Bölüm Dört

239 12 0
                                    

Berra Sezgin...

Elimde bir kitapla raflara bakarak, nereye koymam gerektiğini düşünüyordum. Gözümün ucuyla saate baktığımda akşam üzeri 17:00 olduğunu gördüm. Korhan da yoktu. Acaba erken mi gitmişti? Dükkan biraz fazla sessizdi sanki. Yine de kafamı bundan uzaklaştırıp dikkatimi raflara verdim.

Kitabı doğru rafa yerleştirdikten sonra arkamı dönüp dükkanın cafe bölümüne baktım. Kimse yoktu. Neden bugün kimse gelmemişti? Bir kişi bile yoktu. Tedirgin olduğumu hissetmiştim. Hem Asude de neredeydi? Korhan da yoktu. Bunların ikisi ne ara ve nereye kaçmışlardı? Bütün yükü bana bindirip kaçtıklarına inanamıyordum. İçim sıkılmıştı. Kitaplarla da işim bitmişti zaten.

Bu yüzden okuduğum kitabı alıp, kendime bir kahve doldurdum. Sonra ışık alan bir masaya oturup kaldığım yeri bulmaya çalıştım. Ama bir ses duyana kadar. Sesi duyunca kaşlarımı havaya kaldırarak başımı kaldırıp seslenen kişiye baktım. Bu neredeyse her gün bizim dükkana gelen adamdı. O da benim gibi kaşlarını kaldırmış bir şekilde bana bakıyordu. Boğazımı temizleyip, bakışlarımı ondan kaçırdım.

"Evet?" dedim soğuk olduğumu umarak.

"Hangi sayfada kaldığıma bakmak istiyorum."dedi. Ne kadar da iticiydi. İstiyormuş. Tabi canım. dedim içimden. Ukalalık tavan yapmıştı adamda.

"Kitabın sayfalarını karıştırarak da bulabilirsin."dedim bende rahat bir şekilde.

"Ama kitap sayfalarını karıştırmak istemiyorum."

"Ben de kitabı vermek istemiyorum." dedim inatla.

"Öyle mi?" dedi. Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan kitabımı almıştı bile. Yüzünde bir sırıtmayla kitabın sayfalarını karıştırmaya başladı.

"Kitap sayfalarını karıştırmak istemediğini sanıyordum."

"Başka bir kitabın sayfalarını karıştırmak istemiyordum." dedi başını kitaptan ayırmadan. İstifini bile bozmamıştı pis herif. Niye böyle yapıyordu ki?

Sanırım en sonunda kaldığı yeri bulmuştu. Tekrar gülümsedi. Masadaki kalemi alıp ayraca bir şeyler yazdı. Ardından kitabı bana uzatıp gitmişti. Merakıma yenilmiştim. Onun kaldığı yere baktığımda onunla aynı yerde kalmış olduğumuzu fark ettim. Ona belli etmeden ayracına baktım. Acaba ne yazmıştı?

"Bu kitap Besim Güner'e aittir." yazıyordu. Hırsla kafamı kaldırdığımda yoktu. Dükkanda da değildi. Neler oluyordu? Kafam karışmış bir şekilde etrafıma bakınıyordum.

Sonra aniden uyandım. Evet, uyandım. Evdeydim, mis gibi yatağımdaydım. Saat daha 8:00 idi. Akşam üzeri bile değildi. Rüyaydı. Hepsi rüyaydı. Yine de tedirgin olmuştum. Neden böyle şeyler görüyordum ki? İşin aslı adam müşteri olmasa ağzını payını verirdim. Müşteri veli nimettir diye diye sabır taşına dönmüştüm. O kadar kaba bir herifti ki. Çocuklar gibi konuştuğumun farkındaydım. Ama öyleydi. Hep bir aykırılık, hep bir gıcıklık, hep bir umursamazlık. İçimden 'Allah bunu alacak kıza sabırlar versin.' dedim.

Aniden kafamı sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Dükkanda yeterince çekiyordum zaten. Bir de evimde düşünemezdim o Allah'ın ukalasını. Bak düşündükçe sinirleniyordum. Korhan onunla neredeyse kanka olmuştu. Ama benim merhabam bile yoktu. Olmasındı zaten. Ukalara gülümseyecek halim yoktu. Kapım tıklanınca kapıya baktım. Asude başını uzatmıştı.

"Günaydın patron. Uyanmayı düşünmüyorsun herhalde?" dedi gülerek.

"Kalktım şimdi. Sağ ol Asude."

Bir Kitapçı Dükkanı... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin