Müzik: Hans Zimmer - S.T.A.Y.18.Bölüm: Dudakların intiharı
Avuçlarımın arasında bir tılsım vardı sanki. Bu tılsım benim için iyi miydi, kötü müydü bilmiyordum. Bu tılsımı nasıl kullanmam gerektiğini bilmediğim için ne zaman, ne olacak hazırlıksız yakalanıyordum.
Bir miktar sesin karmaşası avuçlarımın arasındaki tılsımı zihnimin gizli paslanmış sandık kutusuna saklamama sebep oldu.
"Nasıl gücünü onun üzerinde kullanırsın, aptal!"
Gözlerim kirpiklerimi bir nakış gibi birbiriyle örüp çıkmaz bir kapı yaparken, bu çıkmaz kapıyı parmaklarımla kazıyarak açmaya çalışıyordum.
"Sence konu bu mu? Sana bu kız, gücümü engelledi diyorum. Benim ne zaman bayıldığımı gördün?"
Sesler artık daha netti. Bu ses kapıda çarpıştığım çocuğa aitti. Burada ne işi vardı? Kızlar onu tanıyor muydu? Bilincim açılmaya başlasa da gözlerim bunu hâlâ başaramıyordu.
"Tamam, Aren! Sakin ol da Eren'i dinleyelim. Vera'nın neden hâlâ uyanmadığını anlamış oluruz," diyen Zümre'nin sesini işittim. Soğukkanlıydı. Sanki olayları oturtmaya çalışıyor gibiydi. 'Eren' kelimesi ile geçmişte kurulan kelimelerin gazabına uğradım. Fark ettiğim şey ile bir arabanın ani fireni gibi duraksayıp kalmıştım.
Kapıda çarpıştığım çocuk Aren'in ikizi Eren'di...
"Kapıda çarpıştık. Ona kahve içmeyi teklif ettim," diye söze giren Eren, olayları en yüzeysel haliyle anlatmıştı. Oysa o olayın başrolleri bizdik, en iyi biz biliyorduk neler olduğunu.
"Çarpıştığın kıza kahve içmeyi mi teklif ettin? Seni piç kurusu, işin gücün karı kız!"
Aren'in ses tonu yükseldiğinde aslında gözlerimi açabileceğimi fark etmiştim. Fakat içten içe onları dışarıdan izlemek daha mantıklı gelmişti. Sessiz olmam gerektiğini söyleyen fısıltı, düşüncelerimi kırbaçlıyordu.
"Beni reddetti," diyerek Aren'in söylediklerini duymazlıktan gelmişti, Eren. "Ben de bana karşı bir şeyler hissettirip teklifi kabul etmesini sağlayacaktım. Fakat gücümü uygulamaya kalktığım anda başıma keskin bir ağrı saplandı. Sonrasında bayıldım."
Sanki gökyüzünden kaya parçaları düşmeye başlamıştı yağmur misali... Şemsiye kuşanan insanlar kaya parçasının azizliğinden zor kurtuluyorken ben gözüm kapalı, çırılçıplak yürüyordum kaya yağmurları altında. Her düşüş önce zihnimi yaraladı, köreltti. Daha sonra bedenimi ezdi geçti. Ayak parmaklarımı kırdı. Ruhumu ölü bir bedene atılan toprak misali gömdü en derin yeraltına.
Neden?
Neden onun gücünden etkilenmemiştim?
Zümre zihnimi okuyabilmişti. Eğer benimle ilgili bir sorun olsaydı o da başarılı olamazdı. Kendi içimde derin bir nefes vermek istedim. Vicdan rahatlamaya çalışmam bir katilin isteyerek yapmadım demesi kadar saçmaydı. Zihnim arsız bir yağmurdu. Durmak bilmiyordu. Beynimin bütün şehirlerini sel altına almıştı. Düşünmek, artık sel altına kalmış şehirlerimden kovayla su toplamak gibiydi.
"Ben onun zihnini okudum. Bende ters bir etki olmadı. Belki de güçleriniz benzer olduğu için etkilenmedi." diyen Zümre'nin cümlesine inanmak isterken aslında inanmak istediğim cümleyi hala üzerimde üç beden büyük kıyafet gibi hissediyordum.
"Bununla ilgili değil. Güçlerimi Aren'in üzerinde çok uyguladım. Onun da etkilenmemesi gerekirdi," dedi, Eren. Sesinde bana karşı biçimlendirmiş bir kalıp vardı sanki fakat bu kalıba bir isim koymayı başaramamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZIN ŞUA'SI
FantasíaBir ölüm doğdu yeryüzünde, Sonra cehennemi getirdi beraberinde. Önce günahlarımla yandım, sonra günahsızlığımla kurtarıldım. Beni kurtaran adam cennet diye adlandırdığı bağrında beni saklarken, cehennemde yandığımdan daha fazla yandım. Yana yana doğ...