Thomas Kendrick son yıllarda yaşadıklarından sonra insanlarla olan diyaloglarını en az seviyeye indirmiş, mümkün olduğunca tek başına ayakta kalmaya çalışan bir adamdı. Neredeyse ömrünün yarısını devlet görevinde geçirdikten sonra politikacıların iç hesaplaşmaları sonucunda kabak onun başına patlamış ve Afganistan görevinden sonra bir anlamda ödül olarak gönderildiği Rusya'daki güzel günleri kısa zamanda son bulmuştu.
Petrol devlerinden birinin Fransa'yı devre dışı bırakarak kuzey Afrika petrolleri ile ilgili bir anlaşma yapacağı bilgisi üzerine, henüz kimsenin bilmediği ve sır gibi saklanan anlaşma metnini elde etmesi istenmiş, o da bunu en kısa sürede elde ederek amirlerine gereken bilgiyi göndermişti. Ancak Rus istihbarat servisi her ne kadar onun yaptığını kanıtlayamasa da ülkedeki yabancıların hepsiyle ilgili kapsamlı bilgiye sahip olduklarından, aralarından iki kişinin bunu yapabileceğini düşünüp blöf yapmışlardı. Biri Moskova'daki büyükelçiliğin ticari ataşesi diğeri ise konsoloslukta koruma müdürü konumunda çalışan kendisiydi. Doğal olarak böyle bir suçlama reddedildi ancak Amerikan Dış İşleri Bakanlığı yetkilileri Rusya ile bir süredir düzelmesi için çaba harcadıkları ve yakın geçmişte nihayet raya oturan ilişkilerinin bozulmaması için Rusların blöfünü görmek yerine oyundan çekildiler. Dolayısıyla reddedilse asla kanıtlanamayacak bir ticari sır hırsızlığı için tüm meslek hayatı çöpe gitmişti.
Rus yetkililere bu olayın asla kendi bilgileri dahilinde olmadığı konusunda teminat verilerek Thomas Kendrick'in yargılanmasına kadar giden bir dizi olayın önünü açtılar. Tek tesellisi Cia'nın önemli operasyonlarında görev aldığı için onun Rusya'da bir hapishaneye girmesine izin vermemeleriydi. Amerika'ya dönüşünde teşkilatla ilişiği kesilmiş, bir anlamda erken emekli edilmişti. Bedensel yetenekleri yüksek ancak operasyonel zekası fazla olmamasına rağmen işsiz kalmadı. Teşkilattaki arkadaşlarından bazılarının Afganistan ve Irak'taki şirketlerle bağlantıları vardı. Bir kaç önemli ve tehlikeli görev için ülke ülke gezdi. Çok tehlikeli ancak parası iyi olan bu işleri kabul edecek profesyoneller belliydi. Ortak özellikleri ise kaybedecek bir şeyleri olmaması, acımasız oluşları ve düşünme yeteneğinden çok hareket kabiliyetlerinin yüksek olmasıydı. Bu dönemde eline geçen parayı da harcamak yerine kenara koyarak kendi emeklilik fonunu oluşturdu. Artık düzenli bir işi olmasa da ona ömrünün sonuna kadar yetecek parası vardı. Boston'da yaşıyordu ancak aldığı işler yüzünden evine ancak ara sıra uğrayabiliyordu. Normalde böyle bir takip işi almazdı ancak Kardinal Bastina'yı kıramazdı. Tanrı'ya son derece bağlıydı ve dünyaya gelen herkesin bir görevi, karşılaşılan her zorluğun bir sınav olduğuna inanıyordu.
Kardinal'den Jack ile ilgili bilgileri almış ve birkaç dakika içinde şirketin ve evinin adresi tespit etmişti. Kaç gün kalacağını bilmediği için büyükçe bir çanta hazırlaması gerekiyordu. Bir yandan giyecek bir şeyler yerleştirirken bir yandan da New York'a uzunca bir süredir gitmediğini düşünerek çantasını hazırladı. Gardırobun içindeki gizli bölmeyi kenara iterek silah standını ortaya çıkarttı. İçinden bir yarı otomatik kısa dipçikli tüfek ve bunun yedek şarjörlerini bir de belinde taşıdığı tabanca için üç yedek şarjör ve bir kutu mermi aldı. Silahsız da olsa son derece tehlikeli olabilecek bir adamdı. Boyu bir metre doksan iki santim, kilosu vücudundaki yağın azlığına rağmen yüz on idi. Aldığı eğitimleri her zaman isteyerek yapan ve boş zamanlarında da kondisyonuna dikkat eden sağlıklı ve iri yarı bir adamdı. Gerekli olmadıkça silaha ihtiyaç duymayacak kadar da kendine güveni yüksekti. Ancak şimdiye kadarki görevlerin aksine işin içinde rahipler olması kafa karıştırıcıydı ama ortada çalıntı malların el değiştireceği bir alış veriş varken yanında kendini savunabilecek bir şeyler olması daha iyi hissetmesini sağlayacaktı.
Kardinal Bastina'nın anlattığı kadarıyla Jack ve arkadaşı George bir süre önce büyük bir hazinenin yerini öğrenmişlerdi. Ancak bu hazine sıradan birkaç parça altın ya da antika değildi. Yedi yüz yıl önce kilisenin envanterinden kaybolan dünyanın en gizli ve büyük hazinelerinden biriydi. Kardinaller bu iki uyanık rahibin, hazinenin yerini tespit ettikleri halde kiliseye bilgi vermediklerini saptamıştı. Kendisi de bu ikisini takip, edip hazineyi almaya gittiklerinde, çocuğun elindeki elma şekerini alır gibi alacak sonra da Kardinal Bastina'ya teslim edecekti. İlk anda neden polise başvurmayıp bunu kendisinden istediklerini anlamamıştı ancak Kardinal, son dönemde kilisenin adının karıştığı birçok olay yüzünden artık inananların böyle bir olayı da gazetelerden öğrenmelerini istemediklerini söylemişti. Haksız da sayılmazdı. İnsanlar doğal olarak bu kadar uzun süredir kayıp olan bir hazinenin neden gerektiği gibi çok daha önce bulunmadığını sorgularlardı. Bu da kilisenin gizli saklı bir çok olaya karıştığı yolunda çıkartılmış dedikodulara bir yenisini eklemek olurdu. Telefonda karar verdikleri gibi, Jack'i takip edecek, sonrasında harekete geçtiklerinde ise olaya dahil olup emaneti onlardan alacaktı. Boston'dan New york'a gitmesi üç buçuk saat sürmüştü. Şehrin akşam trafiğine yakalanmamak istese de çaresizdi. Brooklyn'in güneyine doğru ilerleyerek ara yollara saptı. Otobanda adım adım giden kalabalığın içinde kaybolmak yerine şehrin gerçek yollarında ilerlemek daha keyifliydi.
Jack'in oturduğu Mill Basin'e geldiğinde saat henüz altıya geliyordu. Arabasını evin elli metre kadar ilerisine park edip dikiz aynasını evi görecek şekilde ayarladı. Sonra da telefonunu çıkartıp Kardinalden aldığı numarayı aradı. Karşısına çıkan sekretere Jack Mollay ile görüşmek istediğini söylerken montunun göğüs cebinden sigara paketini çıkarttı, ardından da zipposunu ve telefon bağlanırken sigarasını yakıp ilk nefesi çekti. Haftalardır sigara içmemişti. Şimdi bir işe başlamanın keyfini birkaç nefes tütün soluyarak çıkartıyordu. Telefondan Jack'in sesi geldiğinde bir nefes daha çekip sigarayı açık camdan dışarı attı. Ve telefonu kapatarak araçtan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EON SONSUZLUK PİRAMİDİ
FantasíaYıllar boyu, dünyanın değişik coğrafyalarında farklı büyüler, öğretiler, iblisler ve cadılarla karşılaştı. Kadim dünyanın gizemlerine hakim olurken, sadece insan, hayvan ve bitkilerin yaşadığı zannedilen dünyada, iblislerin, dokunulmazların ve Tanrı...