Vingt

90 13 0
                                    

Nasıl başlıyordu o şarkı söylesene?

"Tüm arkadaşlarım hayatıma devam etmem gerektiğini söylüyorlar
Ben okyanusta uzanıyor senin şarkını söylüyorum
Sen böyle söylüyordun
Sonuza dek seni sevmek, yanlış olamaz
Burada olmasan bile, devam etmeyeceğim
İşte böyle oynadık."   

Ve şimdi küveti suyla doldurarak içine uzanıyorum.

Dudaklarımda şarkı,

Onu anlatıyorum.

Ah, ölmek diyorum, aşıkların söz verdiği şu şey hani.

Bu durumda sözünü tutmayan taraf olarak utanmam mı gerekli?

Tek başımayım, evin duvarları senin içini dolduran hislerden daha soğuk.

Titriyorum lakin üşümekten kaynaklı bir titreme değil bu dizlerimin birbirine çarpmasını sağlayan.

Ben buzdan yapılmayım uğur böceği.

Bu eller, bu beden ve bu kalp. 

Hepsi kocaman birer buz kütlelerinden ibaret.

Bana dokunduğun her sefer canını yakacağım.

Sürekli ve sürekli.

Çünkü eğer beni elinde tutmak istersen birden erirken buluvereceğiz beni.

Hadi boş verelim beni, senden konuşalım biraz.

Nasıl hissediyorsun uğur böceği? Bugün neler yaptın, nerelere taşıdı ayakların seni?

Özür dilerim senden, bu mektubu yazmaya cürret etmek tam üç hafta çaldı benden, bizden. Lakin, arkamızda bıraktığımız gözyaşları, krizler ve çığlıklar ile kaplı haftayı düşünürsek belkide tek verebilecek gürültülü tepkimizdi susmak.

Bu durumda, benim varlığım bu dünyada var olan en gürültülü tepkilerden biri olmakta ha?

Ama bugünün sorusu farklı, bugünün sorusu diğerleri ile aynı.

Bugün beni yine göremeyince nasıl hissettin uğur böceği?

Korktun mu?

Endişelendin mi?

Kızdın mı?

Şahsi olarak, ben sonuncu seçeneği tercih ederim. İnsanların nasıl hissedecekleri seçmek benim elimde değil ama ben yinede bana kızmanı isterim.

Bana kız, çünkü iyi bir azara ihtiyacım var.

Bana kız, çünkü kendi bencilce nedenlerim yüzümden gelecek dediğimiz o başıma ağrılar sokan yumağı her seferinde tehlikeye atıyorum.

Bana kız uğur böceği, ki zaten bana ulaşmanın tek bir yolu kaldığını görünce gerçekten sinirleneceksin.

Tekrar karşılaştığımızda bana vurma hakkını da veriyorum sana. Senden gelen her bir darbeyi, tıpkı tilkinin hediyeleri gibi kabul edeceğim hiç yüksünmeden.

Yorgunum uğur böceği.

Gözlerim hiç aralıksız saatlerce bilgisayarın ekranına bakmaktan yanıyor, masamda biriktirdiğim kirli kupalar onları yıkamam için adeta yalvarıyor.

Lakin sonra aklımda bir sima şekillleniyor.

Ve tıpkı küçük bir velet gibi, 

Hıçkırarak geri dönüyorum ağlamaya.

Aşk dedikleri şey çok garip. Hem sevmek demek hem nefret etmek. Hem kazanmak hem kaybetmek.

Aşk sevgi, bağımlılık, takıntı.

Hangisi ile kafayı bozduğuma dair bir fikrim yok; belki sevmişimdir belki sadece takıntı yapmışımdır, pek bir önemi yok. Nasıl olsa hepsi aslında aynı kapıya çıkıyor.

Düşün mesela, beni gerçekten yürekten sevdiğini ve benim artık olmadığımı. Sadece iki rakamın yan yana getirilmesinden ibaret, hiç bir özelliği olmayan bir günün bile ne kadar değerli ama aynı zamanda acı verici kesilir düşün biraz!

Biliyorum, sürekli tekrarlıyorum kendimi.

Lakin bu küçük bir kalbin büyük macerası, 

Başka türkü çıkmaz bunun haricinde dudaklarımdan.

Belkide, sadece delirmişimdir ha uğur böceği?

Mesela sen gerçekten penceremde gezinen uğur böceğisindir ve yusufçuk sadece bir gölgedir. Sayın tırtıl babamın getirdiği güllerin yaprağında yatan bir tırtıldan daha fazlası değildir mesela, mesela ben sadece deliyimdir.

Sahi, son zamanlarda hiç etrafta uğur böceği göremiyorum.

Yoksa kıskanıp onları, öldürdün mü hepsini böceğim?

Sende mi onun gibi olacaksın yoksa?

Üzgünüm, toparlayamıyorum bir türlü aklımı.

Belkide, gerekten delirmişimdir ya da sıkı bir azarı hak ediyorumdur ha?

LucioleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin