Bir iki üç.
Ellerin ile kapa gözlerini ve koş uğur böceği.
Senle ben, sonu gelmeyen bir kovalamaca oynuyoruz. Ben kaçıyorum, sen kovalıyorsun. Sen kaçıyorsun, ben kovalıyorum.
Gözlerin hep kapalı, sürekli kapatıyorsun onları.
Çünkü gerçekleri görmeyi hep reddediyorsun uğur böceği.
Gerçek acı verici, acı verici şeyleri sevmiyorsun.
Sen yalanları seversin, benim yalanlarımı, onların yalanlarını.
Sonuçta, yalanlar acı verici gerçeklerden daha tatlı.
Benim ise gözlerim hep açık, fıldır fıldırlar.
Bütün resmi görmeye çalışan bir kızın gözleridir benim gözlerim.
Baştan sona resmi tarayıp "G E R Ç E K" kılığına giren varlığı ararlar.
Benim için yalanlar acı, gerçek tatlı.
Tıpkı senin gibi sevmem bende acı şeyleri.
O yüzden nefret ederim yalanlardan.
Ama hayatın ironisi bu ya,
Kronik bir yalancı oldum çıktım uğur böceği.
Sürekli yalan söylüyorum.
Gözlerim ağlamaktan şişti.
Ama uykusuzluktan deyip duruyorum.
Bugün arkadaşlarınla konuşurken omuzun ile beni işaret ettin.
"Sabahtan beri beni dikizleyip duruyor. Manyak mıdır nedir?" Dedin onlara.
Sonra güldünüz.
Bir çok nedenden dolayı mahvolmuş yüzüm hakkında iğrenç şakalar yaparken sesin çok acımasızdı.
Ama uğur böceği,
Hep atlıyorsun detayları.
Sürekli sana bakıp durdum bugün, çünkü ruhunun en derinliklerine kadar çıplaksın aslında.
Gizlenemiyorsun, kendini gizlemeyi bir türlü beceremiyorsun.
Seni okumak, bütün sayfaları açık bir kitabı okumaktan daha kolay.
Gerçeği görmüyorsun, gerçeği görmeyi reddediyorsun.
Ve ben, senin görmeyi reddettiğin bütün gerçekliği toplayarak ruhumda muhafaza ediyorum.
Sana bakıyorum.
Çünkü o aciz ruhundan her bakışta bir ısırık alıyorum ve yavaş yavaş varlığını korku ile dolduruyorum.
Ben manyak falan değilim uğur böceği.
Ben çoktan delirmiş bir yılanım.
Dersin ortasında uyuya kaldım bugün, kafam sıraya düşünce kahkahan uyandırdı beni.
Benim duyabileceğim bir sesle, alay ettin bana.
Evet, evet derste uyudum uğur böceği.
Çünkü dün akşam, babamı bekledim bütün gece.
Yorganın altına gizlenip uyuyor numarası yaparken anahtar tıkırtısını duymayı ümit ettim bütün gece.
Sen bunun ne demek olduğunu bilir misin uğur böceği?
Bir kızın sabaha kadar oturup babasının dönmesini bekleyişini?
Hatta o döndükten sonra bile, uykuya rahat dalamaz o kız.
Sürekli aklında sorular dönüp dolaşır.
"Ya yarın gelmezse?"
Çünkü bilir,
Bir gün babası o kapıdan çıkacak ve bir daha asla geri gelmeyecek.
Babam ucuz bir parfüm kokusu ile kapıdan girdiğinde, içeri dalan soluk apartman lambası ışığı ile onun sapasağlam olduğunu fark ettiğimde bile uyuyamadım uğur böceği.
Onun yerine oturdum.
Camı açtım ve geceye sarınmış şehre baktım.
Beni bilirsin, bazı şeyler söz konusu iken amansız bir romantik oluveriyorum hemen.
Dün uyumadım uğur böceği.
Onun yerine, biz sıcacık yataklarımızda pineklerken dışarıda yaşamını sürdüren bu buz kesmiş şehre baktım.
Bu, bir tablonun içine sıkışıp kalmış yılanın aslında ne kadar minicik bir nokta olduğunu fark ettiği anlardan biriydi işte.
Her şey, bir resmin parçası.
Bak, bizler bu resmin minik bir parçalarıyız işte uğur böceği.
Gerçekleri görmeyi reddeden sen ve yalanlara inanmayı reddeden ben.
Kocaman bir tablonun içinde iki küçük nokta,
Sürekli birbirimizi kovalayıp duruyoruz.
Her şey aklımda netlik kazanıyor.
Sana yazdığım mektuplar uzarken daha da çok farkına varıyorum bazı şeylerin.
Sen benim yalanlarımı severken,
Ben her kelimede senden daha çok tiksiniyorum.
Dört beş altı.
Yedi sekiz dokuz.
On.
Ebe sensin uğur böceği.