20.Bölüm: Kar küresinde dengesini yitiren Biblo

498 55 144
                                    




Müzik: Eik octobre - heart failure

20.Bölüm: "Kar küresinde dengesini yitiren Biblo"

❄❄❄

     Bir ejderhayı andıran yıldırımların bulutları yırtarak çatal çatal inişleri içimi ürpertiyordu. Zümre'nin evindeydim. Talas'ın evinden çıktığımda vakit kaybetmeden buraya gelmiştim. Talas geldiğimden beri birkaç kez aramış fakat en sonunda pes edip aramayı bırakmıştı. Gökyüzü bir kez daha gürlediğinde korkuyla dizlerimi kendime çekmiştim. Salonda oturmuş, pencereden dışarı bakıyordum. Yağmurun cama çarpışları evin sessizliğini bozan tek tınıydı. Zümre odasındaydı. Aren ise halletmesi gereken işleri olduğunu söyleyip dışarı çıkmıştı. Salona doğru kuş sesine benzer bir ses yankılandığında irkildim.

Gözlerimi salonun kapısına çevirdiğimde bir süre sonra kapı aralığından Eren göründü. Üzerinde dışarıdaki soğuk havaya rağmen salaş kırmızı bir tişört, altında siyah bir eşofman vardı. Köprücük kemiğindeki tam seçemediğim dövme dikkatimi çekti fakat bunu dillendirmemesi için gözlerimi oradan çekip gözlerine diktim. Yüzüne sürekli koyduğu yamuk sırıtış yine gelecek olan saçmalıkların habercisi olmuştu.

"Etkilendin mi?" diye sorduğunda afalladım. Dövmesine baktığımı fark ettiğini düşünürken sanki anlamamış gibi bir tavır takındım.

"Ne?"

Dudaklarını hafif büzerek az önce duyduğum kuş sesini tekrar çıkardı. Daha sonra yüzüne aynı gülümsemeyi tekrar koyarak sanki meydan okuması gereken bir konuymuş gibi tek taşını kaldırarak baktı. Gözlerimi devirmeye engel olamadım. "Kuş sesiyle etkileneceğimi düşünmen komik,"

Yüzündeki yamuk gülümsemeyi bozarak gerçek bir şekilde gülmeye başladı ve hemen karşımdaki koltuğa kendini attı. "Ne oldu, hani sevgilinde kalacaktın?"

"O benim sevgilim değil."

Kafasını omzuna yatırıp yine sırıttı. "Güzel."

Alnımda sanki kırık bir yol gibi yarılan çizgi oluştuğunu hissettim. "Güzel olan ne?"

"Sana asılabilirim."

"Ne münasebet! Bana asılamazsın," diye çıkıştım.

Kolunun altındaki minderi alıp kucağına koydu ve iki kolunu sardı bana bakmaya devam ederken. Benim aksime o kadar rahat ve umursamazdı ki, sinir olmamak elde değildi. "Sana asılacağım," dedi her kelimelerin üzerine tozunu çıkarmaya çalıştığı halıya vurur gibi vurarak.

"Sapık mısın sen?" diye sorduğum soruyla kafasını geriye atarak büyük bir kahkaha patlattı. Bakışlarım boynunun gerilmesiyle ortaya âdemelmasına kaydı. Çıkıntısı omuzlarıma yığılmış yüklerime benziyordu sanki. Kafasını tekrar öne eğdiğinde âdemelması yok oldu.

"Farklısın," dediğinde afalladım. Ruhum çalkantılı bir denizin ortasında boğulmaya başladı. Oysa ben yıllarca o denizde boğulmuştum fakat bunu dillendiren yine sadece ben olmuştum.

Farklı olmak...

Hiçbir zaman bu kelimenin anlamını tam anlamıyla kavrayamamıştım. Kafamda tek bir anlamı vardı ve o bendim. Ben kimdim, neydim, nasıl bu hale gelmiştim bilmiyordum. İşte belki de tam bu anda o kelime çıkıyordu karşıma.

Farklı...

"Sıradan olmayı dilerdim," dediğimde yüzündeki gülümseme soldu. Bir tepsiyle önüme sunulmuş zaman dilimi avuçlarıma kondu. Avuçlarımı kapatıp sıktım. Amacım zamanı durdurmak değildi, amacım zamanı öldürmekti.

YILDIZIN ŞUA'SIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin