2.bölüm: İnanılmayan Gerçekler

1K 114 81
                                    

    
2.bölüm: İnanılmayan Gerçekler

Müzik: Olafur Arnalds - Only the winds

Bir okyanusun ilerisinde yosun parçasıyım. Dalgalar eşliğinde sürükleniyorum bilmediğim diyarlara. Öyle bir zaman geliyordu gemi diye adlandırdığımız o cisme takılıyorum, parçalara ayrılıyorum bin bir kez. Pes etmiyorum sürüklenmelere karşı çırpınışımda. Okyanus'un bir parçası olana dek devam ediyorum yaşamaya...

Şimdi hastanedeydim. Okyanus bu kez beni hangi yola sürüklüyor merak ediyordum. Gözlerimi açtığımda kendimi bir hastane odasında bulmuştum. Odada kimse yoktu. Buraya nasıl geldiğim hakkında hiç bir fikrim yoktu. En son yola atlamıştım. Sonrası çok karışıktı. Kapının açılma sesini duyduğumda gözlerimi kapıya çevirdim.

Bir hemşire ve yanında beyaz tenli, boyu bir hayli uzun, kahverengi dağınık saçlı ve yeşil gözlü genç bir adam girdi. Gözleri gözlerimi bir av gibi kıstırmış, birazdan doğanın bir getirisiymişçesine savaşacaktık. Belki de gemi dediğimiz o cisim, tam karşımdaki yeşil gözlü adamdan başkası değildi.

Hemşire yanıma yürüdü. Yanındaki gözlerini benden ayırmayan genç adam kollarını birbirine dolamış ve duvara yaslanmıştı.

"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz küçük hanım?"

Hemşirenin sorusuyla gözlerimi yeşil irislerden çektim. Belki de avcının savaşı yenmesine bir adım daha atmasına sebep olmuştum ya da gemi dediğim o cismin kenarına takıldım.

"Neden buradayım?"

Hemşireye bakarak sorduğum sorunun yanıtını  arkasındaki adamdan almıştım. "Bayıldın."

Gözlerim yeşil gözlere kaydı tekrardan. Parçalandığımı hissetmeye başladım. Gözleri dikkatle beni inceliyordu. Yine bin bir kez parçalara ayrılacaktım bu gözlerin derinliklerinde. Huzursuzca kıpırdadım. "Siz kimsiniz?"

Sorumu cevapsız bıraktı. Gözlerini benden çekip hemşireye baktı. "Bizi yalnız bırakın hemşire hanım."

"Konuştuğumuz gibi beyefendi. Yalnızca beş dakika..."

Genç adam ifadesiz bir suratla hemşireye baktı. Hemşire adamın tepkisizliğine bozulurken yanımdan ayrıldı ve odadan çıktı. Yeşil gözlerin avı olduğum adam, hemşirenin odadan çıkmasını fırsat bilerek bana yaklaşmıştı. İçimdeki korku filizlenirken bana doğru attığı her adımda o filiz biraz daha büyüdü.

"Beni hatırlıyorsun değil mi?" diye sordu içinde şüphe dolu bir ses tonuyla.

Sertçe yutkundum. Tanımıyordum. Bu adamı daha önce görmemiştim. İçimi kaplayan endişenin ipini sımsıkı tutmuş bırakmaya korkuyordum. "Hayır," dedim çekimser bir ses tonuyla.

"Kaputunu parçaladığın arabanın sahibiyim."

Anlamamıştım. Neler söylüyordu bu adam? Kaşlarım anlamsızca kıvrıldı. "Ne?"

Belki de o anda düştü anılar gözlerimin önüne. Hayatımdan çıkmak bilmeyen seslerden kaçarken onların kurbanı olmuştum. Yola atladığımda hemen önümde duran arabanın sahibi tam karışımdaydı.

Çenesini yavaşça ovarken sakin bir ses tonuyla "Arabamı nasıl o hale getirdin?" diye sordu.

Ne saçmalıyordu bu adam? Arabasını ben o hale getirmemiştim. Yani herhangi bir acı çekmemiştim ama bana çarpmadıysa o arabanın kaputu nasıl parçalanmıştı?

"Ben bir şey yapmadım," dedim gerçekten inanmasını dileyerek. "Benim gözlerim kapalıydı. O an ne oldu bilmiyorum. Bana çarpmış olsaydınız acı çekerdim ama şu an acı çekmiyorum. Bu... Bu çok saçma, biliyorum. Anlatamıyorum, farkındayım ama gerçekten bilmiyorum."

YILDIZIN ŞUA'SIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin