Duramıyorum.
Yalan söylemekten kendimi alamıyorum.
Her aynaya baktığımda, kendimden daha çok nefret ediyorum uğurböceği.
Ne zaman yansımama baksam, o çirkin varlık bana gülüyor. Alay ediyor benle.
"Bak bak! Bir s o y t a r ı m ı karşımda dikilen? Bugün kendine nasıl yalan söyleceksin hayatım? Belki bedenini sevdiğine inandırabilirsin kendini. Ama o baldırlarını hiç bir yalan örtemez. Ah bana öyle bakma. Şimdi gidip yine deli gibi yiyecek ve kusacaksın değil mi? Seni aşağılık varlık, kendine bile dürüst olamazken diğerine ahlak dersi veriyorsun ayak üstü! Kuzum utanma kalmadı mı hiç sende? Yoksa onuda mı yedin, her üzüldüğünde yaptığın gibi?"
Aynaya artık bakamıyorum uğurböceği.
Aynaya bakamıyorum.
Bu sabah bana "Biliyor musun, çok güzel gülüyorsun." Dediğinde gülmek istememiştim aslında.
Tek istediğim gülümsememi saklamak ve koyu kıvamlı bir utancın dışa vurmasına engellemekti.
Lakin kızardım.
Tıpkı bir domates gibi.
Bunu iltifatına bir karlışık olak saydın ama değildi.
Bu, bedenimin aptal bir tepkisiydi.
"Doktora git." Dedim.
Çünkü göz sağlığından endileşendim.
Bana bak.
Ne görüyorsun?
Bir yalancı, haksız mıyım?
Ne zaman yalan söylesem, sana yakalanmak yorucu olmaya başladu uğurböceği.
Bu ebelemece oyunu ne zaman bitecek?
...
Keşke
Bu sabah söylediğin yalana
Kendimi i n a n d ı r a b i l s e y d i m.