Bölüm 8 - Tüccar ve hizmetkâr

1.1K 134 22
                                    


     Dedesi ve şövalyeler Fransa'da yargılanırken, Tarikatın tüm üst düzey şövalyeleri zaten Kralın emriyle tutuklanmış olduklarından, Kıbrıs'ta hala var olan birkaç şövalye ve onların hizmetkarları kimsenin umurunda değildi. Francois Des Mollay'ın öldürülüşünden sonra adadaki hazırlıkları tamamlayışını ve sonrasında George'un gönderdiği ulağın ona sunduğu gizli mektubu hatırladı.

     En kısa zamanda kaleyi ve Kıbrıs'ı terk ederek Hatay Krallığına gitmesini, kılık değiştirerek şehre girdikten sonra demirci ustası Khalid'i bularak ona selam getirdiğini, Phakilas'lı tüccar George'un yakında geleceğini ancak özellikle iki at için en sağlamından nal istediğini ve parasını da peşin gönderdiğini söyleyerek normal fiyatın on katını yani 1 altını adamın tezgahına bırakmasını istemişti. Demirci ona nerede kaldığını sorduğunda da kalacak yeri olmadığını kendisinin basit bir hizmetkar olduğunu o yüzden hanlara parasının yetmeyeceğini, sadece tüccarın himayesinde olduğunu söyledi. Demirci, Jack'i en yakındaki yıkık dökük hana götürüp, hancıya en ucuz odasını vermesini istedi. Fiyatını da pazarlıkla yarıya indirdi. Jack'in artık kalacak yeri ve dahası sadece bir tüccarın hizmetkarı olarak görünen bir kimliği olmuştu.

     Meraklılar ancak bu kadarına ulaşabilirdi. Hatay, bölgede ticaretin en yoğun olduğu liman şehriydi. Her gün gemiler yanaşıyor, kervanlar geliyor, onlarca tüccar ve hizmetkar sürekli sokaklarda dolaşarak, mal satıp mal alıyordu. Burada bir şövalye dikkat çekerdi ancak bir tüccar asla göze batmazdı. Kaldığı tenha ve gerçekten yıkık dökük handa haber beklerken Jack için pek fazla yapılacak iş yoktu. Günlerini çarşıda dolaşarak ve arada limana inip yeni gelen gemileri uzaktan seyrederek geçiriyordu.

     Hatay'a varışının yirminci gününde öğleden sonra hanın salonunda yemek yerken kapıdan giren George'u görerek heyecanlandı. Ancak heybetli şövalye ona yaklaşıp ağza alınmayacak küfürler ederek, bir hizmetkar olarak, efendisini beklerken işe yarar neler yaptığını sıralamasını yoksa kırbacı yiyeceğini haykırdı. Jack'in oturduğu masaya yakın iki masadaki fakir tüccarlar, henüz bitirmedikleri ekmeklerini ve şarap testilerini alıp hemen oradan uzaklaştı. Jack ne diyeceğini bilemez şekilde bakarken George elinin tersiyle suratına bir tane tokat attı ve gülerek "şimdi git mutfaktan bana ekmek getir" diyerek Jack'i itti. Biraz önce George'un küfürleriyle susmuş olan kalabalık, Jack'in mutfağa gidişiyle yeniden canlanıp kendi arasında konuşmaya, gülüşmelere ve küfürlere başladı. Artık onlardan farkları yoktu.

     Herkesin ortasında oynadıkları rol ile bir tüccar ve hizmetkarının normal ilişkisini sergilemiş, kendilerini sıradanlaştırmış ve kalabalığın doğal yapısı içinde kaybolmuşlardı. Birkaç dakika sonra onları kimse hatırlamayacak zaten bir süre sonra da bu sahne başka hizmetkarlar ve efendileri arasında tekrarlanacaktı. George yemeğini yedikten sonra ikisi hanın pis ve kokan odasına çıkıp kapıyı kapattıklarında, Jack'in önünde diz çökerek af diledi. Jack, şövalyeyi omuzlarından tutarak ayağa kaldırıp sarıldı ve "sen benim öğretmenim ve akıl hocamsın, benden bir daha özür dileme" diyerek neler olduğunu sordu.

     George, Fransa'da yaşadıklarını anlattı. Dört aydır birbirlerini görmüyorlardı. Önce dedesinin son anlarını sordu. George meydanda saklanarak gördüklerini anlattı ve artık "Başefendi sizsiniz" dedi. Sonra da acilen tanınmadıkları ve güvende olacakları bir diyara gitmeleri gerektiğini, Papa ve Kral'ın çok yakında Tarikattan kalan son izleri de silmek için harekete geçeceklerini ve hatta Hospitalier'lerin de onlara verilen mallarla yetinmeyerek, mahkemenin ve Papa'nın deklarasyonunu kanıt olarak göstererek, iblisle ortaklık edenlerin hizmetkarları da dahil, Tarikatla ilişkisi olan herkesin mallarını, paralarını ve hatta canlarını alacağına emin olduğunu söyledi. Fransa'dan ayrılırken acele edişinin faydasını görmüşlerdi. Henüz idamın üzerinden birkaç saat geçmeden George, limanda hazır bekleyen gemiye binerek yola çıkmıştı. Eğer biraz daha kalsaydı, Kral'ın emriyle tüm gemilerin limanda demirlemek ve personeli dahil aralarında Tapınakçı var mı diye sorguya çekildiği hastalıklı zamana denk gelecekti.

     Ertesi gün yola çıkmak üzere atlarını hazırlaması için handa çalışan seyise para verdiler. Demirciye siparişi verilen kalın ve kayalık araziye dayanıklı nallar, atlarının toynaklarına o gece çakıldı. Yanlarında onlara ancak bir hafta yetecek kadar kurutulmuş et ile yola çıktılar. En azından birkaç gün herhangi bir yerleşim yerine uğramadan ilerlemeyi garantilemek zorundaydılar. Çünkü George'un Fransa'dan ayrılışının hemen ardından yola çıkan ulaklar, tapınakların olduğu limanlara ulaşmış ve artık cadı avı başlamıştı. Başefendinin yargılanıp yakılması, şövalye ve hizmetkarların da bulundukları yerlerde idamları için dayanak oluşturuyordu.

     Hiçbir şövalye ya da onların altında yer alan asker ve hizmetkarlar yargılanmadı. Görüldükleri yerde, kazığa bağlanarak yakıldılar. Mallarına el konuldu, kime ait olduğuna bakılmaksızın Tapınaklarında olan altınlara da tabii. Bu talan ve soygun tüm şövalyeler ortadan yok olana ya da kaçıp izlerini yok edene kadar devam etti.

     Jack, Kıbrıs'tan ayrılmadan hemen önce orada bulunan son şövalyelere, Tapınağın kasasındaki paranın büyük kısmını dağıtmış, istedikleri kadar yiyecek ve ihtiyaçları olan silahları da alıp adayı terk etmelerini söylemişti. Geri kalan altın, onları uzun süre idare etmeyecek gibiydi ama Jack için Tanrı'ya olan inancının onları kurtaracağını düşünmekten daha doğalı olamazdı. Jack'in de ayrılmasıyla artık Tarikatçıların tarihin aydınlık ve altın yaldızlarla süslü sayfalarından çıkıp yer altına indikleri günler başlamıştı. Ön planda olanlar ne yazık ki tanınan insanlardı ve onlar kaçamadan yakalandılar ancak geri kalanlar şanslarının da yardımıyla artık görünmez olmuşlardı.

     Diğer tarafta ise Papa V. Gratius'un de lanet sonucunda ölmesinden sonra, kardinaller kendi aralarında bir karar alarak bunu uygulamaya giriştiler. Katolik Kilisesi olarak, Tapınak Şövalyelerinin üst kademesini yok etmeyi başarmış olsalar da geride sayısını bilemedikleri kadar şövalye, hizmetkar ve Tapınağa gönülden bağlı insanlar vardı.

     Bu yüzden son Başefendi'nin yerine geçtiği söylenen torununun da en kısa zamanda yok edilmesi gerekmekteydi. Ancak onun hakkında da aynı suçlamayı yapmak yerine daha kolay bir yol seçip, peşine paralı askerlerden oluşan bir katil sürüsü takmak daha kolay geldi. Çünkü onun da en az dedesi kadar inatçı ve yine dedesi kadar mücadeleci olduğunu biliyor ve ikinci bir Des Mollay aile üyesinin yıllar sürecek yargılama seremonisini gereksiz görüyorlardı. Üstelik idamdan sonra Kıbrıs'a gönderilen elçilere verilen mektuplarda Jack Des Mollay'ın da gelip teslim olması ve dedesi gibi iblise tapıp tapmadığı konusunda engizisyona ifade vermesi istenmiş ancak adaya ulaşan elçilerin aktardıklarına göre, kendisi, Başefendinin infazından üç hafta sonra ortadan kaybolmuştu.

     Kardinaller, Papa V. Gratius'un zamansız ölümüyle boşalan Papalık makamına henüz kimseyi seçmemişlerdi. Bu belirsizliği kullanıp, kurulu topladılar. Jack Des Mollay'ın da dedesi ve diğer şövalyeler gibi iblise hizmet ettiğini belirten ve suçlamalara karşın gelip kendisini savunmamasının, suçu kabul etmek olduğunu belirten bir belgeyle onu Tanrı düşmanı ve yakalandığında yakılarak idam edilmesi gereken adam ilan ettiler. Bunu da Fransa Kralı IV. Philip'ten sonra tahta çıkan X. Louis 'e onaylatarak Tapınak şövalyelerinin soyunu tamamen kurutacaklarına inandılar. Artık yasal olarak Tapınak Şövalyeleri devam etmeyecek dolayısıyla ne Fransa Kraliyet ailesi onlara olan borçları ödemek zorunda kalacak ne de Tapınakçılara ait malların Papalık makamına geçişini kimse engelleyemeyecekti.

     Göz boyamak için, Tapınakçılara ait olan ve el konulan malların bir kısmı o dönemin yine çok güçlü askeri tarikatlarından Hospitalier Şövalyelerine verilmişti. Kilise, Tapınakçıların iki yüz yıldır toplayıp biriktirdikleri hazineler ve tarikatın kural kitapları ile hesap kitaplarının peşindeymiş gibi görünse de aslında Süleyman'ın sandığının peşindeydi. Ancak Francois Des Mollay onlardan önce davranarak kitapları kendi elleriyle yakmıştı. Paris tapınağında muhafaza edilen hazine ise nehir yoluyla gizlice La Rochelle limanına getirilmiş ve George'dan başkasının bilmediği bir yere götürülmeleri için gemilere yüklenerek gecenin karanlığında yola çıkartılmıştı.


26.2.2016

EON SONSUZLUK PİRAMİDİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin