Bugün beni ziyarete geldiğinde,
"Git." Diye bağırdım sana uğurböceği.
Ama beni anlaman lazımdı.
Saçım başım darmadağınık, göz altlarım mosmordu.
Bir yıkıntı gibi gözüküyordum uğurböceği, kim olduğumun yıkıntısı. Bir imparatorluğun sefil hale düşüşünü yansıtıyordu yüzüm.
Bir zamanlar bir imparatorluk kurmuştum kendime uğurböceği.
Şimdi ise, o imparatorluğun yıkıntıları arasında kendimi arıyorum.
Sana gitmeni söylediğimde gülmüştün. Şaka yaptığımı zannediyordun.
Ama yüzümü gördüğünde gülmen yarıda kesildi.
Ve alele acele bir veda ile çekip gittin.
Aslında, gitmeni istemiyordum uğurböceği.
Orda durmanı istiyordum. Bana ne yakın ne uzak. Tam da olması gerektiği gibi mükemmel bir mesafede, tıpkı dünya ve ay gibi.
Özür dilerim, duygularım konusunda hiç bir zaman açık olamıyorum.
Kendime yalan söylüyorum.
Onları ve kendimi sürekli duygularım hakkında kandırıyorum.
Hatta bazen, kendi yalanıma kısılıp kapılıyorum uğurböceği. Nasıl hissettiğimi, nasıl hissetmem gerektiğini birbirine karıştırıyorum ve en sonunda hissetmeyi unutuyorum.
Böylece, onların bıraktığı boşluğu kendi kurmacalarım ile dolduruyorum.
Sen gittikten sonra uğurböceği,
Banyoya gittin ve klozetin önünde dizlerimin üstüne çöktüm.
Sonra kustum.
Kusmak istememiştim ama kustum. Artk ne yersem yiyeyim kusmak hissi uyanıyor ve beni bunu yapmaya zorluyor.
Kustuktan sonra ise ağladım.
Lakin yorgun hıçkırıklardı benimkiler. Bir zaman sonra kuruyup gittiler.
Bana, senden her türlü ricada bulanabileceğimi söyledin uğurböceği.
O zaman senden rica ediyorum,
B e n i s e v m e.
Sevme beni uğurböceği.
Kendini sevmeyen birini sevemezsin.
Benim sevgim çirkin hem, sevmeyi beceremem. Hiç öğrenemedim sevmeyide zaten.
Benim sevgim lanetli. Neye dokunsa canını yakar, mahveder onu.
O yüzden sevme beni.
Çünkü eğer beni seversen,
Sana
"Seni seviyorum."
Diye yalan söylemek zorunda kalacağım.