Berra Sezgin...
Yolda konuşabileceğimiz her konuyu tüketmiştik. Etrafa karanlık iyiden iyiye çökmüştü. Bu yüzden sıkılıp, camdan dışarı baksak bile bir şey görmüyorduk. Korhan sessizce arabasını kullanıyor, ablam kafasını koltuğun baş kısmına yaslayıp radyoyu karıştırıyor, Hale yanımda telefonuyla mesajlaşıyor, bense elimde kitabımla okumaya, okuduğumu da anlamaya çalışıyordum.
Nerede olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu. İzmit'ten sonrasını bilemiyordum. Bolu'da da olabilirdik. Bolu'yu geçmiş de olabilirdik. Öyle ya da böyle bu yolculuk en sonunda bitecekti. Dayanmak zorundaydım sadece. 'Sabret Berra.' dedim içimden. Okudukça okudum. Kelimeler uzadı cümleler oldu. Cümleler uzadı sayfalara döndü. Ben okudum... Parmaklarımla sayfaları çevirdim. Gözüm ağrıdı, umursamadım. Arabanın bir koltuğuna oturmuş değildim o anlarda. Başka bir Dünya'daydım. Mutlu oluyordum, acı çekiyordum, ihanete uğruyordum, ama asla yıkılmıyordum. Hem ben, ben bile değildim.
Korhan'ın sesi beni kendi dünyama döndürmüştü. O karakterin arkadaşı değildim artık. Berra idim. Ankara'ya gidiyordum. Koltukta oturuyordum. Aceleyle ayracı yerleştirip kitabı kapadım. Kafamı yana doğru çevirip Korhan'ın beni görmesini sağladım.
"Efendim Korhan?"
"Gelmek üzereyiz de. Hale'yi uyandırsana."
"O kadar oldu mu?" dedim şaşkınlıkla. Hale'yi dürterken, bir yandan da saate bakıyordum. Gecenin biri olmuştu. Ankara'ya gelmiştik. Ama karanlıktan anlayamamıştım bile. Hale ise yüzünü buruşturduktan sonra hafifçe gözlerini açıp bana baktı. Kaşları da çatıktı şimdi.
"Efendim?" dedi kısık bir sesle.
"Gelmek üzereyiz." dediğimde şapşalca bir şekilde gözlerini kırpıştırdı. Yayıldığı koltukta biraz dikleşti ve şartların elverdiği ölçüde kollarını açtı.
"Ne kadar yorulmuşum." dedi gerindikten sonra.
"Sen bir de yarını gördükten sonra konuş Hale." dedi ablam ön koltuktan.
Ondan sonra da araba durana kadar kimse konuşmadı. Araba durunca Korhan hızlıca arabadan çıkıp, bagaja doğru yöneldi. Ben de kapıyı açtığım anda gecenin ayazıyla tanıştım. 'Acaba Hale bana hırka almış mıdır?' dedim içimden. Ama o kadar yorulmuştum ki aklımdaki soruyu dışa dökememiştim bile.
Ondan sonrası beynimde sadece koşuşturma silsilesinden ibaretti. Korhanla nasıl yukarı çıkmıştık? Biz kendimizi nasıl içeri atmıştık? Korhan'ı nasıl uğurlamıştık? Halamın sevgi dolu sözlerine nasıl dayanıp da yatmıştık? Bilmiyordum. Ama bildiğim tek şey, kafam yastığa değer değmez Dünya'nın en mutlu insanı olduğumdu.
Sabah annemin dürtmeleriyle gözlerimi açmıştım.Gözümü hafifçe açtığımda Hale'nin yanımda yattığını gördüm. Dün nasıl yorgunluk çökmüşse, Hale ile uyuduğumu bile fark etmemiştim. Annem benim uyandığımı görünce Hale'ye geçiş yapmıştı. Ben de saçlarımı toplayıp banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra, bedenimde hafif bir sersemlik olsa da ruhen uyanmıştım. Aynada saçlarımı topladıktan sonra annemlerin sesini takip ede ede, mutfağa geçtim. Babamla, Yavuz enişte ortalıkta yoktu. Ayşe, ablam, ve Aynur abla da yoktu. Onlar erkenden kuoföre gitmiş olmalıydılar. Kendime bir çay doldurduktan sonra masaya oturdum. Halam da annemle konuşuyordu. Endişeli gibi görünüyordu.
"Ah Goncacığım... O kadar dedim ki 'Kızım yaşın küçük. Biraz ertelesen, olmaz mı?' diye. Yok. Bugün evleniyor. Ama bir yandan da içim rahat değil."
"Neden öyle diyorsun Birgülcüğüm? Damadın kötü bir şeyini mi gördün?"
"Aaaa? Yok canım. Allah için Suat saygılı,efendi çocuk. Kızımı da seviyor belli. Ama ne bileyim. Ayşe daha yirmi üç yaşında."
![](https://img.wattpad.com/cover/37251485-288-k832796.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kitapçı Dükkanı...
Ficción GeneralHayaller mi? Para mı? Berra'nın tercihi hayallerden yana olsa da, hayatında bazı şeyler hala oturmuş değildir. Mesela gizemli bir adam gibi.. Ayraçların kenar yazılarından bir tanışma... Kitapların sayfalarından doğan bir aşk.. Bir kitapçı dükkanınd...