14.Bölüm: Ayrı acıların ortak paydası

470 59 67
                                    

 
14.bölüm: Ayrı acıların ortak paydası

Müzik: Max Richter  ~ Non - eternal

      Okyanusun en ıssız dalgasında hapsolmuş küçük ve yalnız bir balık gibi hissediyordum. Ne kadar yol alsam da bu ıssız dalgalar, kollarıma prangalar takıp tekrar başladığım noktaya getiriyordu beni. Yine hapsediyordu beni okyanusun kuytu köşelerine. Dalgaların her seferinde beni tekrar sürükleyeceğini bildiğim halde vazgeçemiyordum. Aslında vazgeçememek değildi benimkisi. Çaresizlikti. Vazgeçmemekten başka çarem yoktu. Belki bir gün çırpınışlarım işe yarayacak ve kurtulacaktım, belki sonsuza dek hapsolmuş bir şekilde yaşayacaktım, belki de bu ıssız dalgaların kollarıma vurduğu prangaları açacak birini bekleyecektim.

Bileklerimdeki prangaları açacak kişi, Talas olur muydu?

Oysa beni acılar eşiğinde, 'bunu sen istiyorsun!' diyerek terk ettiğinde acıların kendisine itilişim onun giderken arkasında bıraktığı rüzgarı tarafındandı.

Beni öyle bir şeyle suçlamıştı ki ben bile kendi içimde bu acıyı isteyip istemediğimi sorgulamıştım. Oysa buradan kaçmamın bir yolu olmadığını fark ettiğim gün, ben acılara teslim olmuştum. Talas bir yönüyle haklıydı o halde. Teslim olmak, bu acıyı istemekten başka bir şey değilmiş gibi görünüyordu.

Önümdeki telefona bakıyordum. Beni en son acıların eşiğinden ittiği günün üzerinden iki gün geçmişti. Bu süre zarfında hapishanede yaşadığım anları sindirmekle uğraşmıştım. Ne kadar düşünürsem düşüneyim hiçbir çıkış yol bulamadığım da bu telefonun başına geçmiş ve onu nasıl arayacağımı düşünmeye başlamıştım.

Ne diyecektim?

Haklısın, bu acılara ben göz yumdum mu?

Telefonu elime nihayet alabildiğimde rehberimdeki tek ekli olan kişiye parmağımı götürdüm fakat basma cesaretinde bulunamadım. Birkaç saniye öylece kalırken ekran tam kapanacakken parmağımı dokunduğumda arama yazısı karşıma çıktı. Serçe yutkunmuş ve telefonu kulağıma götürülmüştüm.

Çaldı... Çaldı ve daha sonra açıldı.

"Efendim?" diye sesini duyduğumda konuşacak kelimelerim yokken artık kelime oluşturacak harflerimi de yitirdim.

"Günahsız?" diye seslendiğinde artık konuşmam gerektiğinin farkındaydım.

"Merhaba," demiştim saçma bir şekilde.

"Merhaba," diye karşılık verdiğinde şimdi konuşamayacak olduğumu bildiğimden başka yollara sapmaya karar verdim.

"Müsaitsen, görüşebilir miyiz?" diye sordum kısık bir sesle. Bu süre zarfında yatağımın üzerindeki pikenin desenlerini izliyor ve işaret parmağımla desenlerin üzerinden gidiyordum.

"Tamam. Nerede buluşalım?"

"Bugün evden çıkmam mümkün değil. Yarın okul çıkışında buluşsak?"

"Tamam," demiş ve daha sonra susmuştu.

"Tamam o zaman," demiştim ne konuşmam gerektiğini bilmeden.

"Aslında ben senden özür dileyecektim," dediğinde afalladım.

"Ne için?"

Derin bir nefes verdiğini işittim. Ne garipti... sanki nefesi hemen yanıbaşımdaymış gibi tenime saplanmıştı.

"O gün biraz ağır konuştum. Öyle demek istememiştim. Yalnızca hâlâ orada olmak istemene kızgınım," dediğinde aslında konuşmamız gereken konuları ben açamazken onun açması beni dahada zora sokmuştu.

YILDIZIN ŞUA'SIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin