Bugün yine derste yine uyuya kaldığımda,
Öğretmen neyim olduğunu sordu.
Ona bütün gece uyumayıp babamı beklediğim söyledim.
Yine.
Bunu derken kendimi acındırmaya çalışmıyordum, gerçekten.
Beni sakın yanlış anlama uğur böceği ama insanların bana acıdığı düşüncesinden nefret ediyorum.
İçimde koyu, kuyruklu bir gurur var. Ondan kurtulamıyorum; tırnaklarım ile onu kazıyıp atamıyorum içimden. Kök salmış, ayrılmayı reddediyor.
Ve ne zaman insanların bana acıdığını hissetsem, pençesi içine aldığı kalbimi sıkıveriyor.
Öğretmene bütün gece babamı beklediğimi söylerken,
Tek yapmaya çalıştığım sizi düşünmeye sevk etmekti uğur böceği.
Sen babanı her gün görebiliyorsun. Evden sekizde çıkıp akşam beşte eve dönüyor, babanının düzenini bile senden daha iyi takip ediyorum. Annen ise hep evde, sen doğduktan sonra senle ilgilenebilmek için işini bırakmış.
Ailen, seni seviyor uğur böceği.
Onlar ne istersen yapmaya hazırlar, güçleri yettiği sürece. Maddi ve manevi, sana her şeylerini vermeye hazırlar.
Lakin sen, seni şımarık böcek, neden bir türlü göremiyorsun bunu?
Onlar sana ulaşabildikleri her şeyi veriyor. Hatta bazen daha ileri gidiyorlar senin için, ulaşamayacakları şeylere ellerini uzatmaya kalkıyorlar.
Ama sen şımarık bir velet olan sen öyle bir karartmışsın ki gözünü, onların arkalarından nefret naraları sıralarken babanın belkide o istediğin telefonu alabilmek için bir başka kredi daha çekmeyi düşünüyor. Annen ile mutfakta sessiz kavgalara giriyorlar ve sana o telefonu nasıl alabileceklerini tartışıyorlar. Bana nereden bildiğimi sorma, senin hikayende anlatıcı benim.
Daha düşüncelerin kuluçkadayken bile neye benzeyeceklerini biliyorum.
Tıpkı,
Hiç ardında duranları düşünmediğini bildiğim gibi uğur böceği.
Sen, kendinden başka hiç kimseyi düşünmüyorsun.
Ailenden ne kadar nefret ettiğini sayıp dökerken seninkiler gibi bir ailem olması için adam bile öldürebileceğimi bilmiyorsun.
Öğretmene mazeretimi söyledim ve göz ucuyla yüzüne baktım.
Eğer bir acıma kırıntısı yakalasaydım senden,
O an kimse tutamazdı beni.
Boynuna atılır ve anında el koyardım o rahmetli canına.
Ama gözlerinde olan pişmanlık sakince yerimde oturmam için yeterliydi.
Pişman olduğunu görmeyi seviyorum, acı çekmenden zevk alıyorum.
Bak, pişman olduğunda böyle hissediyor insan.
En iyi pişmanlık hissini bilirim ben.
Çünkü bir "varlık" olarak ilk nefesimi aldığımda, ciğerlerime çektiğim tek şey hava değildi.
Pişmanlık, ilk nefesimden beri beraber benle.
Şimdi odana git ve camı aç; önüne bir sandalye çek ve otur.
Şehri dinle, gök gürültülerini duy.
Birazdan yağmur yağacak.
İnsanlar buraya "büyük şehir" diyor ama ne zaman bakmak yerine görmeyi tercih etsem, karşımda dikilen sadece hayvanlarla dolu bir köyden ibaret.
İnsan yok, insan idealarının ardına sığınmış hayvanlar var sadece.
Mesela sen, bu idealar kentinde insan ideasının ardına sığınmış bir uğur böceğisin. Ben ise bir çok idea değiştirmiş bir yılanım (yılanlar deri değiştirirken benim tek değiştirdiğim salt idealardan ibaret.). Öbürkü sahiplendiği ideanın ardından bir yusufçuğu saklıyor ve bir diğeri asla sevgisine karşılık bulamamış olarak ideanın ardında solduruyor kardelenini.
Diğerleri idealarının ardında ne saklıyor bilmiyorum.
İlgilenmiyorum.
Sadece dizlerimin üzerine çöküyorum.
Sanki yanlış anlama.
Ne merhamet dileniyorum ne de başka bir şey.
Ben içimde biriktirdiğim kötülüğü kusuyorum.
Senin kötülüğünü kusuyorum.
Benim kötülüğümü.
Onun kötülüğünü.
Bize ait nefret ettiğim ne varsa -o, sen, öteki, beriki, hepiniz, hepimiz- ağzımdan can yakıcı bir tatla dışarı çıkanda o.
Ben asla merhamet dilenmem uğur böceği.
Sizin kokuşmuş merhametinize ihtiyacım yok çünkü.
Ne zaman bir acıma belirse yüzünüzde, kalbimden bir parça koparıp karanlığa fırlatıveriyorsunuz. Beni yok ediyorsunuz, tırnaklarımı tenime geçirip canımı yakıyorsunuz uğur böceği. Canım yanıyor ve canım yandıkça bütün insani duygularımı birer birer yitiyorum.
Ama sizler, sizler benden daha kötüsünüz uğur böceği. M E R H A M E T ve A C I M A dediğiniz şeyler ile, insanları kendinize bağlı hale getiriyorsunuz.
Ellerinizi bana uzatıyorsunuz, içinizde var olduğuna yemin ettiğiniz duygular ile.
Ama hayır.
Maskeler ardına sakladığınız yüzleriniz ile, hayır, kabul etmeyeceğim.
Ne acımanızı ne de merhametinizi.
Sizden gelen hiç bir duyguyu ne istiyorum, hissetmiyorum.
...
Hırsızlık kötüdür uğur böceği.
Sana yazılan 85 ve 154 numaralar kayıp.
Beni az biraz bilirsin, başkalarında bir iz bırakmaktan nefret ederim.
Gelip geçici olmak istiyorum.
Sonuçta, bu koca resimde farkına varılmamış bir nokta olarak yitip gittiğimde hiç bir izim kalmamış olacaksa ardımda; neden yaşarken kumdaki ayak izleri gibi iz bırakayım?
Bana mektuplarımı geri ver, onları geri istiyorum.
Onları geri alıncaya kadar durmayacağım, duramayacağım.
...
Bir anlaşma yapalım senle.
Bana geri ver mektuplarımı.
Bende sana kalbini geri vereceğim.
...
Derim kaşınıyor, suya temas etmek istiyor.
Kendimi kirli hissediyorum.
Sanırım yine değiştireceğim ideamı.,
...
...
...
Ah.
Yağmur yağıyor.
