Bölüm Yirmi Beş

94 5 2
                                    

Berra Sezgin...

Gece boyu Asude'nin uykuya dalmasını beklemiştim. Devasa bir sinir krizini geçirmiş, her yeri kırıp dökmüştü. Ve o andan itibaren sonu gelmeyen bir ağlama krizine tutulmuştu. Daha doğru çığlık atıyordu. Böyle anlarda kilitlenip kalırdım. İnsanları nasıl teselli edeceğimi bilemezdim. İnsanların kendilerini nasıl iyi hissetmelerini sağlayabilirdim? Bilemezdim. Beceremezdim de. Böyle anlarda kaçasım gelirdi hep. Çünkü sevdiğim insanların kötü görünmelerine ve bir şey yapamıyor oluşuma dayanamazdım.

Ancak, bu sefer kaçamazdım. İstesem de yapamazdım. Söz konusu kişi Asude idi. Bu yüzden bir şey söyleyemesem de evi kırıp geçmesine izin vermiştim. Kendisini iyi hissedecekse izin verebilirdim. Kendisini benim saçma sapan sözlerimden daha iyi hissedeceği kesindi. Bu yüzden sadece yanında olmaya çalışmıştım. Hiç müdahale etmemiştim.

Yine de bu onu izlerken içimin acımadığı anlamına gelmiyordu. Cüneyt'e karşı ömür boyu tükenmeyecek bir öfkeye sahip olmuştum. Onu mahvetmişti. Güvenini, hayalini, hayatını, tüm düşüncelerini tepe taklak etmişti. Bir daha yeniden güvenmesi, inanması çok uzun zamanını alacaktı. Belki de bir daha asla güvenmeyecekti kimseye. Cüneyt Asude'nin ruhunda onarılamayacak kadar çok hasar bırakarak gitmişti. 

Sabahın erken saatlerinde kalkıp her sabah Asude'nin yaptığı gibi sessizce kahvaltıyı hazırladım ve odasına girdim. Uykudaydı. Asude'nin benden önce uyanmaması demek bile sorun olduğunun yegâne kanıtıydı zaten. Yavaşça yatağının kenarına oturup yüzüne baktım.

O kadar çok ağlamıştı ki yanaklarındaki gözyaşı izlerini rahatlıkla görebiliyordum. Yüzü uzun zamandır görmediğim kadar solgun ve cansızdı. Yavaşça yüzüne düşen saçları geri atmıştım ki hafifçe gözlerinin açıldığını görmüştüm. Yaşamı yansıtmayan bakışlarıyla bana bakıyordu şimdi.

"Günaydın. Kahvaltın hazır. Yemek yememe gibi bir lüksün yok." dedim gülümsemeye çalışarak. O ise yüzünü buruşturmuştu.

"Yemek istemiyorum. Hazırlanmam gerek." dedi ve yataktan kalkıp dolabının başına geçti. Bense şaşkınlıkla ona bakıyordum. Neyden bahsediyordu bu kız?

"Nereye?" dedim. İşin aslı bir delilik yapmasından korkmuştum. Asude'nin ne yapacağı hiç belli olmazdı. Gidip Cüneyt'i ya da bastığı kızı parçalayabilirdi sonuçta. Bildiğim bir şey varsa, o da aldatılan bir kadından herkesin korkması gerektiğidir.

"İşe gitmem gerek." dedi. Arkasına bile bakmadan söylemişti bunu. Şaka yapıyor olmalıydı. Bu halde işe gitmeyi falan düşünemezdi.

"Şaka yapıyor olmalısın. Belki de işe gitmemen iyi olur." dedim çekinerek. Çünkü tepkisini kestiremiyordum. o ise kıyafet aramasında duraklamıştı sadece. Yine arkasını dönmemişti.

"Neden?" dedi en sonunda. Derin bir nefes alıp, onu ikna etmeye karar verdim. Bu halde işe gitmemesi gerektiğini düşünüyordum.

"Evde kalıp dinlenmek sana iyi gelecektir." dedim. İşte o zaman Asude bana doğru dönmüştü.

O olaydan sonra ilk defa gözlerinde bir ifade görmüştüm. Sinirlenmişti. Muhtemelen sözlerime sinirlenmişti. Ancak, artık yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bir süre sinirli bir şekilde bana baktıktan sonra derin bir nefes alıp dolabına geri dönmüştü. Bense anlamaya çalışarak ona bakıyordum. Tam konuşacaktım ki onun sesini duydum.

"Bugün kaç kişi doğdu acaba? Ya da kaç kişi el sallayıp yoluna devam etti?" dedi sakin bir sesle.

Onun neden böyle bir soru sorduğunu anlamamıştım. Ne cevap vereceğimi bilemez halde ona bakıyordum. Sorduğu soru güzeldi kuşkusuz. Bazen bunun cevabını merak ettiğim olurdu. Ama Asude'nin böyle bir şey sormasını beklememiştim. Yine de cevaplamam gerektiğini hissediyordum.

Bir Kitapçı Dükkanı... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin