Bölüm Sekiz

249 11 0
                                    

Berra Sezgin...



Alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Uykulu bir şekilde, gözümün ucuyla saate baktığımda 08:00 olduğunu görünce, elimde olmadan yüzümü buruşturdum. Kesinlikle sabah insanı değildim. Ama kalkmak zorunda olduğumu bilecek kadar da sağduyu sahibiydim. Tam saati kapatmıştım ki, yanında bir kağıt olduğunu gördüm. Yatağımda yavaşça oturup kağıdı elime aldım.

Bunu ben koymamıştım. Yani neden bir kağıdı yatağımın yanına bırakayım ki? Peki acaba bunu kim bırakmıştı? Belki de Asude bırakmıştı. Belki erken çıkmıştı. Merak etmeyeyim diye de bana not yazıp bırakmıştı. Mantıklı düşünmekte yarar vardı. Bu düşüncenin beni rahatlattığını hissettim. Kağıdı açtığımda Asude'nin minik yazısını görmeyi bekliyordum. Bir dörtlük değil.

Gönül dedi: Ben neyim ki, bir damla sadece;

Ben nerde, görmediğim koca deniz nerde!

Böyle diyen gönül denize kavuşunca

Baktı kendinden başka şey yok görünürde.

Yazıyordu. O kadar şaşkındım ki, ne düşündüğümü bile bilemiyordum. Ömer Hayyam'ın şiirlerinden bir dörtlüktü bu. Asude bana hayatta öyle şeyler yazmazdı. Ama kim yazardı? Bilemiyordum. İşin aslı, tahmin ediyordum. Ama nasıl buraya gelebilirdi? Daha nerede yaşadığımı bilmiyordu. Biliyor muydu yoksa? Yoksa beni takip edip evimi mi bulmuştu? Ama, öyle bile olsa kağıt nasıl benim odamda olurdu? Anlayamamıştım. Kafam karman çorman olmuştu. O kadar dalmıştım ki, Asude'nin kapıyı açıp yatağıma oturduğunu bile fark edememiştim. Sesi beni kendime getirmişti. Yüzüne baktığımda kaşlarını kaldırmış, şaşkın ve ne olduğunu anlamaya çalışır bir şekilde bana baktığını gördüm. Kendime gelmeliydim. Ama gelemiyordum. Hala bana bu notu nasıl gönderdiğini düşünüyordum.

"Berra?" dedi Asude. Sanırım bunu ilk kez söylemiyordu. Kendimi toparlamaya çalıştıkça, daha da beter hale geliyordum. Bir şey diyemiyordum.

"Ne bu? Ver bi bakayım." dedi Asude.

Sonra ben ne olduğumu bile anlayamadan kağıdı elimden aldı. Ona karşı gelecek gücüm bile yoktu. Asude'nin çatılmış kaşları okudukça yayılmıştı. İfadesindeki değişimi izliyordum. Gözlerinin hareketlerinden okuduğunu anlayabiliyordum. Düz duran dudakları giderek kıvrılmaya başlıyordu. Kağıdı yatağıma bırakmasını izledim. Sonra yüzüme baktı. Endişeli görünmüyordu. Neşeli belki biraz da düşünceli. Ama kesinlikle neşeliydi.

"Ömer Hayyam... Sence bunu kim gönderdi?" dedi. Şimdi biraz daha düşünceli görünüyordu. Az önce gevşemiş olan kaşları hafifçe tekrar çatılmıştı. Bakışları benden kağıda geçmişti. Öyle bir bakıyordu ki, sanki o dörtlükten başka şeyler de yazılıymış ama onları sadece o görebiliyormuş gibiydi.

"Bilemiyorum."

"Tahminde mi edemiyorsun?" dedi Asude. Gülümsemesi iyice genişlemişti artık. Zor olsa da kendimi toparlayabilmiştim. Bu yüzden Asude'nin bıraktığı kağıdı aldığım gibi komodinimin çekmecesine bıraktım. Sonra Asude'ye sinir olmuş bir şekilde baktım.

"Ne bileyim ben? Kendini şiirsel zanneden züppelerden biri olmalı." dedim bıkkınlıkla.

Sonra yavaşça yatağımdan kalkıp dolabı açıp bir şeyler aramaya başladım. Aslında bu yaptığım gerçekten de salakçaydı. Çünkü sandalyede bugün giyeceğim kıyafetler duruyordu. Dahası Asude kıyafetlerimi geceden ayarladığımı bilecek kadar benimle yaşamıştı. Asude'nin yataktan kalktığını hissettim. Kapının oraya geldiğinde ona baktım. O da bana bakıyordu şimdi. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki, sanki hem beni anlıyor, hem de yaptığımı yanlış buluyor gibiydi.

Bir Kitapçı Dükkanı... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin