15.

5K 263 40
                                    


Not; Arkadaşlar bölüme geçmeden önce hatırlatmak istediğim birşey var. Az önce bölümlere verilen oylara baktım. İki bölüm arasında hem oy hemde yorum açısından büyük farklar olabiliyor. Anladığım kadarıyla bir çok kişi sadece o bölümde hoşuna giden bir şey varsa beğeniyor. Her ne olursa olsun ortada bir emek var lütfen bunu dikkate alın. Hoşunuza gitmeyen en ufak yerde bunu yorumda belirtebilirsiniz zaten. Ben kimseyi kıracak bir insan değilim. Bölümü sormak için mesaj atanlara yazdığım kadarı ile kesitler bile atıyorum. Siz bu konuda bana destek verdiğiniz sürece bölümler daha erken ve daha uzun gelir bunu unutmayın.

Herkese iyi okumalar:)

"Kaybedecek birşeyiniz kalmadığı zaman kazanmaya başlarsınız."

Seni seviyorum Zeynep.

Bilincimi kaybetmiş gibiydim. Belki de yüzlerce insanın olduğu bu ortamda, tek bir kişinin bile sesi gelmiyordu. Etraf rahatsızlık hissi veren bir sessizliğe bürünmüştü. Bir çare ararcasına Emre'nin bu sabah ki halleri geçti gözümün önünden. 'Umarım rolümü güzel oynayabilirim' derken ki huzursuz ses tonu bir kez daha kulağımda yankılandı. Bir anlığına odamdan çıkıp, Emre'nin telefon konuşmasına şahit olduğum anı tekrar yaşadım. Bu olabilir miydi? Emre'nin bu söyledikleri, bir oyunun başlangıcı olabilir miydi? Ne kadar rahatsız hissetsem de benliğim bu düşünceye sımsıkı sarılmıştı. Eğer bir oyun değilse ne olacaktı peki? Ben Emre'yi kıracak bir şey yapmamalıydım. Her an Kerem'e karşı sinirle dolarken onun bana davranışlarının binde birini bile yapmazdım beni seven birine. Ama yine de bütün bunların bir oyun olmasını umdum. Peki bütün bunlar bir oyunsa, biz kime karşı oynayacaktık?

"Ne?!" Benimle birlikte bir çok kişi kafasını sesin geldiği yöne çevirmişti. Bu tepkiyi veren kişi Melis'ti. Ve sanırım herkesin vermek istediği tepkiyi vermişti. Bu herkese bende dahildim. O yöne bakmamla diğerlerini de görmüştüm. Barış, Aksel, Can, Melis, Kerem ve Eylül. Yaşadıkları şaşkınlık yüzlerinden okunuyordu. Ama ilgimi onlardan çok, hemen önlerinde sırıtarak bana bakan Yağmur çekmişti. Bu kadar rahat olduğuna göre, bu gece Emre'nin böyle bir şey yapacağını biliyor olabilir miydi?

"Ne o şaşırdın mı?" Böyle bir durumda hala derdi onları sinir etmek miydi?

Gerçekten mi yani Yağmur?

Daha saçma bir durumda olabilir miydim? Emre hala bir cevap bekliyordu. Ama ortada bir soru yoktu ve benim de diyebilecek bi şeyim yoktu. Herkes şaşkın bir durudayken Yağmur keyfi yerinde, başkalarına laf sokuyordu. Melis'e bakmayı kesip bana döndüğünde bir süre gözlerini Emre ile benim aramda gezdirmişti. Ne yapacağımı bilemediğimi anlamış olacak ki konuşmaya başlamıştı tekrar.

"Sizce de çok yakışmıyorlar mı? Siz dileklerinizi uçururken bence onlar biraz sohbet etmeliler. Belki bir çay falan içerler. Değil mi Emre'cim?!" Yağmur'un tavrı garip gelse de dediğine uyarak Emre'nin yanıma doğru gelmesini bekledim. Yoksa saatlerce burada böylece dikilip duracaktık.

Emre yanıma geldiğinde direk koluma girmişti. Ben ona şaşkınlıkla bakarken o arkasına dönüp birilerine baş selamı vermişti. Kime selam verdiğini görmek için kafamı çevirdiğimde Kerem'in renginin koyulaştığı uzaktan bile belli olan gözleriyle karşılaştım. Şu an o kadar korkutucu gözüküyordu ki, yutkunmaktan kendimi alamadım.

Emre'nin beni yönlendirmesiyle göz temasımız da kesilmişti. Sesimi çıkarmadan onun beni sürüklemesine izin verdim. Kimsenin bizi duyamayacağı bir yere geldiğimizde ilerlemeyi kesmiştik. Bende Emre'nin kolundan çıkıp, onun gözlerine bakmaya başlamıştım. Ne olduğunu anlamadan boynuma bir kol dolandığında korkuyla yerimde zıplasamda, bakış açıma Yağmur'un yüzü girdiğinde derin bir nefes bıraktım. Bugün beni kalpten götürmeye kararlılardı galiba.

Cennet GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin