Bölüm Yirmi Altı

96 8 0
                                    

Berra Sezgin...

Bir Kitapçı Dükkanındaydım. Aklım darmaduman olmuş bir halde masamda oturuyor, kendimi toparlamaya çalışıyordum. Korhan ve Asude'ye kısa bir açıklama yaptıktan sonra Besim ile dışarı çıkmış, elimden geldiğince yanında olmaya, onu dinlemeye çalışmıştım.

Biraz olsun toparlandığında beni bırakmıştı. Ve masaya oturduğum ilk anda aslında onu ne kadar az tanıdığımı fark etmiştim. Besim'in sadece bir şirkette çalıştığını biliyordum. Ama ailesi hakkında hiçbir şey bilmiyordum. O benim ailemdeki herkesi bilmesine karşın, ben hiçbir şey bilmiyordum.

Kendime şaşırmıştım. Bunu nasıl sorgulamadığıma, nasıl merak etmediğime şaşırıyordum aslında. Besim'in annesiyle babası hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bugün söylemeseydi, bir kardeşi olduğunu bile bilemezdim. Neden hiç sormamıştım? Bunun cevabını kendime bile veremezken ona ne diyebilirdim ki? Onun hakkında bu kadar az şey bilirken, nasıl ona koşulsuz güvenebiliyordum? Bunu aklım almıyordu. Sanki ben onu hep tanımışım gibi geliyordu bana. Ama gerçek öyle değildi işte. Aslında kalbimi emanet ettiğim adam hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum.

"Berra iyi misin?" diyen bir sesle düşüncelerimden sıyrıldım. Bana seslenen Lale idi. Geldiğini fark etmemiştim bile. Masasındaki bilgisayar açıktı. Kendisi tam karşımda, kollarını birbirine kavuşturmuş bir şekilde bana bakıyordu.

"Bir şeyim yok."

"Beni geçiştiremezsin." dedi gözlerime bakmaya devam ederek. Bense pes etmiştim. Lale ile savaşacak gücüm yoktu. Lale de bunu anlamış olacak ki karşımdaki koltuğa oturmuştu.

"Besim hakkında çok az şey bildiğimi fark ettim. Bu da canımı sıkıyor." dedim lafı uzatmadan. Lale ise kafası karışmış bir şekilde bana baktıktan sonra konuştu.

"Nasıl yani?"

"Mesela; bir şirkette çalıştığını biliyorum. Ama ne iş yaptığını bilmiyorum. Annesi, babası ayrı mı? Bir arada mı? Bilmiyorum. Arkadaşları nasıl? Bilmiyorum. Bu adam yalnızken ne yapar? Bilmiyorum. Hayatının neresindeyim? Onu da bilmiyorum." dedim çaresizlikle.

"Hayatının merkezinde olduğunu söyleyebilirim." dedi Lale. Sorunumu anlamıştı aslında. Bense medet umarcasına ona bakmaya devam ettim.

"Bunun senin canını sıkması çok normal. Ama içinde tutmamalısın. Seni rahatsız eden neyse bunu Besim'e anlatmalısın."

"Bugün bir kardeşi olduğunu öğrendi." dedim rahatsızca kıpırdanarak. Bakışlarım masaya çevrilmişti. Bir süre konuşmadan öylece durduk. Sanırım Lale de ne diyeceğini bilememişti. En sonunda sessizliği bozmaya karar verdim.

"Belki de kendisi de bilmediğinden anlatmıyordur. Yine de onu tanımayı isterdim. Neyse, düşün düşün bitmez. " dedim ve bilgisayarda maillerime bakmaya başladım. Bir süre sonra Lale'nin de masasına geçtiğini görünce rahatladım.

Öğleye kadar bana gelen yeni bir hikâyeyi okuyarak kenarda duran defterime notlar aldım. Böylece her şey bittikten sonra bu notları toparlayıp, yazar adayına gerekli uyarıları yapabilecektim. Pratik oluyordu. Çünkü bazen hikâyenin gidişatından dolayı başta düşündüğüm şeyi unutabiliyordum. Bu sayede unuttuğumu hatırlayıp, daha sağlıklı yorumlar yapabiliyordum.

Hikâyenin bitmesi üzerine defterdeki notlarımı okuyup kendimce toparladım. Ardından kâğıtları toparlayıp aşağı inmeye karar verdim. Burada pek işim kalmamıştı. Lale'ye haber verdikten sonra aşağı inip etrafı kolaçan ettim. Korhan tezgâhın başındaydı. Ben de kitap raflarına bakmaya karar verdim. Ortalıkta pek kimse yoktu. Bu yüzden gizli raflardaki kitaplara bakıp az kalmış olanları yenilemenin en iyisi olacağını düşündüm.

Bir Kitapçı Dükkanı... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin