26.

2.8K 172 38
                                    

Not; Sınavlar biter bitmez yeniden buradayım. Bu kadar zaman beklediniz, yorumlarınızla bana destek oldunuz ne kadar teşekkür etsem az. Elimden geldiğince erken paylaşarak sizi bekletmeyeceğim. Bu bölüme gelirsek uzun zamandır yazmamanın verdiği etkiyle bu saatlere kadar sürdü bitirmek. Yazmayı unutmuşum desem yalan olmaz. O kadar çok yazım hatası yaptım ki kontrol etmeme rağmen aralarda fark etmediklerim olabilir. Umarım beklentinizi karşılayabilecek bir bölüm olmuştur.

Yorumlarınızı ve gelecek bölümler hakkında tahminlerinizi merakla bekleyeceğim. Hayırlı sahurlar:)

Hayallerden kopmak fazlasıyla zordur herkes için. Bir dakika dahi sürmeyen hayaller bile, en iyi gerçeklerden daha iyi olabilir. Hayallerden kopmaktan daha zor bir şey varsa; o da hayalinin gerçekleşebilme ihtimalini kendi rızanla yok etmektir. Emre ile gece boyu konuştuk. Eğlendik. Film izledik. Sabah oldu, gezdik ve dolaştık. Onun yokluğunda yapmadığımı bildiği her şeyi birlikte yaptık. Tekrar hava karardığında ise kalbime bir sıkıntı peydah olmuştu. Uyumamı engelleyen, yemek yerken tabağı boş gözlerle izlememe, dakikalarca boşluğu seyretmeme neden olan bir sıkıntı. Yaşayabileceğim mutlu günleri kendi elimle yok saymamın sonucuydu belki de.

Aptal bir gurur mu denirdi, yoksa doğru olan şey mi bilmiyorum. Bildiğim tek şey doğrular insanı o kadar da mutlu etmiyor. Olanları unutturmuyor veya size güzel bir gelecek vadetmiyor. Sadece daha fazla sıkıntı ve düşünmeyi beraberinde getiriyor. Ve soruları da. Kerem pişman oldu mu söylediklerine? Nerede? Nasıl oldu? Beni düşünüyor mu? Bir haftanın ardından iyileştiğini düşünüyordum. Ararsa ne yapacağımı defalarca kez düşünmüştüm. Aynı numaralı hattan çıkardığım için numaramı zaten biliyordu. Galiba sorun da burada başlıyordu. Kerem'in beni aradığı falan yoktu.

Düşüncelerin içine sıkışmak tam da böyle bir şey. Olmayan şeyleri bile kendime dert eder hale geldim ben. Yaslandığım koltuk da doğrulurken dışarıya bakmaya devam ettim. Emre uyuduğunda, Yağmur olmadığında bu koca şehirde yalnız kalıyordum. Küçükken oyun gibiydi her şey. Unutmak kolaydı. Kandırılmak kolaydı. Çevremdeki herkesi ailem olarak benimsemek tek seçeneğimdi. Oysa şimdi her şey farklıydı. Kendime itiraf ettiğim bir gerçek vardı ki o da ben Kerem'i yalnızlığıma çare olarak görmüştüm. Onunla evlenirsem ve çocuklarımız olursa her şey farklı olabilirdi. Beni dışlamazdı ve kimsesizliğimi yüzüme vurmazdı. Hayatıma girebilecek hiç kimse beni onun kadar tanıyamazdı. Sevim teyze de, Ahmet Amca da gerçekten ailem olmuş olurlardı. Şimdiyse bu düşünce yoktu içimde. Asıl Kerem beni hiç kimsenin kıramayacağı kadar kırmıştı ama ben ona öylesine kapılmıştım ki bunu da yok sayabilmiştim. Kafamı iki yana sallayarak zihnimi boşaltmaya çalıştım. Her gece yeniden aynı şeyleri yaşamaktan bıkmıştım. Yaşadıklarımız sadece bir seferdi ama etkisi her gece sürüyordu işte.

Ayağa kalkıp telefonumu da cebime sıkıştırdıktan sonra odanın kapısına ilerledim. Biraz televizyon izlemek, bir şeyler yemek burada öylece oturmaktan daha iyiydi.

Mutfağa girdiğimde dolaptan çıkardığım kurabiyeleri masaya bıraktım. Sütü bardağa boşaltırken ise Emre'nin gölgesi bir an üzerime düşmüş ve yerimde silkelenmeme neden olmuştu. Süt damlalar halinde yere düşerken daha fazla dökülmemesi için bezle masayı sildim. "Bu kadar sessiz gezmek zorunda mısın Emre? Beni korkutuyorsun." Yanağımı parmaklarıyla hafifçe sıktıktan sonra elini tabaktaki kurabiyelere uzatmıştı. "Ben sessiz değilim güzelim. Sen fazla dalgınsın. Ben senin kafanın nerede olduğunu biliyorum ama." İmalı sesiyle yanaklarımın kızardığını hissettim. Karnına sert bir yumruk attığımda gülerek kendini geri çekmişti. "Seni aramasını bekliyorsun değil mi?" Kafamı hızlıca hayır anlamında salladım.

"Bekleme de zaten. O fazlasıyla meşgul son zamanlarda." İçimi saran merak duygusuyla ona baktım. Ne işi olduğunu sorsam dalga geçeceğini bildiğim için bir şey dememiştim. İçten içe işinin Eylül ile ilgili olmaması için dua ediyordum. Ondan bir beklentim olmasa bile Eylül'e dönmesine katlanamazdım. Emre bir şey demeden elimi tuttuğunda bana destek olmak için yaptığını sandım ama o beni mutfağın çıkışına çekiştirmeye başlamıştı. "Sinemadayken üzerime mısır döken adam, alışverişteyken bana çarpan adam, yemek yemeye gittiğimizde suratını gazeteyle gizleyen adam. Tanıdık geldi mi?" Beni camın önüne götürdüğünde ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Üzerimdeki elini çekip dışarıyı işaret ettiğinde eliyle gösterdiği yere baktım. Bir araba orada öylece duruyordu. "Takip mi ediliyoruz?" Korkuyla Emre'ye baktığımda onun gülen yüzü içimi rahatlattı. Bir de kötü adamlarla uğraşmaya ciddi manada gücüm yoktu.

Cennet GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin