⚓Twenty-Nine

2.4K 272 72
                                    

Paslandık..
***

"Bunun tadı çok güzel!" Luhan ikimizin de adını bilmediğimiz yemeği yerken konuştu. "Kyungsoo, sen de ye!" Dudaklarıma doğru bir lokma uzattığında başımı geri çektim. "Canım istemiyor Luhan."

Canım hiçbir şey istemiyordu. Asıl 4TEEN'e geri döneli yaklaşık olarak sekiz gün olmuştu ancak gemiye döndüğümüzden beri Kai'yi göremiyordum. Nasıl olduğunu merak ediyordum ve ayrıca şuan nereye gittiğimizi öğrenmek istiyordum.

İçki içip korsan şarkıları söyleyenleri izlerken düşünmeye başladım. 4TEEN'in battığını düşünmüştüm, Kai bizlerin ölü olarak bilinmesi için böyle bir plan yaptığını söylese de değer verdiği bir geminin bilerek batmasına izin vereceği bana mantıklı gelmemişti. Ben 4TEEN'in battığını ve Kai'nin buna nasıl izin verdiğini düşünürken, 4TEEN'in aslında hiç batmamış olduğu gerçeği tabii ki de aklıma bile gelmemişti.

Kai çok zeki bir adamdı ve bu ona daha çok hayran olmamı sağlıyordu.

Açıkçası 4TEEN adı altında farklı bir gemiyle ilerlemek ve hazineyi ararken peşimizde dolaşmasınlar diye bir deniz savaşında herkesi ölmüş olarak göstermek benim aklıma gelmezdi. Ancak dediğim gibi Kai zeki bir adamdı ve her şeyi detaylı bir şekilde düşünmüştü.

Derin bir nefes aldıktan sonra yavaşça ayaklandım. Kai'yi gerçekten görmeye ihtiyacım vardı çünkü mağarada ki hâli gözümün önünden gitmiyordu. Mutluydu ancak aynı zamanda da çok hüzünlüydü.

Küçücük bir çocukken elindeki ufacık bir söylentiye umut bağlamıştı, mektubun varlığı bile kesin değilken onu aramaya başlamıştı. Küçücük bir çocuktu ancak omuzlarında koca bir yük vardı. Ölen arkadaşlarının masumluğunu ispatlayabilmek için bugüne kadar hep acımasız biri olmuştu. Acımasızca denizlerde hakimiyet sürmüş ve karşısında duran ufak bir taşı bile ortadan kaldırmıştı.

Kapısının önüne geldiğimde durdum, karşısına geçip ne diyeceğimi bilmiyordum ve saçmalamaktan oldukça korkuyordum. Zaten hüzünlüydü, saçma sapan şeyler söyleyerek her şeyi daha da berbat hâle getirmek istemiyordum. Boğazımı temizledim ve üstüme başıma çeki düzen verdikten sonra kapıyı çalıp içeri girdim.

Pekâla kapıyı çaldığım anda içeri girmem biraz(!) aptalca olmuştu.

Gözlerim büyük yemek masasının başında yalnız oturan Kai ile buluşunca yutkundum. Masanın üstü yiyeceklerle tıka basa dolmuştu ancak o sadece içki içiyordu. "Şey..."

Ellerim sanki çok derin bir mevzu hakkında konuşuyormuşuz ve ben ona anlatmak istediğim şeyi bir türlü anlatamıyormuşum gibi havaya kalkınca duraksayıp sağ elimle ensemi kaşımaya başladım. "Ben..."

Gözlerimi kaçırdım. Ne diyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Tekrar yutkunup ona baktım. "Y-yemek yiyelim mi?" Dedikten sonra kaşlarımı çattım. Bu kesinlikle buraya geliş amacım değildi. Üstelik canım bir şey yemek bile istemiyordu!

Kai ben odaya girdiğimden beri tek bir kelime bile etmeden bana bakıyordu. Kısa bir süre sonra elindeki bardağı masanın üstüne bırakıp diğer eliyle yanındaki sandalyeyi gösterdi. Gösterdiği yere oturduktan sonra boş boş önümdeki tabağa baktım. Ben kesinlikle bir aptaldım.

"Başlayabilirsin." dediğinde ona baktım. Gözleri yemeklerin üzerinde dolandıktan sonra bana baktı. "Yemek yemek istemiyor muydun?"

Kafamı aceleyle sallayıp Luhan'ın güvertede bana uzattığı 'Adını Bilmediğim' adlı yemeği alıp tabağıma koydum. Peşinden birkaç meyve de koymuştum. Kai'nin bakışlarını üstümde hissediyordum ve bu beni daha da gergin yapıyordu. Zaten istemediğim halde yemek yiyecektim, üstüne o beni seyredince yemek yemek istiyor olsam bile yiyemezdim.

4TEEN ⚓KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin