Bölüm On Dokuz

144 7 0
                                    

Berra Sezgin...

Bugün Korhan gelecekti. Benim ricamı kırmayıp, gitmeden önce hepimizi görmeye gelecekti. Korhan'a iyi gözükecektim. Üzülüp onun da keyfini bozmayacaktım.O düşünecekti, kafasını dinleyecekti. İyi olup, yine aramıza katılacaktı. Bu onun için bir şeylerin başlangıcı olacaktı. Kapının açılmasıyla bakışlarımı bilgisayar ekranından kaldırmıştım. Gelen Asude idi. Somurtkan bir ifade ile karşımdaki koltuğa oturup yüzüme baktı.

"Neden gidiyor ki?" dedi sızlanarak. Bir yanım ona hak veriyordu. Onu anlıyordu. Ama o Korhan'ı görmemişti. Yüzündeki ifadeyi görmemiş, bakışlarındaki boşlukla karşılaşmamıştı. Bu yüzden anlayamıyordu işte. Ben de gitmesini aslında istemesem de, neden gitmesi gerektiğini anlayabiliyordum.

"Buna ihtiyacı var Asude." dedim sadece. O sırada Lale kapıyı açıp içeri girdi. Bir an bize baktıktan sonra ifadesiz bir şekilde masasına oturup bilgisayarını açtı. Ben de tekrar Asude'ye baktım. Korhan'ın gidişinin onu üzdüğünü biliyordum. Yine de elimden hiçbir şey gelmezdi. Tek istediğim Korhan'ın eskisi gibi olmasıydı. Bunun için onu özlemem gerekecekse özleyecektim.

"Neden? Neden birdenbire Amerika sevdalısı oldu? Aklım almıyor..."

"Asude, Korhan cidden çok yorgun. Bedenen değil belki, ama ruhen çökmüş halde..."

"Tamam, ama neden?" dedi Asude de üsteleyerek. Buna verebilecek bir yanıtım olmadığından sustum sadece. Asude ise bu suskunluğumdan yararlanarak tekrar konuştu.

"Sadece endişeleniyorum. Ne oldu? Bir şey oldu da bu yüzden mi gidiyor? Anlatmadığı bir şeyin olmasından şüpheleniyorum."

"Koskoca adamı didikleyemem ya."

"Neden sormazsın anlamam seni de."

"Sordum Asude, cevap vermedi." dedim ve sırf bir şey yapmış olmak için çayımdan içmeye başladım. Asude de başını iki yana salladıktan sonra ayağa kalktı ve bir şey demeden odadan çıktı.

Haklı olduğunu biliyordum. Bir yanım bundan şüpheleniyor olsa da bu yanımı dinlemek gibi bir niyetim yoktu. Korhan'ı uzun zamandır tanıyordum. Şüphelendiğimiz gibi bir olay olsa mutlaka anlatırdı. Belki de yıllar yormuştu onu. Belki de artık yapamayacağını, devam edemeyeceğini düşünüyordu. İnsanlar yaşlanınca yorulur diye bir kaide yoktu ki, insan hayatının baharında bile yorulabilirdi. O gücün seni terk etmesi için belli bir yaşa gelmen şart değildi.

"Gitmesi gerek değil mi?" dediğini duydum. Başımı kaldırıp baktığımda Lale'nin bana baktığını gördüm. Yüzü az öncekinin aksine ifadesiz değildi. Gözleri dolmuştu, belli etmemeye çalışsa da kendini tutmaya çalıştığını görüyordum. Onun buna üzüleceğini beklememiştim.

"Gitmesi gerek. Onu görmedin, o kadar yorgun görünüyordu ki..." dedim anlatmaya çalışarak. Lale ise anladığını belirtircesine başını sallamakla yetinmişti.

"Gitmesini istemiyorum." Demişti bir süre sonra. Bunu derken sesi titremişti. Bakışları benden masasına yönelmişti şimdi. Sımsıkı tuttuğu elleriyle, çenesindeki kasların gerilmesiyle bile kendini zor tuttuğunu anlayabilirdim. Ancak, sesi beni ona bakmaya zorlamıştı. Sesindeki titreme, o çaresizlik tınısı işime dönmeme engel olmuştu.

"Ben de istemiyorum." Dedim ne diyeceğimi bilemeden geçirdiğim birkaç saniyenin ardından.

"Gitmesini istemiyorum, ama gitmesi gerektiğini görebiliyorum. Hayat onu yormadan önce nasıl birisiydi? Merak etmiyor değilim."

Bir Kitapçı Dükkanı... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin