Dizeler yığmak, yepyeni bir destan oluşturmak isterdim uğur böceği sana adanmış.
Her bir cümleyi birbirine bağlar, yere çakılmaya mahkum kağıttan uçağımın arkasına takarak yollamak isterdim sana.
Lakin bunu yapamam, yapamayacağımı biliyorum.
Kağıttan uçak yapmayı bilmememle alakası yok bunun (bana öğreteceğini söyleyip öğretmemenlede.).
Uğur böceği, yapamıyorun.
Ben yoruldum artık, bittim. Damarlarımda akan mürekkep kalbimi siyaha boyadıktan sonra bitti; tükendi.
O kadar büyüktü ki kalbim siyaha boyanmak için, bütün mürekkebi içine çekti içinde boğalacak olanları önemseden.
Sanırım, varlığı büyük bir kavgadan ibaret insanların sonu hep böyle oluyor. Kendi yarattıkları karadeliğe çekilip yok olmaya mahkum oluyorlar.
Bana olan bu mu uğur böceği?
Kendi kendimi mi yok ediyorum saçlarımın arasında gezinen karadulumun katili ararken?
Sahi, biliyor musun kimin yediğini karadulumu?
Saçlarımın arasına saklamıştım onu, dokunmasınlar onlara diye. Geceleyin hain bir yusufçuk saçlarımın arasına karışarak düşüncelerimi zehirlemesin ve saçlarımı örerek beni mahvetmesin diye kendi ellerimle yerleştirdim onu oraya. O da saçlarımın arasında gezindi, ince bacakları ile yusufçuktan önce tek tek ördü onları ve korudu beni.
Ama bir sabah uyandığımda, sadece sekiz bacağı kalmıştı geriye karaduldan.
Söylsene, kim yedi karadulu?
Kim çaldı onu benden?
Yoksa, ben miydim bir delilik anında onun narin canına kıyan?
Bilmiyorum, bilinmezlik beni yoruyor ve yoruldukça tek hamleyle siliniyor zihnimdekiler.
Parçalanıyorum ve parçalarım yanan kar taneleri gibi üstünüze savurlarak yakıyor sizi.
Sus, dur, dinle.
Bak,
Bir krallık daha
[Çöküyor.]
S/e/s/s/i/z/c/e.