Evlen benimle!

857 75 2
                                    


Günler duvardaki takvim yapraklarından düşmeyi, insanlar onlarla ilgilenmeyi bırakalı epey bir vakit oldu. Kalabalığın ortasına dikilen mezar taşlarının arasında oradan oraya koştururken, her şeyle birden ilgilenmeye çalışırken kim bakardaki ki beyaz duvarın üzerinde duran gün be gün eriyip tükenen o kağıt parçalarına.

Kazağını ellerinin üzerine kadar çekiştiren ve önünde oturduğu yere kadar inen pencerenin ona sunduğu sisli ve yanında karlı boğaz manzarasını izleyen Duru dışında. Bir elinde Artvin'den kargalar uyanmadan kaçıp geldiği günün takvim yaprağı diğerinde belki biraz kafasını dağıtır diye okumaya çalıştığı bir kitap. Gözlerini boğazın karşı yakasında nazlı nazlı dalgalanan bayraktan çekebilmeyi başardığında kaldığı yerden devam etti, saatlerdir işkence ettiği kitabına.

Oysa ben mutlu değil ait olmak istemiştim. Bütün sevinçlerine şahit olmak istemiştim, sebebi ben olduğum. Gözlerimi kapatıp, duyduğum sesine şarkı olmak istemiştim.
Bunu anlayabilir misin?
Hayallerim gerçekleşmemesiyle ünlü, ben seninle yorgun.
Benim bütün yalnızlıklarım senin yüzünden güzel. *

Okuduğu sayfayı işaretlemeyi bile düşünemeyerek sertçe kapattı kitabı. Bu kadarı fazlaydı. Kafası dağılsın diye okuduğu kitabın kalbini dağıtıp parçalara ayırmasına izin vermeyecekti.

Hayatıyla ilgili yeni kararlar alma arefesindeydi Duru. Geçici olmayan, içinde kaçmalı gitmeli bölümlerin yaşanmadığı. Sığınmacı, iyileştirmeci, sevgi dolu. Sadece üzerinde kafa yormaya başladığı bu karar biraz bencilce geliyordu. Buna da bir çözüm bulabilirse, hiç beklemeden gerçekleşecekti üzerinde çalıştığı bu şey. Herkes için en iyisi bu olacaktı zira.

Arkasından omuzlarına dokunan sıcak eli hissettiğinde elindeki takvim yaprağını kitabın arasına sıkıştırdı ve kitabı önündeki sehpaya bıraktı. Omuzlarındaki eller yavaş yavaş hareketlenmeye başladığında gözlerini kapatıp kendini o ana teslim etti. Vücudu Fatih'in elleri arasında gevşemeye devam ederken gözünün önünde yalnızca yanan odun parçalarından çıkan küçük ışıklarda aydınlanmaya yüz tutmuş, yüzünde göklerin yıldızı gibi duran bir çift mavi vardı..

***

" Hala yemek yapamadığına inanamıyorum Duru."

" Hiç ihtiyacım olmadı ki. Neden öğreneyim?"

" O küçücük yerde böyle pizzacı falan olduğunu da sanmıyorum ben. Ne yiyip içtin sen üç ay?"

Fatih'in gülerek söylediği cümleler, Duru'nun elindeki pizzanın ufak bir sarsıntı ile kutuya geri iadesini getirdi. Aklına üşüşen anılar, ki onlar Duru'nun canını yakmaktan başka bir halta yaramıyorladı, kadını boğazın üstünde gibi hissettiren bu odadan alıp çok başka yerlere götürdü. Adadaki evin mutfağından Artvindeki ahşap evin o küçük odasına uzanan yolculukta, bedeninden çok daha fazla hasar gören kalbiyle, elinde bir dilim pizzayla kalakalmıştı işte şimdi.

Fatih'in sorusunu uğuldayan kulakları yüzünden duyamayan Duru, adımlarını tek odalı evin banyosuna yöneltti. Buz gibi bir duş almalıydı. Eskidendi o sıcak suyun keyfini sürdüğü zamanlar. Eskidendi, hayattan ufak kaçamaklar çalma peşinde koşturan kız çocuğunu yakalamak için var gücüyle peşinde dolandığı günler. O kız çocuğu büyüyeli çok olmuştu zira. Büyüyeli ve hayatın kendisine sunduklarını kabul edeli, savaşmayalı, bir şeyleri değiştirmeye çalışmaktan bıkalı..

ADA KARGASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin