Onze

95 26 9
                                    

Eve git ve pencereni aç.

Şehri al içeriye.

Dışarıda yağmur yağıyor.

Toprağın kokusunu alıyor musun uğur böceği?

İşte en sonunda bir parçası olacağın bir koku bu.

Ne kazanırsan kazan; ister sevgi ister nefret. Sonunda sahip olduğun tek şey olacak bir avuç toprak.

Aslında, hayır.

Sen o toprağa bile sahip olamayacaksın uğur böceği.

Toprak sana sahip olacak, içine katıp o yüz hatlarını sindirerek biçimsizleştirecek ve hiç var olmamışsın gibi sana ait olan ne varsa bir avuç toprağa dönüşecek.

Aç pencereni ve dışarı bak.

Bu şehirde kaç kişi yaşıyor sence? Kaç düşünce kol geziyor bu sokaklarda? Bu sabah okula giderken yanından geçtiğin kadın ne düşünüyordu? Duraktaki adam kaşlarını çatmış aklından neleri geçiriyordu?

Burası kocaman bir şehir böceğim.

Ve sen, bunca düşünce damlaları arasında sadece bir başka ideasın asla iz bırakmayacak olan.

Kendini özel sanıyorsun, özel olduğuna inanmaya ihtiyacın var.

Tıpkı yusufçuk gibi.

Ama uğur böceği, böceğim, seni özel kılan ne var? Bu sabah yanında yürüp gittiğin insanlar bile bir kez olsun dönüp bakmadı sana, ismini bilmiyor ve büyük ihtimal beş dakika sonra simanı tamamen unutacaklar.

Hiç bir önemin yok uğur böceği. Hiç bir katkın veya zararın yok.

Eğer bu "insanlık" denen despot yönetime veya doğa anaya bir yarar yahut zararın yoksa neden yaşıyorsun o halde? 

Y A Ş A M A K dediğin bundan mı ibaret sadece?

Bana ne bildiğimi sor ve sana ne bildiğimi söyleyeyim. 

Gerçek yüzlerimizde yatıyor, gülüşlerimizde saklanıyor. Sana bakıyorum ve ne olduğunu görüyorum. Ama sen bana bakıyorsun, sadece bakıyorsun, bir an bile görmeye tenezzül etmeyerek sadece gözlerini dikiyorsun ve daha sonra çekiveriyorsun.

Sen bir hiç kimsenin uğur böceği.

Ben bir hiç kimseyim.

Biz hiç kimseyiz.

Onlar hiç kimse.

Hiç birimizin varlığı, edebiyete uzanmıyor. Hiç birimizin varlığı, bir ötekini değiştirmiyor.

Bana baktığında bir insan görüyorsun ve ben sana baktığımda bir oğlan görüyorum.

Daha ötesi yok.

İnsan ideasının içine sıkışmış bir uğur böceği ve bir yılan.

Söylediğim yalanlar ve ben, içimizde hiç bir özel şey taşımıyoruz.

Sadece birer ilizyondan ibaret varlığım.

Olmadığım birinin yansıması, daha mutlu ve daha neşeli.

Seni kandırabilirim; onu ve bunu. Kardelen çiçeğimi kandırabilirim, sayın tırtılı kandırabilirim, laleyi de, tilkiyi de, sansarı da ve insan ideası altında hangi varlık saklanıyorsa, hepsini kandırabilirim.

Kendimi kandırırken, yüzlerinize bakmam yeter.

Ama aynadaki kız ne zaman baksam ona, fısıldar.

"Eğer üzerine geçiriverdiğin şu deriyi kaldırıversem gece kelebeğinin kanatları nasıl parlar?"

...

85 ve 154 numaralı mektuplarımı geri istiyorum senden.

Onları bana geri ver, seni aşağılık hırsız.

Sakın vurdumduymazlığa bağlama hareketlerini.

Artık bunları gördüğünü biliyorum.

Ah uğur böceği, defalarca söyledim sana.

Seni o kadar iyi tanıyorum ki ne yapacağını sen belirlmeden biliyorum sanki...

...

Veya...

Veya...

Sadece veya...

Düşünüyorum uğur böceği,

Düşüncelerim saçlarımdan daha karmaşık.

Ne düşündüğümü bilmiyorum, ne düşünmem gerektiğini de.

Sadece parmaklarım kendiliğinden geziniyor ve anında karalıyor sana adanmış bir mektubu.

Söyle bana uğur böceği,

Büyümek bu mu?

Günden güne delirmek mi büyümek dedikleri şey?

Eğer öyleyse,

Ben çoktan büyüdüm uğur böceği.

...

Tanıştığımız günü hatırlıyor musun?

Gerçekten tanıştığımız günü hani?

Sana baktım ve sen bana baktın.

Aslında o an, idealarımızın ardında saklanan şeyleri anlayıp uzak durmalıydık birbirimizden.

Sarhoş öpücüklerinden nefret ediyorum uğur böceği.

Bazen beni gerçekten sevdiğini düşünmeye itiyorlar beni.

...

...

...

LucioleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin