemen yanında bulunan siyah ve altın sarısı işlemeli kaplı kılıcını ona verdim. Kafam önüme eğik, ayaklarımı seyrediyordum. Duyduğum birkaç tıkırtıdan onun kılıcını beline taktığını anladım.

Onun yüzüne bakamamamın sebebi kendimi küçük hissediyor olmamdı. O beni biliyor gibiydi. Soğuk gözlerindeki yansımamın sebebi beni benim kadar iyi bilmesi olduğu içinmiş gibi hissettiyordu. Bu benim için zavallıcaydı çünkü var olan gururum zedeleniyor ve olabilirmiş gibi daha da güçsüz yapıyordu. Ayakkabılarımın hemen önünde benimkilerden büyük bir çift ayakkabı durunca dudaklarımı birbirine bastırdım. Böyle mutlu mesut(!) yaşasaydık ya?!

Çenemin altında çok nazik olmadığı kadar kaba da olmayan parmakları hissettim. Kafam yavaşça kalkarken kız gibi olmamam gerektiğini kendime tekrar hatırlattım. Daha cesur olmam gerekiyordu. Gözlerim Kai'nin gözleriyle buluştu "Senin neyin var?"

"Hiç. Hiçbir şey." Eheheh, kendimi birazcık ezik hissediyorum da. Kusura bakmayın.

"Kyungsoo, söylediklerimi tekrar etmeyi sevmem."

Anlamıyordum. Gözlerinde en ufak bir merak kırıntısı bile yokken, neden soruyordu? 1 haftadır sessiz olmam onu rahatsız mı etmişti? Susmamı istediğini sanıyordum. Belki de bu kadar umursamaz gözükmeseydi ona hissettiklerimi veya düşüncelerimi anlatmaktan çekinmezdim.

Bu yüzden cevap vermedim. "O hainin ölümü seni etkiledi mi?"

Sustum. Etkilemiş miydi? Belki. Onun ölümden ne denli korktuğumu bilmesini istemiyordum. Evet, korktuğumu biliyordu. Bu küçük düşürcüydü çünkü cesur olmalıydım. Annem hep babamın korkusuz ve korumacı tavırlarını gördüğünde ona aşık olduğunu söylerdi. Ben korumacı olabilirdim ancak korkusuz olmayınca o da benim için pek bir işe yaramıyordu.

Cesur muydum? Arada bir yaptığım aptallıklar cesurluk sayılıyor muydu bilmiyordum. Olabilme ihtimalim de vardı.

Ayrıca, o adama hain demesini istemiyordum.

"Sonsuz bir yaşam süremezsin, Kyungsoo. Er yada geç olacak bir şeyden neden korkasın? Korkmak bir şeyi değiştirmiyor. Korku ve endişelerinle yaşarsan, yaşadığını anlayamazsın."

Kısa bir süreliğine gözlerimi kaçırdım. İlgili gibi davranması gerçekten ilgilendiğinden miydi emin değildim. "Neden bunları söyleme gereği duydunuz?"

Kai yanımdan geçip kapıdan çıkmadan önce "Çünkü beni rahatsız ediyorsun." dedi. Harika. "Benimle gel."

O kapıdan çıktığında bir süre arkasından boş bakışlar attım. Ona bazen inanılmaz derecede gıcık kapabiliyordum. Komik olan ise ona karşı nefret duymam gerekirken nötr olmamdı. Elimde çok mükemmel olmasa da bir ailem ve hayatım vardı. O ise benden bunları alıp geriye bir hiç bırakmıştı.

Hiçlik. İnsanın hiçbir şeyi olmaması iyi miydi kötü müydü çözememiştim. Şuanda kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Bu beni hem üzüyor, hem de biraz da olsa güçlü hissetmemi sağlıyordu. Elinde bir hiç olan kimseye zarar vermek daha zor olurdu.

4TEEN ⚓KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin