Neden artık yüzüme bakmıyorsun uğur böceği?
Gerçekler bu kadar mı korkuttu seni?
Ama uğur böceği, ne kadar çevirirsen çevir yüzünü
Kaçamazsın gerçeklerden.
Onlar hep orada, onları bulmamızı bekliyorlar.
Dön arkanı ve koş.
Ama nereye kaçacaksın?
Artık kaçacak bir yerin kaldı mı?
İçine sızıyorum uğur böceği, bütün mahremini yok ediyorum.
Kaçacak bir yerin kaldı mı?
Eğer kaldıysa,
Orayı da yok edeceğim.
Ben aşağılık bir varlığım uğur böceği.
Kendi çektiğim acıları sana çektirmeden kendini durdurabileceğimi sanmıyorum.
Durmam, duramam.
İlk yüz yüze geldiğimizde hatırlamalıydın bunu.
Hey,
Hatırlıyor musun ilk tanıştığımız günü?
İlk karşılaşmamızı kast etmiyorum, gerçek manada tanıştığımız günü soruyorum sana.
İlk karşılaştığımda ben sana bakmıştım, sen bana.
Sonra çevirivermiştik yüzlerimizi.
Ama ilk tanışmamızın gerçekleşmesi, bundan üç ay sonrası için kuluçkadaydı.
Sen ve ben.
İkimizde mezarlıktaydık o gün.
Sen ailenin yanındaydın, bense doğam gereği hep yalnızdım.
Elimde adını bile bilmediğim bir demet çiçek vardı.
Belli birisini ziyaret etmiyordum o gün. Aslında, mezarlıklara asla birilerini ziyaret etmek için gitmem ben.
Unutulmuş ruhları anmak için giderim oraya. Çünkü, sonunda bizde onlar gibi olacağız ya? Bir gün ölüp gideceğiz ve günler geçtikçe bizi hatırlayanların yok olduğunda, hiç var olmamış olacağız. Bir kaç harf dizisinden oluşmuş hayatlardan ibaret olacağız. Bizim için sonsuzluk yok, tıpkı kurmaca tanrılarımız gibi.
Mezarlığa giderim ve beni/bizi bekleyen hüzünlü son ile yüzleşirim. Her zaman çiçek götürürüm yanımda. Çıplak kalmış ruhlarını çiçeklerin ardına gizlemek ve acı verici yalnızlıklarını bir parça olsun değiştirmek için.
Ben mezarlıklara yalnız kalmış, artık hatırlanmayan ruhlara birer çiçek armağan etmek için giderim uğur böceği.
Karşılığında ise, onlar bana bazı otlar verir.
Karahindibağ gibi.
Karahindibağları çok sevdiğimi söylemiş miydim hiç?
O gün bana baktın ve bende sana baktım.
Sonra başımı çevirdim.
Çiçeklerden tekini kuru toprağın üzerine bırakıp daha içeriye ilerledim.
Daha fazla sana bakmıyordum.
Ama sen bana bakmayı sürdürdün.
Ertesi gün ise,
Benle konuşmaya cüret ettin.
Biz, işte böyle tanıştık senle.
Bugün ise,
Aynı mezarda aynı sahnenin içine itildim.
Hayat dairelerden oluşuyor galiba, ha uğur böceği?
Bir daireden diğerine koşuyorum ama kendimi hep aynı noktada buluyorum, hiç ilerlemiyorum. Aynı noktada, aynı adımları tekrarlıyorum.
Bugün karanhindibağ toplamaya gittiğimde,
Bir kız ile ailesiyle karşılaştım.
Hepsi garip garip baktı bana.
Kız en fazla on iki yaşında olmalıydı, minik bir şeydi. Güzelceydi ama bir kaç yıla kalmaz yüzündeki minik bir detay yüzünden çirkin damgasını yerdi.
Bana merakla bakıyordu, gözleri iriceydi.
Ona gülümsedim.
En azından denedim.
Biliyorsun, gülümsemem gariptir biraz benim.
Senin gülümsemen yüzünü aydınlatırken benim gülümsemem daha da çirkin kılar hatlarımı.
Kıza gülümsedim ve o bana minicik bir tebessüm armağan etti.
Ona bir gelincik uzattım, bu mevsimde bir gelincik bulmak imkansıza yakın, bilirsin.
Ve ona,
"Yaklaşan cenazen için." Dedikten sonra gittim.
Ne başka bir kelime ne de başka bir mimik.
Anlıyorsun ya uğur böceği?
Doğduğumuz andan itibaren ölmeye başlıyoruz aslında.
Her gün birer adım daha yaklaşıyoruz ölüm denen kurmacaya.
Hasan kızı Zarife'nin sana selamı var.
Ne zaman aralarına katılacağımızı soruyor.
Ona katılmamıza daha çok var dedim ama inanmadı sanki.
Fakat,
Biz bir gün daha yaşayacağız.
Değil mi uğur böceği?
![](https://img.wattpad.com/cover/62454691-288-k516912.jpg)