⚓Fourteen

4K 466 174
                                    

"Hazır!" topların başında bekleyen tüm korsanlar bir ağızdan tekrar edince onların bir üstü olduğunu tahmin ettiğim komut verdi. "Ateş!"

Büyük bir gürültü ile toplar ateşlenirken endişeyle yuvarlak camdan karşı ki gemilere baktım. Biraz daha arkada olan bir gemi vurulurken tüm korsanlar neşeyle tekrar bağırdılar. Bağırmaları bile korkunç geliyordu, savaştayken içlerinden bir aslan çıktığından şüpheleniyordum. Kükrüyorlardı. "Topların mermilerini getirin!" komut veren korsan esirlere, yani bize bağırdığında gözüm onun kızarmış suratında gezindi. Korsanın bağırmaktan damarları çıkmış, yüzünün rengi neredeyse kızıla dönmüştü. Fazla oyalanmamam gerektiğini düşünüp hızla mermilerden birini almaya çalıştım. Hala sırtım acıyordu ve sırtımın acısı bana o konuşmayı hatırlatıyordu.

O konuşmayı hatırlamak istemiyordum çünkü bu beni o kadar çok umutsuzluğa sürüklüyordu ki, uzun süredir yaşamadığım bu tadı en azından bir süre daha yaşamak istiyordum. Luhan kendi mermisini bıraktıktan sonra hızla yanına gelip önümde sırtı bana dönüp bir şekilde eğildi. "Luhan ne yapıyorsun? Çekil ki şu mermiyi bir an önce bırakıp rahatlayayım."

Luhan bana dönmeden nefes nefese "Koy" dediğinde kaşlarım sinirle çatıldı. "Sen zaten bir tane taşıdın Luhan, dinlenmen lazım. Şimdi çekil önümden, haydi."

"Koy şunu Soo. Fazla uzak değil zaten. Sen yaralısın, sırtın daha kötü olmamalı."

Burnum sızlarken bakışlarımı başka taraflara çevirdim. Luhan'ın benim için daima en iyi dost olacağını biliyordum ve bu zor zamanlarımızda bile birlikte olmamız beni daha duygusal yapmıştı. Ailem yanımda değildi ancak ailem gibi olan Luhan vardı. Bunu bilmek bile beni biraz daha iyi hissettiriyordu. "Soo, biraz daha böyle beklersem bir daha doğrulamayacağım."

Sesimi çıkartmadan sırtımdaki mermiyi yavaşça onun sırtına bıraktım. Luhan mermisi olmayan toplardan birine ilerkerken, ben acıyan sırtıma saçma bir şekilde masaj yapmaya çalışıyordum ki bu canımı daha fazla acıtmıştı.

Yavaşça köşede esirlerin bulunduğu yere gidip camlardan birinden bakmaya başladım. Kai bana pansuman yaptıktan sonra bir şey demeden göndermişti. Öyle istediğini söyledikten sonra ne o, ne de ben konuşmuştuk. Bu konuları düşünmek ise, cidden benim için zor geliyordu.

"Ateş!" bize daha da yaklaşan gemilerden iki tanesi daha vurulmuştu. Zaten toplamda beş gemi vardı ve üçü denize karışıyordu. İçimde büyüyen korkuyu daha fazla büyütmemek amacıyla bakışlarımı ellerime çevirdim. Belki görmesem daha iyi olurdu?

Bu gemiye hiç top atmamışlardı. Sebebini düşünmeye gerek yoktu sanırım. Esirleri sağ bir şekilde kurtarmak istiyorlardı ancak böyle devam ederse bu geminin dibine yaklaşmak yerine denizin dibine batacaklardı. Bir şeyler bulmalıydım, kurtulmalıydık.

Etrafı gözlemlemeye başladım. Kai'nin geldiği geceden sonra başka bir gemiden esirler gelmişti. Yaklaşık olarak yetmiş kişi vardık. Tekrar camdan gemilere baktım. Gemiler bize çok yakın durduğu zaman iç savaş çıkartabilirdik. O gemiden buraya askerler gelecekti ve benim herkesi toparlamam gerekiyordu.

Fakat yine de, emin değildim.

Aramızdan çoğu kişi ölebilirdi. Belki de biz bu isyanı çıkartmadan da buradan kurtulabilirdik ancak hiçbir şey kesin değildi, korsanlar deniz savaşında fazla iyilerdi ve onların kaybetme ihtimali vardı. Babam bana küçükken hep "Dünyanın en iyi ordularından biri de bizim ordularımız." derdi "Kara savaşında bizi yenebilecek fazla insan yok. Ancak deniz savaşında korsanlarla aynı seviyedeyiz."

Bu biraz da güç savaşı gibiydi. Deniz savaşında ki üstünlük belli olacaktı. Karar vermem gerekiyordu, ya esirleri birleştirip kılıçları kuşanmalı ya da olacak şeylere seyirci kalmalıydım. Bir süre daha bulunduğum yerde duraksadım. Esirleri kırbaçlarla zorla çalıştırıyorlardı, bana neden bir şey demediklerini ise bilmiyordum. Sebebinin Kai olduğunu düşündüm fakat yine de, neden? Neden diğer esirlerden ayrı tutuluyormuş gibi hissediyordum? Kai neden bana bunu hissettiriyordu? 

4TEEN ⚓KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin